Peygamber
efendimizin develerini Medîne’de otlağa götürme vazîfesini, bir çobanla
birlikte Peygamberimizin hizmetçisi Rebâh üzerine almıştı. Gâbe dağının
yokuşuna vardıkları zaman, Gatafan ve Fezârîlerden kırk atlı baskın yaparak,
Ebû Zer’in oğlunu şehîd ettiler ve develeri götürdüler.
Sabahleyin durumu öğrenen Seleme bin Ekvâ, hemen Rebâh’ı Medîne’ye haber
vermek için gönderdi. Kendisi de yüksekçe bir yerden yardım çağrısında
bulundu ve gelecek yardım kuvvetini beklemeden, tek başına eşkıyânın ardına
düştü.
Allah yardımcın
olsun!
Nihâyet onlara yetişti. Vuruşmaya başladılar. Onlardan birçoğunu öldürdü.
Ancak, eşkıyâ grubu develerin bir kısmını bırakarak, orada bulunan dağ
geçidine doğru çekilip, kendilerini emniyete aldılar.
Durumu haber alan İslâm süvârileri, Peygamber efendimizin yanında
toplandılar. Bu sırada, Ebû Katâde başını yıkamakla meşguldü. O anda atı
kişnemeye ve ayaklarını yere vurmaya başladı. Ebû Katâde başını yıkamayı
bırakarak dedi ki:
- Vallahi bu at, süvâri kokusu almıştır. Bu hazırlanmış savaşa
işârettir.
Hemen atına binerek Resûlullahın yanına gitti. Resûlullah efendimiz onu görür
görmez buyurdu ki:
- Yâ Ebâ Katâde! Hemen hareket et! Allah yardımcın olsun!
Ebû Katâde, diğer süvârileri toplayarak müşriklere yetiştiler ve eşkıyâlara
hücûm ettiler. Ancak Abdurrahman El-Fezârî, Muhriz bin Nadre’yi şehîd etti.
Bunun üzerine Hz. Ebû Katâde bu azılı düşmana saldırarak, onu öldürdü.
Bundan sonra müşrikleri takibe devam eden Hz. Ebû Katâde duraklamadan
üzerlerine saldırdı. Reisleri olan Mes’ade’yi öldürdü. Bu adamı kendisinin
öldürdüğünü belli etmek için de kaftanını çıkarıp, üzerine örttü. Ebû Katâde
diyor ki:
“Sonra ilerledim. Mes’ade’nin yeğeninin üzerine yürüdüm. Kendisi on yedi
kişilik bir süvâri müfrezesinin içinde belli oluyordu. Onu mızrakladım.
Yanında bulunan süvâriler bozulup dağıldılar.”
Ebû Katâde
ölmedi
Peygamberimizle birlikte gelen Sahâbîler, Ebû Katâde’nin, öldürdüğü
Mes’ade’nin üzerine örttüğü kaftanını görünce tanıdılar ve dediler ki:
- Ebû Katâde öldürülmüş. İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci’ûn.
Peygamberimiz ise şöyle buyurdu:
- Hayır, Ebû Katâde öldürülmemiştir. Bu ölen kimse, Ebû Katâde’nin
öldürdüğü bir müşriktir. Ebû Katâde, onu, kendisinin öldürdüğü bilinsin diye
kendi kaftanını onun üzerine örtmüştür. Allahü teâlâ, Ebû Katâde’yi
rahmetiyle esirgesin. Beni Peygamberlikle şereflendiren Allaha yemîn ederim
ki, Ebû Katâde şiir okuyarak müşriklerin ardına düşmüştür.
Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer koşarak ölü üzerindeki örtüyü açtılar. Ölünün
Mes’ade olduğunu gördüler.
Ebû Katâde’nin müşriklerin reislerini öldürmesi netîcesinde, İslâm
mücâhitleri müşrikleri bozguna uğrattılar.Develerin on tanesini kurtardılar.
Ebû Katâde Peygamberimizin yanına. geldiğinde, Resûlullah efendimiz ona
bakarak şöyle duâ etti:
- Ey Allahım! Onun saçına ve derisine bereket ver. Onu zinde yaşat ve
murâdına erdir.
Daha sonra, “Mes’ade’yi sen mi öldürdün?” diye sordular. Ebû
Katâde, “Evet, yâ Resûlallah!” dedi. Peygamber efendimiz onun yüzündeki yara
izini gördü ve buyurdu ki:
- Yanıma yaklaş!
Süvâri ve
piyâdelerin en hayırlısı
Ebû Katâde Resûlullahın yanına yaklaştı. Peygamberimiz onun yarasına mübârek
ağız suyundan sürdü. Netîcede Ebû Katâde’nin hiçbir ağrısı ve sızısı kalmadı.
Mücâhidler Medîne’ye dönerlerken, Peygamberimiz, Ebû Katâde’yi ve Seleme bin
Ekvâ’yı şöyle takdir ve taltif etti:
- Bugün süvârilerin en hayırlısı Ebû Katâde, piyâdelerin en hayırlısı
da Seleme idi.
