Ebu
Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Ahmed' (H. 450/505/m. 1058-1111) Tus sehrinde
dogdu. Yasadigi yüzyil siyasî bakimdan çalkantili, fakat Ilmî ve dinî hayat
bakimindan Islâm dünyasinin ve hatta o günkü dünyanin en parlak dönemini teskil
eder. Ayrica Gazzâlî, yalniz döneminin degil, bütün Islâm düsüncesi tarihinin
en önde gelen düsünürlerindendir. Ehl-i sünnet inancina yaptigi hizmet,
kendisine Huccetü'l-Islâm lakabinin verIlmesine sebep oldu. FIkihta Sâfiî,
kelâmde Es'ariyye ekolünü benimsemis olan Gazzâlî ömrünün sonlarini tasavvufî
bir hayat içinde geçirdi.
Gazzâlî;
Kelâmcilar, sûfiyye, bâtinîler ve özellikle yunan kaynakli felsefe dahil,
devrinin bütün düsünce sekillerini olabildigince tahlil ve tenkitten geçirdi
(De Boer, Islâm'da Felsefe tarihi, Çev, Yasar Kutlay s. 109).
Eserleri,
Islâm dini ve düsüncesinin hemen her alani ile ilgili oldugu gibi, her zihin
seviyesindeki Insan a hitabedecek sekilde de hem yaygin hem yüksek bir özellige
sahiptir. Baslicalari; 0hyâ'ü-Ulûmi'd Dîn: Sam'da inzivada bulundugu sirada
yazdigi, 0nanç, Ibâdet ve tasavvufa dair konulari içine alir.
El-Munkiz'u-mine'd-Dalâl: Düsünce hayatini ve kendisinin geçirdigi ruhâ-manevî
merhaleleri anlattigi eseridir. Bu eser degeri bakimindan Augustin'in "Les
C onfessions" (itirafla) ina; Descardes'in "Metod üzerine
Konusma" sina ve Rousseau'nun "itiraflar" ina benzetilir (HIlmi
Ziya Ülken, Islâm Felsefesi-Kaynaklari ve Tesiri, Istanbul, 1967, s. 120).
Mekâsidu'l-Felâsife: Felsefenin mahiyetini ve filozoflarin delillerini sergiler.
Daha sonra tenkit edecegi Islâm messaî (Aristocu) felsefesinin güzel bir
tanitimi mahiyetindedir.
Mi'yâru'l-Ilm
ve Mihakkü'n-Nazar: Bu Iki eser, klâsik mantigin temel problemlerini sergiler
ve mantigin öneminden bahseder.
el-Iktisad
fi'l-i'tikad, Ilcamu'l-Avân an Ilmi'l-Kelâm, Mizânu'l-Amel, Miskâtu'l-Envâr,
Cevâhiru'l-Kur'ân, er-Risâletü'l-ledunniyye Faysalu't-Tefrika, Kimyayi Saadet,
Mearicü'l-Kuds, el-Mustasfa isimli eserleri ise Kelâm, tasavvuf ve ahlâka
dairdir. Gazzâlî, sözü geçen eserleriyle Islâm inanç ve düsünce hayatinin
günümüze kadar gelen meselelerinin hemen hepsiyle ilgilendigini göstermektedir.
Bütün
endisesi Islâm akidesini, buna bagli olarak da Islâm ahlâkini ve düsüncesini
savunup yaymak olan Gazzâlî, din ile dogrudan ilgili bulunmayan diger ilimleri
de Islâm dinini esas alarak degerlendirmistir. Bu sebeple de devrinin
gelenegine uyarak bütün ilimleri, Islâm inancini esas kabul ederek bir
siniflamaya tâbi tutmustur.
Buna
göre, ilimler önce;
a-Ser'î
(dinî) ilimler: Usûl, yani Tevhid Ilmi ve furu' amelî ilimler.
b-Aklî
ilimler: Rîyazî ve mantikla ilgili olanlar; Tabiî ilimler, metafizik (varlik
Ilmi) diye ana bölümlere ayrilir. Daha sonra, Ilâhiyât, Siyâset ve Ahlâk da ayn
ilimler olarak yer alir (Gazzâlî, Makasidu'l Felâsife Nsr. Süleyman Dünya,
Kahire,1960, s. 134 vd).
