KUTSAL METİNLERDE
MUHAMMED
aleyhisselam

home.scroll (28676 bytes)

Ölü Deniz el yazmalarından bir örnek (Kumran) / Scrolls From the Dead Sea (Qumran)

"MUHAMMED aleyhisselam ALLAH'IN PEYGAMBERİDİR. ONUNLA BİRLİKTE OLANLAR KAFİRLERE KARŞI ÇOK ŞİDDETLİ, KENDİ ARALARINDA İSE GAYET MERHAMETLİDİRLER. ONLARI RÜKU VE SECDE EDER HALDE ALLAH'TAN SEVAP VE RIZA İSTEDİKLERİNİ GÖRÜRSÜN. SECDE ESERİNDEN NİŞANLARI YÜZLERİNDEDİR. İŞTE ONLARIN TEVRAT'TAKİ VASIFLARI BUDUR.

İNCİL'DEKİ VASIFLARI İSE ŞÖYLEDİR. ONLAR; FİLİZİNİ ÇIKARMIŞ BİR EKİNE BENZERLER. DERKEN O FİLİZİ KUVVETLENDİRMİŞ DE KALINLAŞMIŞ, NİHAYET GÖVDELERİ ÜZERİNDE DOĞRULUP KALKAN, EKİNCİLERİN HOŞUNA GİDİYOR."
(Feth; 29)


Feth suresinin son yarım sayfasında apaçık bir şekilde Efendimiz ve dostları / eshab-ı kiramın Tevrat ve İncil'de yer aldığı, çeşitli özellikleri anılarak övüldüğü kayıtlıdır. Kur'ân-ı Kerîm'de bir kaç yerde daha benzer ayet-i kerîmeler görmekteyiz. Kur'ân-ı Kerîm açıkça bunun böyle olduğunu ilan etmektedir. Kur'ân-ı Kerîm bugüne kadar tahrif edilmeden gelen tek kaynaktır. Dolayısıyla içerisinde gerçeğe aykırı hiç bir kayıt bulunmaz. Bu noktadan hareketle, kutsal olarak görülen tüm kitaplar tarandığında görülen harikulade satırlar müslümanlar için sürpriz olmamaktadır. İslam tarihinde Efendimiz ile özellikle yahudi bilginlerin arasında geçen konuşmalardan açıkça eski kutsal metinlerde Efendimizle ilgili bazı şeylerin saklandığını görmekteyiz. Kur'ân-ı Kerîm bunu şöyle açıklamaktadır; "Allah'ın indirdiği kitabdan hazret-i Peygamberin vasfını gizleyip te bununla biraz para alanlar var ya, kıyamet gününde yedikleri rüşvet onların karınlarında ancak ateş olur... Onlara yalnızca acıklı bir azap vardır." Bir başka ayet-i Kerîmede ise şöyle buyurulmaktadır; "Kendilerine kitap verdiklerimiz Muhammed aleyhisselamı öz oğullarını tanır gibi yakından tanırlar. Böyle iken içlerinden bir topluluk hak ve hakikati bile bile gizlerler."

Kutsal kitaplarda Efendimizden ve onun kutlu sahabelerinden gerek açıkça ve gerekse işaret olarak bahsedilen satırlar ya tamamen veya kısmen tahrif edilmiştir. Tahrif edenler de bizzat yahudi din adamları olmuştur. Bunu, tahrif edilmiş olmalarına rağmen İncillerde de açıkça görebilmekteyiz; "Vay başınıza ey din adamları, çünkü siz bilgi anahtarını kaldırdınız. Kendiniz girmediniz, girenleri de bırakmadınız."

SAKLANAMAYANLAR
Kadim kitaplarda göreceğimiz bu satırlar mitseldir ve literal olarak (söze bağlı kalınarak) alındığı taktirde, ilk bakışta bir mana ifade etmeyebilir ancak eldeki tarihi verilerle karşılaştırıldığında dünya tarihindeki hiç bir peygamber ve hiçbir insana atıfta bulunmadığı ortaya çıkar.

Bu kadim kitapların öngördüğü dinlere inanan insanlar, ya burada geçen isimleri Efendimiz olarak kabul edecekler veya bu tasvirlere uygun bir kişiyi gösterecekler. Göstermeleri mümkün değil zira bu metinlerdeki her kelime, her söz, ancak Efendimizin şahsında manasını bulabilmektedir.

