270- Nafakadan her ne infak eder veya adaktan her ne adarsanız, muhakkak Allah onu bilir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.(310)
271- Sadakaları açıkta verirseniz o ne iyi; fakat gizleyip de fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.(311) O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar.(312) Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.
272- Onların hidayete ermesi, senin üzerinde (kesin bir yükümlülük) değildir. Ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içidir. Zaten siz, ancak Allah'ın hoşnutluğunu istemekten başka (bir amaçla) infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın- size eksiksizce ödenecektir.(313)
AÇIKLAMA
310. Allah herkesin niyetini ve yaptıklarını çok iyi bilir. Kişinin Allah yolunda mı yoksa şeytanî bir yolda mı harcadığını, Allah'a mı bir şeyler adadığını yoksa başka kimselere mi adadadığını bilir. Bu nedenle Allah yolunda harcayanlar mutlaka mükâfatlarını O'ndan alacaklardır. Kötülük yapanlar ve şeytanın yolunda harcayanlar kendilerini O'nun azabından koruyacak bir yardımcı bulamayacaklardır.
Nezir (adak) , bir kimse tarafından bir isteği gerçekleştiği takdirde Allah'a, bir peygambere, bir aziz veya puta bir şey yapmayı vaadetmesidir ve dinî bakımdan bağlayıcıdır. Eğer kişinin gerçekleşmesini istediği şey helâl ise ve adak da Allah'a yapılmışsa, yerine getirilmelidir. Çünkü bu, Allah yolunda yapılmış bir nezirdir. Fakat eğer istek haram bir şeyse veya adak Allah'tan başkasına yapılmışsa, bu adakta bulunmak günahtır ve adağın yerine getirilmesi cezayı gerektirir.
311. Zekât'ı açıktan, diğer infakları (sadaka) ise gizli vermek en iyisidir. Aynı prensip diğer ibadetler için de geçerlidir. Farz ibadetleri açıktan, nafile ibadetleri ise gizli yapmak daha iyidir.
312. Eğer kişi iyi amelleri gizlice işlerse, bu o kişinin karakterinin şekillenmesine yardımcı olur. Bunun sonucu kişi, hikmet ve samimiyeti gözönünde bulundurarak küçük günahları affeden Allah'ın, gözde ve seçkin bir kulu olur.
313. Bu ayette müslümanlar arasında var olan bir yanlış anlama ortadan kaldırılmaktadır. İlk önceleri müslümanlar gayri müslim akrabalarına veya diğer gayri müslimlere malî yardımda bulunma konusunda tereddüt etmişlerdir. Onlar sadece müslümanlara yapılan yardımların Allah yolunda olduğunu sanıyorlardı. Burada müminlere, kâfirleri hidayete ulaştırmakla sorumlu olmadıkları bildirilmektedir. Onların sorumluluğu Hakk'ı tebliğ etmekle sona erer. Kâfirlerin bunu algılayıp algılayamaması artık Allah'a kalmıştır. Bu nedenle müslümanlar, sadece hidayeti kabul etmedikleri için gayri müslimlerin isteklerini yerine getirmekte tereddüt etmemelidirler. Eğer müminler Allah'ı razı etmek için bir kimsenin ihtiyacını giderirlerse, Allah onlara mutlaka onların mükâfatlarını verecektir.