Gazzâlî'nin
ilimleri degerlendirisi, din-ilim ve din-felsefe iliskileri gibi, günümüz
Insanini yakindan ilgilendiren hususlara isik tutacak mahiyettedir. Ona göre,
matematik, Geometri ve Astronomi gibi ilimlerin olumlu veya olumsuz denebilecek
sekilde din ile ilgili bir yönü bulunmamaktadir. Bu ilimlerin meseleleri, aklî
delillerle ispat edilen konular olup, ögrenildikten sonra inkâra mahal
bulunmayan hususlardir. Din adina bu gibi ilimlere karsi çikmak, dine zarar verir.
(Gazzalî, el-Munkiz'u-mine'd-Dalâl, çev. HIlmi Güngör, Istanbul 1948 s. 18).
Mantik Ilmi de dinin esaslariyla ilgili bulanmadigindan, onun reddedIlmesi
dogru degildir. Sayet, yukardaki bu söz konusu ilimler din adina reddedilecek
olursa, reddedenin aklinda hatta dininde bir kusur oldugu süphesi uyanabilir
(Gazzâlî, a.g.e., s. 20-21).
Tabiati
kendine konu edinen ilimlere gelince, bunlar, âlemdeki cisimlerden yani,
gökler, yildizlar, yerdeki su, hava, toprak, ates gibi basit cisimlerden,
hayvanlar, bitkiler, madenler gibi bilesik cisimlerin degisme ve
gelismelerinden bahseder. Din, tip Ilmini oldugu gibi, bu çesit tabiata dair
ilimleri de inkâr etmez. Ancak, felsefeciler (felâsife) ilâhiyata dair ve
metafizikle ilgili konularda yanIlmislardir der (Gazzâlî a.g.e., s. 22-25).
Gazzâlî,
Islâm dünyasinin siyasî çalkantili döneminde ve Islâm inancinin çesitli düsünce
akimlariyla mücadele ettigi bir sirada yasadigindan, inanç konularini ele alip
savunun kelâm Ilmini, aklî meseleleri isleyen felsefeyi ve dini hayati bu
Ikisinin üstünde ve disinda tamamen ruhî bir yaklasim içinde görmeye çalIsan
tasavvuf ekollerini ciddi bir tenkit ve tahlilden geçirme ihtiyaci duymustu.
Onun birinci gayesi, Islâm inancina ve ehl-i sünnet akidesine gelebilecek her
çesit hücuma karsi koymakti (Mâcit Fahri, Islâm felsefesi Tarihi, Çev. Kasim
Turhan, Istanbul 1987, s. 174). Bu sebeple, günümüz müslümanlarina da isik
tutacak bazi temel Ilkeler tesbit etmisti. Buna göre,
Kelâmcilar,
Islâm dininin inanç esaslarini bid'at ehline yani, ehl-i sünnet ve'l-cemaat
yoluna uymayan her çesit inanç ve düsünceye karsi savunurken, onlarin
delillerini ve mantigini da kullanmak durumunda kalmislar, sadece
karsilarindakilerin fIkirlerinin yanlisligiyla ugrasmamislardir. Oysa
Gazzâlî'ye göre bu usûl ile halki bile ikna etmek mümkün degildir. Yine,
kelâmcilar bu Ilmin amaci disina çikmislardir. Çünkü, herkes için yararli
olmayacak olan bu Ilmi çok yayginlastirmislardir. Gazzâlî, Islâm inanç
esaslarini bir savunma araci olan kelâm Ilmini, süpheye düsmüs zeki kimselerin
süpheden kurtulmak gayesi ile ve Islâm inancini savunan bilginlerin' dini
savunmak için ögrenmesinin uygun olacagini söyler.'
Gazzâlî'nin
en mühim yönlerinden biri de, felsefe ile olan iliskisidir. Onunun felsefe
çalismasi, Islâm düsüncesinde ve ilâhiyet alaninda kendisinden sonra gelen
düsünürlerin ve düsünce alanlarinin herbirinde etkili olmustur. Bu konuda
kullandigi metot ise, felsefesine karsi oldugu, Aristo mantigini kabul ederek
ve felsefeyi yakindan taniyarak, felsefe tenkitçiligi seklinde ortaya çikar.