ZERDÜŞT BÖYLE Mİ DEMİŞTİ?
Zerdüştlüğün kutsal kitabı olan Zend Avesta'nın ilk kısmı olan Vendidad'da beklenen bir peygamberden söz edilir. İkinci kısım olan Yashts'ta ise beklenen peygamberin dostlarına işaret vardır. İşte çevrisi; "Biz, yönetici Efendinin sağ elinde döğüşen iyi, güçlü, imanlı, şefkatli Fravaşileri kutsuyoruz. Sanki güzel kanatlı kuşlar gibi onların Efendiye geldikleri görülüyor... Onu hem önden, hem arkadan korumak üzere bir silah, bir kalkan olarak geldiler. Onlar o kişiyi kılıçlardan, sopalardan, oklardan, mızraklardan, elle atılan taşlardan koruyacaklardır."

Dünya tarihini ve özellikle İslamiyet dönemini iyi bilen ve bu satırları okuyan herkes, eğer kaynağını vermeseydik Uhud veya Huneyn savaşlarının en şiddetli dakikaları anlatıyor sanacaklardır. Bu savaşlarda eshab-ı kiram, dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir tarzda Efendimizin etrafında kümeleşmişlerdi.

Aynı kaynağı taramaya devam ediyoruz;

"Peygamber dostları arasında en güçlüsü ey Zerdüşt, asli şeriata bağlı olanlar veya dünyayı ıslah edecek Şoşyant/hayırlı kişi'den olanlardır." Bu metinde geçen Şoşyant/hayırlı kişi'nin kim olduğunu okuyalım; "...adı ASTVAR-ERATA olacaktır. O, Şoşyant/hayırlı kişi olacaktır. O ASTUAT-ERATA olacaktır..."

Metinde geçen "Astvar" ve "Astuat" kelimesinin kökü olan "Astu" kelimesi hem Sanskrit, hem de Zend'ce de "övmek" anlamına gelir. Bunun isim hali olan "situadan" günümüz farsçasında; "övme" anlamında kullanılır. Kısaca bu kelimenin anlamı "övülmüş" veya başka bir ifadeyle "Muhammed" isminin bire bir çevirisidir. İşte bu övülmüş kişinin dostları/eshabı'nın övülmesi şöyle devam eder;

"... ve onun, Astuat-erata'nın dostları zuhur edecek. Onlar, düşmana karşı galiptirler, temiz düşüncelilerdir, temiz konuşanlardır, hayırlı iş yapanlardır, hak olan şeriati izlerler ve onların dili asla yalan söylemez."

BRAHMANLAR(Hinduizm)
Hindu kutsal metinleri 3 kısma ayrılırlar. Bunlar; Vedalar, Upanişatlar ve Purana'lardır. Bu kitapların geçmişi MÖ. 4000 yıllarına kadar uzanır. Puranalar 17 ciltten oluşur. Bunlar arasında temel kitap BHAVİŞYA PURAN olarak bilinir ki, gelecekteki olaylardan bahsettiği için bu isimle anılır. Hindlilere göre kitabın derleyicisi Mahrişi Vyasa isimli birisidir fakat sözlerin sahibi Tanrı'dır. Burada iktibas ettiğimiz nüsha Bombay'da Venkteshwar Press'te basılmıştır. Şu satırlar aynen bu kitaptan alınmıştır ve kelimesi kelime tercüme edilmiştir;

"Melekhalı öğretici, kendi dostlarıyla zuhur edecek. Adı MOHAMMAD olacak. Raca ona en samimi sadakatini ve bütün saygılarını sunduktan sonra şöyle dedi; "Sana bağlı kalacağım. Sen ey Parbatis Nath/Beşeriyetin Efendisi, Arabistanın sakini. Sen şerri yok etmek için büyük bir güç topladın. Ve o, Melekha'lı düşmanlardan kendi kendini korudu. .....ben senin kölenim, beni ayaklarının altına yatır."

Metnin kelimesi kelimesine tercümesi böyle. Efendimizin ismi, başka hiçbir şahsa uygulanamayacak şekilde açıkça yazılmıştır.

