Hz. Ömer,
Eshâb-ı kirâmı toplayıp sordu:
- Ben bir ordu teşkil edip, İran üzerine göndermek istiyorum. Bu husûstaki
görüşünüz nedir?
Çeşitli fikirler ortaya atıldı. Eshâbdan birisi şunu teklif etti:
- Şam ve Yemen ordusu tamamen İran hudûduna hareket etsin. Sen de Mekke ve
Medîne halkı ile Basra ve Kûfe tarafına git, bütün Müslümanları kâfirlerin
üzerine gönder!
Hz. Ali kalkıp fikrini beyân etti:
- Ey mü'minlerin emîri! Şam askerini İran'a gönderirsen, Rumlar onların çoluk
çocukları üzerine saldırır. Yemen askerini gönderirsen, o zaman Habeşliler bu
tarafa geçer. Bu bölgeyi yalnız bırakırsan, etrafımızdaki Araplar isyâna
kalkışır, arkadan vurup, senin önündeki işini unutturur.
Yerinde kalsın
Bunlar yerlerinde kalsın. Basra halkı üç kısma ayrılsın. Bir kısmı çoluk
çocukların muhafazasında kalsın. Bir kısm daı ehl-i zimmetin ya'nî müslüman
olmıyan, harâc ve cizye veren vatandaşların muhafazası için, ihtiyat olarak
bulunsun. Üçüncü kısmı ise, Kûfe askerine yardım için hareket etsin.
Acemler seni sınırda görürlerse, mü'minlerin emîri, Arapların kumandanı
diyerek, daha fazla bir hırs ve istekle saldırırlar. Sayılarının çokluğuna
gelince, biz şimdiye kadar sayı çokluğu ile savaşmadık. Allahü teâlânın
yardımı ile iş gördük, zafer kazandık.
Hz. Ömer bu görüşü uygun bulup, dedi ki:
- Bu iş için Irak kumandanlarından birini seçiniz, sınırın işlerini
ona bırakayım!
Danışma hey'etinde bulunanlar:
- Sen askerin durumunu daha iyi bilirsin. Çünkü sen onlarla görüştün.
Durumlarına vâkıfsın. Onları iyi tanıyorsun, diye arz ettiler.
Bunun üzerine Hz. Ömer, Nu'man bin Mukarrin el-Müzenî'yi kumandan olarak
ta'yîn etti.
Nu'man bin Mukarrin, bir miktar Kûfe askeriyle Cundişâpûr ve Sûs kolunda idi.
Hz. Ömer ona yazılı bir emir göndererek, etrafındaki askeri yanına
toplıyarak, Nihavent üzerine hücum etmesini emretti.
Kûfe kumandanına da, halkı Allah yolunda harbe teşvik edip, onları Nu'man bin
Mukarrin'in emrine göndermesini yazdı. Bölgedeki kumandalara, Ahvâz
askeriyle, Fâris ve İsfahan hudûdunda bekleyip, o taraflardan Nihavent'in
yardımını kesmelerini emretti.
Tekbîr sesleri
Nu'man bin Mukarrin Hz. Ömer'in emrettiği şekilde ordusu ile hareket etti. Bu
orduya, Kûfe'den Huzeyfe bin Yemân kumandasındaki kuvvetle, Mugire bin Şu'be
kumandasındaki Medîne'den gelen kuvvetler de katıldı. Nu'man bin Mukarrin'in
yanında 30 bin civârında asker toplandı. İran ordusu ise 150 bin kadardı.
İran başkumandanı Fîrûzan'dı.
Nu'man bin Mukarrin'in ordusunda Cerir bin Abdullah Becelli, Mugire bin Şu'be
gibi büyük zâtlar, Tuleyha bin Huveylid, Amr bin Ma'dıkerib gibi bin kadar
kahraman vardı.
Nu'man hazretleri, Tuleyha ile Amr'ı keşif için Nihavent'e gönderdi. Bunlar
kimseye rastlamayıp, geri döndüler. İslâm ordusu ile Nihavent arası, yirmi
saatten fazla idi. Bu mesâfede tehlikeli bir durum olmadığı anlaşılınca,
Nihavent'e yüründü.
Bir çarşamba günü, iki ordu birbiriyle karşılaştı. Numan bin Mukarrin tekbîr
alınca, bütün İslâm ordusu tekbîr aldı. Tekbîr sadâsından yer, gök inledi.