(W. Montgommery Watt, Islâmî Tetkikler, Islâm Felsefesi ve kelâmi, çev.
Süleyman Ates, Ankara 1968, s. 108 vd.).
Gazzâlî'nin
bir felsefe tenkitçisi olarak Islâm dünyasinda derin etkisine ek olarak, onun
"süphe, hakki götürür." prensibiyle Fransiz düsünürü Descartes'e
"Sebep ile sonuç arasinda zorunlu bir baglilik yoktur" düsturu ile
David Hume'a ve "Aklin bütün meseleleri kavrayamadigini" ileri süren
Ilkesiyle de Alman düsünür Kant'a öncülük ettigi söylenir (Cavid Sunar, Islâm
Felsefesi Dersleri, Ankara,1967, s. 115).
Gazzâlî'nin
felsefe'den amaci, dinin felsefeden üstün oldugunu göstermektedir. Uasmak
Istedigi sey de, her türlü süpheden uzak kesin (yakînî) bilgidir. O, aradigi
kesin bilgiyi dünya ile ilgilerini kesmis olan kalbin safiyetinde bulur. bu
tavriyla da genelde tasavvufa meyleder. Allah hakkinda bir bilgiye sahip
olmanin sarti; mal, evlat, makam, mevki, vb. dünya ile ilgili baglardan
kurtulma, dilin daima Allah'i zikretmesi ve nihayet dildeki zikrin kalbe
intikâl edip, hatta kisinin kalbinden de lâfiz ve kelimelerin silinip, sadece
onlari manasinin kalmasidir. Kisi ruhu temizleme yoluna girip, bu yolun
gerektirdigi seyleri uygulamaya baslayinca, kendisinde Allah'i taniyip bIlmeye
yarayan kesifler ve müsâhadeler zuhûr etmeye baslar (Gazzâlî, ihya, III, s.
19).
Hayatinin
sonlarinda yazdigi ve bir otobiyografik eser olan el-Munkiz'u mine'd Dâlâl'de
Gazzâlî kendi zihnî ve ruhî durumunu anlatir. Burada derin ve hakikati arayan
bir süphe sergilenir. O, bu yipratici süpheden Allah'in lütfu ile kalbine
attigi bir nur yardimiyla kurtulur. Böylece, apaçik hakikatleri aklin, akil
yürütmenin ve mantigin yardimi olmaksizin yani delilsiz ve ispatsiz bir sekilde
birdenbire kavramasi mümkün olmustur (Gazzâlî, el-Munkiz, s. 8), Allah'in
kereminden gelen bu nur ile gerçege ulastiktan sonra, kendi zamanindaki hakikat
arastiricilarini bu sahip oldugu ölçüye göre dört sinifa ayirir ki, bu tasnif,
Islâm düsüncesindeki ana ekollerin bir elestirisi demektir.
a)
Kelâmcilar: Bunlar, dinin esaslarini mantiktan çikardiklari delil ve kaidelere
göre savunmaya çalisirlar. Fakat bunlar, "Hâl gözüyle" kesfedIlmemis
apaçik dayanaklardan çikmadigi iç in yeterli gayretler degildir.
b)
Felsefeciler (felâsife): Kendi gayretleriyle arastirdigi felsefede Gazzalî
filozoflari üç ana grupta toplar:
1-
Dehriyyûn (Materyalistler): Allah'in varligini ve ruhu inkâr eden; âlemin ezelî
ve ebedî (baslangiçsiz ve sonsuz) oldugunu ileri sürenlerdir. Bunlar, kâfir ve
zindik bir guruptur.
2-
Tabîiyyûn (Natüralistler): Gazzâlî'ye göre bunlari da inkârci (zindik) saymak
gerekir. Çünkü onlar, âlemi taniyinca, Allah'in varligini kabul ettiler fakat,
ruhun ölmezligini ve ahiret hayatini inkâr ettiler.