Ebû Katâde birçok seriyyelere iştirâk etti. Bunların bir kısmında kumandan
mevkiinde, bir kısmında süvâri olarak bulunmuştur. Hicretin sekizinci
senesinde 15 kişilik bir keşif kuvvetinin başında Hadre tarafına gönderildi.
Hadre havâlisinde Gatafan kabîlesi bulunuyordu. Bunlar zaman zaman
Müslümanların bulunduğu yerlere baskınlar düzenler, yağma ederler ve
Müslümanları rahatsız ederlerdi. Resûlullah efendimiz, Ebû Katâde’yi
gönderirken şu tavsiyede bulundu:
- Geceleri yürüyüp, gündüzleri gizleniniz! Dağınık düzenle, dört
taraftan kuşatarak, Gatafanlara birden baskın yapınız! Kadınları ve çocukları
öldürmeyiniz!
Ebû Katâde, Resûlullahın emirlerine harfiyen uydu. Çok tedbirli hareket etti.
Hadre’ye vardığında, mücâhidleri ikişer ikişer gruplara ayırdı. Allahü
teâlânın emirlerini yerine getirmelerini ve yasaklarından kaçınmalarını
tavsiye etti ve devamla şunları söyledi:
- Ölmedikçe kimse arkadaşından ayrılmayacak! Dönünce arkadaşı hakkında bana
bilgi verecek! Arkadaşından sorulduğunda, “Onun hakkında bilgim yok”
demeyecek! Ben tekbîr getirdiğim zaman, siz de tekbîr getireceksiniz! Kaçan
düşmanı kovalamak için birlikten ayrılmayacaksınız!
Ganîmetle döndü
Ebû Katâde bunları söyledikten sonra tekbîr getirerek Gatafanlılar üzerine
hücûm ederek, onları muhâsara etti. Gatafanlıları çok sıkı bir şekilde baskı
altına aldı. Sonunda Gatafanlılar mallarını bırakarak kaçtılar. Ebû Katâde
elde ettiği ganîmetlerle geri döndü. Ganîmetlerin beşte biri Resûlullaha arz
edildikten sonra, geri kalanı mücâhitler arasında dağıtıldı.
Aynı senenin Ramazan ayı idi. Batnı Eham, Zi Merve taraflarında yine eşkıyâ
meselesi vardı. Hz. Ebû Katâde bunun için gönderildi. Oralardaki eşkıyâyı
temizleyerek emniyet ve huzûru temin etti. Bu hâdiselerin peşinden Mekke
fethine ve Huneyn seferine katıldı.
Ebû Katâde Tebük gazvesinde de bulundu. Bu seferde Resûl-i ekrem efendimizin
yanıbaşında yürüyordu. Resûlullah efendimiz binekleri üzerinde idiler.
Peygamber efendimiz bir ara Eshâb-ı kirâma:
- Yarın su bulamazsanız, susuzluğa uğrayacaksınız, buyurarak
ihtiyâtlı olmalarını hatırlattı.
Bunun üzerine Eshâb-ı kirâm su aramaya çıktılar. Ebû Katâde ise
Peygamberimizin yanından ayrılmadı. O susuzluğa tahammül eder, fakat
Resûlullaha bir zarar gelmesine tahammül edemezdi.
Allahü teâlâ
seni muhâfaza etsin!
Resûlullah efendimiz gece bir ara develerinin üzerinde uyudular. Bu sırada
uyku hâliyle biraz eğilmişlerdi. Ebû Katâde gidip, Resûlullahın mübârek
vücudunu kaldırıp doğrulttular.
Biraz sonra, mübârek bedenleri tekrar eğilmiş, düşecek bir vaziyet almıştı.
Hz. Ebû Katâde tekrar Resûlullahı kaldırdı. Bu defa Resûlullah efendimiz
uyandılar. Resûlullah efendimiz Ebû Katâde’ye şöyle duâ buyurmuşlardı:
- Yâ Ebâ Katâde! Sen Allahın Resûlünü muhafaza ile meşgul oldun,
Allahü teâlâ da seni muhâfaza etsin!
Bunun gibi Eshâb-ı kirâm, Resûlullahın etrafında pervane olmuşlar, onun her
sözünü, her hareketini ve tavrını, kendilerinden sonrakilere titizlikle,
emânet eder gibi aktarmışlardır.
Ebû Katâde, İslâm kardeşliğini, yaşayışı ile bilfiil gösteren bir sahâbîdir.
Bir gün bir cenâze getirildi. Peygamber efendimizden namazını kıldırması
istendi. Fakat Resûlullah efendimiz, onun borcu olup olmadığını sordu. İki
altın borcu olduğu söylenince, Peygamber efendimiz tekrar, borcu için
karşılık bırakıp bırakmadığını sordu. Bir şey bırakmadığı bildirildi. Bunun üzerine
Peygamber efendimiz buyurdu ki;
- Götürün, namazını siz kılınız!