Aynı kitaptan aktarmaya devam edelim. SHALOKAS; 10-27'de açık bir işarete daha rastlanır. Metnin son kısımlarında sanki Efendimiz, Mahrişi Vyasa ile konuşarak getireceği şeriati tebliğ etmektedir;

"Melekhalılar, Arapların meşhur beldelerini yağmaladılar. Bu ülkede Arya Drahma/ilahi kanun'dan bir eser yoktur. ...Bu düşmanlar, doğru yolu göstermek ve onları hidayete çağırmak üzere MUHAMAD ...ki Pishachaları doğru yola getirmekle meşhurdur. ...Geceleyin, melek mizacında olan o zeki adam, bir Pishacha kılığında Raca Bhoj'a şöyle dedi; "...Benim takipçim sünnetli, saç örgüsü olmayan, sakal bırakan ....ibadete çağrı/ezan okuyan... bir adam olacaktır. Domuz hariç her türlü hayvanı yiyecektir. Onlar kutsal su ile değil savaş/cihadla arınacaklar. Dinsizlere karşı mücadele etmeleri yüzünden müslümanlar olarak tanınacaklardır."

Vedalar da bulunan bir cümle vardır ki, hem Hendek Savaşını hatırlatır, hem de kullanılan bir kelime Efendimizin çok iyi bilinen bir ismine atıf yapar; "Hakikatin Efendisi, ....İbadet eden, dua eden kişinin onbin düşmanını yok ettin" Burada verilen rakam, Hendek Savaşındaki düşman sayısını vermektedir. Fakat asıl önemli olanı bu cümlede geçen iki kelimenin verdiği anlamdır. Birincisi Efendi olarak tercüme edilen kelimenin karşılığı olan Satpatı kelimesidir. Sat, gerçeği ve dürüstlüğü seven manasınadır. Pati de efendi veya üstad manasına gelir ki her ikisinin manası hakikatin efendisi anlamına gelir.

İkincisi; bu cümlede bulunan dua eden diye tercüme edilen sanskritçe karu kelimesidir ki, Hindçe Satoto kelimesinin anlamdaşıdır. Bu da Efendimizin ismi Ahmed'in tam karşılığıdır.

Hendek Savaşını anlatan bu cümlenin devamında gelen cümleler ise konumuzu perçinlemektedir.

"Gücünle kaleleri yıka yıka bir savaştan diğerine gittik. Sen ey yüce kişi, düşmanlarına diz çöktüren Namuchi'yi uzaklaştırdın"

Bilindiği gibi Hendek Savaşında müslümanlarla yaptıkları anlaşmaya ihanet eden yahudileri cezalandırmak üzere kaleleri kuşatılmış ve teslim alınmıştı. Bilindiği gibi Medinenin çevresi, yahudi Kâbîlelerine ait kalelerle çevriliydi. Efendimiz, bu kaleleri teker teker fethetmişler, daha sonra Hayberin etrafındaki yahudi kalelerini de birer birer düşürmüşlerdir. Öyle ki, Efendimiz ve eshabı, bir savaştan diğerine koşuyorlardı. Bu cümlede geçen ve düşmanlar olarak çevrilen "mayinan" kelimenin tam karşılığı hilebaz ve madrabaz anlamına gelmektedir ki; yahudilerin milli karakterlerini ortaya koymaları açısından önemlidir. Ayrıca sanskritçede mayinan, "görünüşte güzel olan gerçekte değeri olmayan" maya kelimesinden türemiştir ki, bu dahi yahudileri anlatır. Aynı tasvire İncil'de de rastlamaktayız. İncil yahudileri; "Sahte gümüş" olarak tanıtır. Yine bu cümlede geçen Namuchi; yağmuru tutan manasına gelmektedir ki; yahudilerin şu vasfını çok güzel resmeder. Yahudiler, ancak kendilerinin vahye mazhar olduklarını kabul ederek Efendimizin peygamberliğini reddediyorlardı.

Vedalarda verilen diğer müjdelere bakalım. "Sen ey Kadir-i Mutlak; övülmüş meşhur yetim ile savaşmaya gelen güçlü araba tekerleklerine sahip 20 kral ve 60.099 kişiyi mahvettin." Burada geçen övülmüş kişinin karşılığının tam karşılığının Muhammed kelimesi olduğunu görmüştük. Meşhur yetimin ne manaya geldiğini de bütün müslümanlar çok iyi bilirler ki Efendimizi anlatır. O zamanki bütün insanlar Efendimize karşıydı. O tek başınaydı ama içlerinde önemli yöneticilerin de bulunduğu onbinleri dize getirdi.

Vedalardaki şu cümleler hem Efendimizi hem de aziz dostları Eshab-ı kiramı işaret etmektedir.