3-
0lâhiyyun: Gazâlî'ye göre bu gurubun da iman esaslarina uygun bulunan
yönlerinin yaninda, imanla uyusmayan taraflari da vardir. F elâsife
(felsefeciler) zümresini teskil eden bunlarin önde gelenleri, Eflâtun ve
Aristoteles'in düsüncelerini Islâm dünyasinda devam ettirenlerdir. Gazzâlî'ye
göre felsefecilerin en mühim yanlislari, ilâhiyyat konusudur. Aristocu (messâî)
diye bilinen bu filozoflar, gurubunun Tehâfütü'l-Felâsife (Filozoflarin
tutarsizligi) adli ünlü eserinde üç meselede küfre, onyedi meselede de bid'at
ve sapikliga düstüklerini ileri sürer (Gazzâlî, Tehâfütü'l-Felasife
(Filozoflarin tutarsizligi) çev. H. Bekir Karliga, Istanbul 1981 s. 14-16).
Buna göre felâsife; Kiyamet günü hasrin beden ile olmayacagini yani sadece
ruhen vücud bulacagini, Allah'in âleme ait teferruati degil de sadece Küllî
(genel kanunlari bildigi), Üçüncüsü de, âlemin kadîm (ezelî) oldugunu ileri
sürdükleri için Gazzâlî'ye göre küfre girmisler yani, Islâm dini açisindan
inkârci durumuna düsmüslerdir.
c)
Bâtinîler: Gazzâlî'nin ehl-i sünnet inanci karsisinda degerlendirdigi ve
reddettigi diger bir grup da, kendi döneminde Islâm akidesi için büyük tehlike
teskil eden bâtinîlerdir. Bunlar, herseyin zahirî (dis) ve bâtinî (içderûnî)
manalari bulundugunu iddia edenlerdir. Bunlara göre, bütün farzlarin ve
sünnetlerin zahirleri birer Isaret ve remizden ibarettir, gerçek manalar ise,
bâtinda gizlidir. Bâtinîler bu iddialarindan yola çikarak Ayetler Hadisler ve
din ile ilgili her hususu bâtinî bir yoruma (te'vile) tabî tutarlar. Halbuki bu
durum Islâm dinine uygun degildir.
Gazzâlî
zamaninda Hasan Sabbah gizli bir teskilat kurup, etrafindaki fedâilerle dehset
saçari hareketlere girismisti, kendini de ma'sum (hata etmez ve günahsiz) Imam
diye tanitmisti. Bu durum, Islâm dini için hem inanç bakimindan hem de siyasî
olarak bir tehlike olusturmustu. Onlarin temel Ilkeleri, birligi te'min etmek
için bir Imam-i masum'â baglanmak ve bütün bilgileri ondan ögrenmek gerektigi
seklindeydi (Gazzâlî, Munkiz, s. 31, vd.) Gazzâlî, onlara karsi, müslümanlarin
Imam-i masum'u Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. Biz, Allah tarafindan ona indirilen
Kur'an-i Kerîm'e ve onun sünnetine bagliyiz diyerek, bâtinîligi kesinlikle
reddeder (0brahim Agah Çubukçu, Gazzâlî ve Bâtinîlik, Ankara 1964 s. 51, 70).
d)
Mutasavvife: Tasavvuf ehli
Gazzâlî,
yukarda sözü edilen üç zümreyi Islâm dini karsisinda tenkit ettikten sonra,
derinlemesine sûfileri tenkid eder. Ona göre sûfiler, Ilmin yaninda amelin de
lüzumuna inanmis olan gurubu teskil eder. Onlarin gayesi, nefsi kötülüklerden
temizlemek ve zIkir yoluyla kalpten, Allah sevgisinden baska her seyi atmaktir.