Orada bulunanlardan Ebû Katâde dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Onun borcunu ödemeyi ben üzerime alıyorum.
- Bu iki altın borç, senin üzerine oldu mu ve meyyit borçtan kurtuldu
mu?
Ebû Katâde, “Evet” deyince, Resûlullah efendimiz cenâze namazını kıldırdı.
Böylece Ebû Katâde, o zâtın Resûlullah tarafından cenâze namazının
kılınmasına ve saâdete kavuşmasına vesîle oldu.
Gözünü güzel
eyle!
Uhud gazâsında Ebû Katâde’nin bir gözü çıkıp yanağı üzerine düştü.
Resûlullaha getirdiler. Mübârek eli ile gözünü yerine koyup buyurdu ki:
- Yâ Rabbî! Gözünü güzel eyle!
Bunun üzerine gözü, diğerinden güzel oldu. Ondan daha kuvvetli görürdü.
Ebû Katâde’nin torunlarından biri, halîfe Ömer bin Abdülazîz’in yanına
gelmişti. Ona, “Sen kimsin” dedi.
Bir beyit okuyarak, Resûlullahın mübârek eli ile gözünü yerine koymuş olduğu
zâtın torunu olduğunu bildirdi. Halîfe bu beyitleri işitince, kendisine
ziyâdesiyle ikrâmda ve ihsânda bulundu.
Ebû Katâde hazretleri, Vedâ Haccına Resûl-i ekremle birlikte gitti. Medîne’ye
dönünce Resûl-i ekrem âhırete teşrif buyurdular. Resûl-i ekremden sonra
Hulefâ-i Râşidîn devirlerini de gördü. Hz Ömer zamanında İran seferlerine
katılarak, Fars bölgesi hâkimini öldürmüş ve onun üzerindeki zırh kendisine
ganîmet olarak verilmiştir.
Hz. Ali’nin devrinde bir ara Mekke vâliliği yapmış, sonra yerine Kusem İbni
Abbâs tayin edilmiştir. Bundan sonra Hz. Ali’nin yanında kaldı, 658 senesinde
Hâricîlerle yapılan Nehrevan muharebesine katılarak, Hz. Ali’nin piyâde
kuvvetleri kumandanlığını yapmıştır.
Resûlullahın
duâsını aldı
Hz. Ebû Katâde, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymaya çok ehemmiyet verir,
Resûl-i ekremin sünnet-i seniyyesine son derece riâyet ederdi. Onun gönlü
Resûl-i ekremin sevgisiyle dolup taşardı. Hattâ Resûlullahın yüksek duâlarına
da kavuşmuşlardı. Ebû Katâde 170 civârında hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.
Hadîs rivâyet ederken son derece dikkatli ve titiz hareket eder, ufak bir
hatâ olmasından çok sakınırdı. Bu konuda Resûl-i ekremden şu hadîs-i şerîfi
bildirmiştir:
(Ey insanlar! Benden çok hadîs rivâyet etmekten sakınınız! Benden bir
sözü nakleden, sadece hakkı ve doğruyu söylesin! Bana, söylemediğim bir sözü
nisbet eden, söyledi diyen, kendine Cehennemden yer hazırlamış olur.)
Ebû Katâde şöyle anlatır: Resûlullah efendimizin yanından bir cenâze
geçirdiler. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
- Rahata ermiş veya kendisinden kurtulunmuş.
Eshâb-ı kirâm sordular:
- Bu rahatlayan ve kendisinden kurtulunan ne demektir, yâ Resûlallah?
- Mü’min bir kul dünyanın yorgunluğundan, meşakkatlerinden rahata
erer. Günâhkâr kuldan ise, insanlar, melekler, ağaçlar ve hayvanlar kurtulup
rahata erer.
Ebû Katâde’nin bildirdiği bir hadîs-i şerîfte, (Biriniz din
kardeşinin cenâze işlerini görürse, kefenini güzel yapsın! Çünkü onlar,
kabirleri içinde birbirlerini ziyâret ederler) buyuruldu.
Savaşlara
katıldı
İsmi Hâris, künyesi Ebû Katâde, lakabı Fâris-i Resûlullah = Resûlullahın
süvârisi’dir. Adının Nu’mân olduğu da rivâyet edilmiştir. Tahminen 602
yıllarında Medîne’de doğup 674 senesinde de Kûfe’de vefât etmiştir. Hazrec
kabîlesindendir. Babası Rebi’ bin Beldeme, annesi Kebşe binti Mazhâr’dır.
Ebû Katâde Sülâfe binti Berrâ bin Ma’rur ile evli idi. Sülâfe de kadın
Sahâbîlerden idi. Ebû Katâde’nin bu zevcesinden Abdullah, Ma’bed, Abdurrahman
ve Sabit adlarında dört oğlu oldu.
Ebû Katâde ikinci Akabe bî’atından sonra Müslüman oldu. Bedir savaşına
katıldığı ihtilâflıdır. Bundan sonraki bütün savaşlara katıldı.
|