"Araba sahibi, doğru ve adil olanı seven, hikmetli, güçlü ve cömer Mamah, sözleriyle bana lütuf bahşetti. En güçlü olanın oğlu, her türlü iyi sıfata sahip, dünyalara lütuf onbin kişi ile meşhur oldu."

Bu cümlenin her kelimesi Efendimizden bahsetmektedir. Çocukluğundan beridir o emin kişiydi. Bu özelliğini düşmanları bile kabul etmek zorunda kalıyorlardı. Güçlüydü; Hendek Savaşı hazırlıklarında kimsenin kıramadığı büyük bir taşı kırmıştı. Kimsenin yenemediği güreşçileri o yere sererdi. Cömertti; savaşlarda ele geçirilen ganimeti olduğu gibi etrafına dağıtırdı ama kendisine bir şey ayırmazdı. Cümlede geçen 10 bin kişiyle meşhur olmak, Mekkenin fethinde bulunan İslam ordusunun sayısını vermektedirki hepsi de eshab-ı kiramdandı. Eshab-ı kiram, Kur'ân-ı Kerîm'de çeşitli vasıflarıyla övülmüştür. Vedalarda da dünyalara lütuf olarak övülmüştür.

Şimdi Vedaların bir başka kitabına bakıyoruz. Sama Veda'da Rişî Vatsah'ın ağzından çıkan cümleler açıkça Efendimizi anlatmaktadır.
Ahmed, şeriati Rabbından aldı. Bu şeriat hikmet doludur. Ben ondan ışığı aldım, tıpkı güneşten aldığım gibi."

BUDİST METİNLERİ (Seylan kaynaklı)
"Ananda, mukaddes kişiye şöyle dedi.; "Sen gittiğin zaman bize kim öğretecek?" Mukaddes kişi şöyle cevapladı; "Ben, yeryüzüne gelen ilk mukaddes kişi değilim. Benden sonra bir başka mukaddes kişi gelecek. Bu kişi, tam anlamıyla aydınlatılmış ve davranışları hikmet dolu bir kişidir. Hayırlıdır. Kainatı bilir. Eşi olmayan bir önderdir. Benim şimdi ilan ettiğim şekilde en mükemmel ve en saf dini bir hayatı ilan edecektir. Onun bağlılarının sayısı binlerce olacaktır. Oysa benimki yüzlercedir." Ananda sordu; "Onu nasıl tanıyacağız?" Mukaddes kişi şöyle cevapladı; "O, Maitreya/hayırlı kişi olarak tanınacaktır."

Çeşitli Budist metinlerinde geleceği müjdelenen kişinin isimleri şöyle geçmektedir; Metteya (Palice), Maitreya (Sanskritçe), Aremideia (Burmaca), Maitaliye (Çince), Byamas-pa (Tibetçe), Miroku (Japonca)

Bu ve benzerleri olan Muhamet, Mahomet gibi kelimelerin tümü; Moh, Maha, Meh kelimelerinden türemiştir ki hepsi de "şerefli kişi, sempatik, büyük şeref sahibi, rahmet yağmuru, ihtişam" manalarına gelmektedir. Yukarıda saydığımız bütün kelimelerin karşılığı ise; "Sevgi öğreticisi, sevginin efendisi, adı iyilik olan, sevgi ve içtenlik, şefkatli kişi, hayırlı, muhabbetli vb." bu kelimelerin tümü hepsi arapça "rahmet" kelimesinin karşılığıdır. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de; "Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik" buyurulmaktadır. Rahmet ve rahim kelimeleri sadece Kur'ân-ı Kerîm'de 409 kere geçmektedir. Sayfa sayısı 300 bini aşkın hadis-i şerif kitaplarını buna dahil etmiyoruz. Uhud Savaşında düşmanın dört bir taraftan sardığı bir anda yaralanan Efendimiz; "Ya Rabbi, onları affet. Eğer beni tanımış olsalardı yapmazlardı" diye dua etmekteydi.

Tahrif edilmiş Tevratta rahmet ve rahman kelimeleri yerine bol miktarda vahşet sahneleri geçmektedir. Tahrif edilmiş İncillerde ise rahman ve rahim kelimesi sadece 9 defa geçmektedir. Her ne kadar tahrif edilmiş olsalar da Tevrat, İncil ve bunları oluşturan bölümlerde bu ilahi müjde nin pırıltısı görülür.