Tekbîr sesleri, İran ordusu üzerinde derin bir korku meydana getirdi.
Nu'man bin Mukarrin kumandasındaki İslâm ordusu ile Nihavent yakınlarında
putperest İran ordusu arasında harp başladı. İran ordusu, etrafını hendek ve
birçok engellerle sağlamlaştırmıştı. İranlılar, istediği zaman siperlerinden
çıkış yapıp, sonra geri dönebiliyorlardı. Bu yüzden muhârebeden bir netîce
alınamıyordu.
Bir ara İran ordusu siperlerinden çıkıp, İslâm ordusunun yakınlarına kadar
geldi ve, ok atmıya başladılar. Müslümanlardan yaralananlar oldu. O gün cum'a
idi. Nu'man hazretleri İslâm ordusuna:
- Mü'minlerin emîri minbere çıkıp, hutbede Müslümanların zaferi için
duâ edinceye kadar hücuma geçmeyiniz, emrini verdi.
Yakınımıza kadar
geldiler
O zaman, Mugire bin Şu'be, Nu'man hazretlerine dedi ki:
- Durumu görüyorsun. Yakınımıza kadar geldiler. Bize doğru yürüyüşe geçtiler.
Ok atıp, bizden ba'zılarını da yaraladılar. Hemen hücuma geçelim.
- Evet doğrudur. Sen menkıbeler sahibi bir kimsesin. Fakat ben Resûlullahın
savaşlarında bulundum. Günün ilk saatlerinde savaşmazsa, güneşin sıcaklığı
kaybolup rüzgârın esmesine, Allahü teâlânın yardımının gelmesine kadar savaşı
geciktirirdi.
Bundan sonra, Nu'man bin Mukarrin atına binip, askeri dolaştı. Her sancağın
yanında durup, onları harbe teşvik edip, coşturdu. Sonra dedi ki:
- Ben sancağı üç defa sallıyacağım. İlk salladığımda herkes
ihtiyacını giderip abdest tazelesinler. İkincisinde harbe hazır hale
gelsinler. Üçüncüsünde hepiniz hücuma geçiniz. Ben bile olsam, birisi şehîd
düşerse, kimse onun yanında toplanmasın. Hiç kimse hücumdan geri durmasın!
dedi.
Sonra şöyle duâ etti:
Allahım! Müslümanların zaferi kazanması yolunda Numan'a şehîdlik
ihsân eyle . Zaferi müyesser kıl!
Bütün İslâm ordusu, "âmin" dedi.
Hz. Numan bayrağı üç defa salladı. Sonra İslâm ordusu hücuma geçti. Savaş
başlamıştı. Çetin bir savaş oldu. Müslümanların birisi yere düşmüştü. Bu,
İslâm ordusunun kumandanı Nu'man bin Mukarrin idi. Nu'man bin Mukarrin:
- Üzerime bir elbise örtünüz, beklemeden düşmanın üzerine saldırınız, bu
halim sizi korkutup, gevşetmesin, buyurdu.
Kimse düşenle
oyalanmasın
Numan bin Mukarrin yere düşünce, bayrağı Huzeyfe bin Yemân aldı. Bu sıradaki
manzarayı Hz. Ma'kil bin Yesar şöyle anlatır:
"Numan bin Mukarrin yaralanıp düşünce, yanına geldim. Kimse, kimse ile
oyalanmasın, velev ki ben bile olsam, sözünü hatırlayınca orada beklemedim.
Yalnız, belli olması için bir işâret koydum. Düşman, kumandanları öldürüldüğü
zaman onun başına toplanır, savaşla ilgileri pek kalmazdı.
Nihayet İran ordusu kumandanı, kendine ait boz katırından düşmüş, karnı
yarılmıştı. Bu vesîle ile Allahü teâlâ Müslümanlara zaferi müyesser kılmış,
İran ordusu hezimete uğramıştı. Savaş bitmişti. Nu'man bin Mukarrin'in yanına
gittim. Vefât etmek üzere idi. Su getirip, yüzünü yıkadım. Bana sordu:
- Sen kimsin?
- Ma'kil bin Yesar'ım.
- Müslümanlar ne yaptılar?
- Allahü teâlâ zaferi müyesser kıldı.
- Elhamdülillah! Bu zaferi Hz. Ömer'e yazınız."
Hz. Nu'man bin Mukarrin bundan sonra kelime-i şehâdet getirip şehîd oldu.
Nu'man bin Mukarrin'in şehâdeti ve Müslümanların zaferi haberi Medîne-i
Münevvereye geç gitmişti. Hz. Ömer, İslâm ordusunun muzaffer olması için
devamlı duâ ediyordu. Medîne âlimlerinden yaşlı bir zât şöyle anlattı:
Medîne'ye bir Bedevî geldi ve sordu:
- Nihavent ve İbni Mukarrin'den haberiniz var mı?
- Niçin soruyorsun?
- Hiç, soruyorum işte!
Bu durum Hz. Ömer'e haber verildi. Hz. Ömer, onu çağırdı ve dedi ki:
- Nihâvent ve İbni Mukarrin hakkında konuşman, bir şeyleri bildiğini
gösterir. Bildiklerini bize anlat.
Kırmızı deve
Bedevî anlatmaya başladı:
- Ey mü'minlerin emîri! Ben falancayım. Malımla, servetimle, çoluk çocuğumla
Allah ve Resûlü için hicret etmek üzere yola çıkmıştık. Falanca yerde konakladık.
Oradan ayrıldığımız zaman, ansızın bir benzerini görmediğimiz, kırmızı bir
deve üzerinde bir adamla karşılaştık. Nereye gittiğini sorunca, Irak'tan
geldiğini söyledi. Bunun üzerine, oradaki Müslümanların durumlarını da
sorunca şöyle dedi:
- Düşmanları ile muharebe ettiler. Allahü teâlânın izni ile, düşman mağlup
oldu. Nu'man bin Mukarrin şehîd düştü. Vallahi Nu'man'ı da Nihavent'i de
bilmem.
Hz. Ömer muharebenin hangi Cum'a olduğunu, bilip bilmediğini sordu. Bedevî,
hangi Cum'a olduğunu bilmediğini, fakat, falanca gün göç ettik, falan gün,
falan yere indik, diyerek, harbin yapıldığı vakti bildirdi. O bunları
anlatınca, Hz. Ömer buyurdu ki:
- O gün Cum'adır. Herhalde, haber getirip götüren biri ile karşılaşmışsın.
Onların böyle postacıları vardır.
Sonradan alınan haberlerden, Nihavent muharebesinin Bedevînin bildirdiği
günde yapıldığı anlaşılmıştır. Hz. Ömer'e Nu'man bin Mukarrin'in şehâdet
haberi gelince, mescidde minbere çıktı. Müslümanlara, Nu'man bin Mukarrin'in
şehâdet haberini verip ağladı.
Abdullah bin Mes'ud şöyle buyurdu:
- Îmânın ve münâfıklığın birçok yerleri, evleri vardır.
Mukarrinoğullarının evi, îmânın konakladığı evlerden birisidir.
Kardeşleri de
kumandan
Şehîdlik gibi yüksek br makâma kavuşan Nu'man bin Mukarrin, Müzenî kabîlesindendir.
Künyesi Ebû Amr'dır. Kardeşleri, Suveyd bin Mukarrin ile Nuaym bin Mukarrin
ile birlikte Hudeybiye antlaşmasından önce Müslüman olmuştur. Kardeşleri de
Nu'man gibi askerlik ve kahramanlık bakımından meşhur sahâbîlerdendir.
Nu'man bin Mukarrin Resûlullah ile beraber Mekke'nin fethine ve Huneyn
gazvelerine katılmıştır. Vedâ Haccı'nda da hazır bulunmuştur.
Resûlullahın vefâtından sonra, halîfe olarak Hz. Ebû Bekir seçilmişti. Bu
sırada ortada büyük bir irtidat ya'nî dinden çıkış hareketi başladı. Hz. Ebû
Bekir bu fitneye gereken cevabı verdi.
Nu'man bin Mukarrin bu irtidat fitnesine karşı verilen mücâdelede de bulundu.
Böylece irtidat fitnesinin, büyümesine meydan verilmiyerek büyük bir
felâketin önüne geçilmiş oldu. Nu'man bu hizmetlerine Hz. Ömer'in hilâfeti
devrinde de devam etti. Onun hizmetleri, Irak ve İran taraflarında da çok
oldu. 642 yılında Nihavent'te şehîd oldu.
|