Düsünce ile fiili (ameli) birlestiren tek yol buydu. Ona göre büyük sûfilerin
arzu ettikleri sey, tatmak ve yasamakti. Nefsin arzularini yok etmek, kalbin
dünya ile alâkasini kesmek, gurur, kibir, söhret ve gelecek endiselerini asmak
onlarin baslica faziletleridir. Bu faziletler gerçeklesince Insanda kalp gözü
açi lir. Gazzâlî'nin kalbin mahiyeti ve Kalp Gözü hakkindaki açiklamalari 0hya,
Mizânu'l-Amel, munkiz, Risâletü'l-Ledunniyye ve Mikatü'l Envâr isimli eserleri
basta olmak üzere, diger eserlerinde de yay Ilmis durumdadir. Burada onun kalp
ve kalbî bilgi hakkindaki düsüncesi söyle özetlenebilir:
Kalp,
Allah hakkindaki bilginin dogdugu yerdir. O, bir çesit cevherdir, Insan
hakikati onunla kavrar. Kalp, Insan ruhunun kesf ve sezgi gibi en yüksek derecesini
teskil eder. Ve bir ayna gibi esyanin aslini kavrar. Kalp, akilli kimseyi
hayvandan, küçük çocuktan, deliden, ayiran bir mana tasir, maddî göz yani beden
gözü disi (zahiri) görür fakat içi görmez. baskasini görür, kendisini görmez,
sonluyu görüp kavram sonsuzu kavrayamaz. Kalp gözündeki nur ise bir olgunluk
(kemâl)'tur, yukarda maddî göz için söylenen eksiklikler onda yoktur. O,
baskasini idrak ettigi gibi, kendini de idrak eder. Ona, uzak-yakin birdir,
esyanin sirlarina nüfûz edebilir. Kalp gözüne Akil, Ruh, Insanî nefs gibi
isimler verilir. (Necip Taylan, Gazzâlî'nin Düsünce SIsteminin Temelleri,
Bilgi-mantik-iman, Istanbul, 1989, s. 91 vd.).
Gazzâlî
bu fIkirleriyle, soyut düsünce ve mantiga karsi, yasanmis tecrübeyi ve zevki
koyarak, bunu hakikate ulastiran bir yol olarak görmüstü. Ona göre tasavvufun
asil degeri de akil üstü (irrasyonel) âleme açIlmis bir kalp gözü olmasindan,
nazârî olan ile amelî olani birlestirmesinden, hakikati bizzat yasanan
tecrübeden çikarmasindan ve ahlâkî hayat için bir örnek olmasindan geliyordu.
Görüldügü
gibi Gazzâlî, sûfîlerin zevk ve dînî tecrübe metotlarini benimser, fakat burada
yanlis bir hükme varanlari da tenkit eder, meselâ; Allah ile birlestigini, ona
hulûl ettigini, dînî cezbe ve istigrak (ekstaz) halinde, kendilerini her türlü
dînî emrin üstüne çikmis diye kabul eden bazi sûfilerin bulundugunu, oysa, bu
gibi durumlarina dine tamamen aykiri seyler oldugunu söyler (Gazzâlî el-Munkiz,
s. 44, vd.; Necip Taylan, a.g.e. s. 108. vd.).
Gazzâlî'nin
üzerinde durdugu çok önemli kavramlardan biri de Akil kavrami ve aklin din ile
olan iliskisidir. O, akli çesitli anlamlarda kullanmistir. Meselâ; nazarî
bilgileri kavramak için Insanin yaratilistan sahip oldugu kâbiliyettir. Insan,
hayvandan bu hususiyeti ile ayrilir. Bazan, tecrübeden elde edilen bilgilere de
akil denir. Nitekim, tecrübeli kimseye akilli kisi denIlmektedir. Ayni sekilde
devamli olan mutlulugu kazanma kabiliyetine de akil denir. Bundan hareketle
Gazzâlî'ye göre aklî ilimleri ser'î (dinî) ilimlere aykiri diye görenler
câhillerdir. Akil, dogru yolu serîatsiz bulamadigi gibi, serîat (din) da ancak
akil ile anlasilip açikliga kavusabilir, Bu anlamda akil göze, serîat da isiga
benzer. Baska bir ifadeyle, din binadir, akil ise, onun temelidir. Binasiz
temel anlamsizdir, temelsiz bina ayakta duramaz.
Akil
ile Nakil (nass) iliskisinde yorum (te'vil) yapanin durumunu da Gazzâlî söyle
tesbit eder. Te'vil yapanlar söyle gruplandirilabilir: 1- Yalniz nakle deger
verenler, 2- Sadece Akla deger verenler. 3- Akli esas tutup nakli, akla tabi
kilanlar. 4- Nakli esas alip, akli nakle tabi kilanlar, 5- Hem nakli hem akli
esas alip Ikisine birden deger verenler. Gazzâlî'ye göre en dogru yolu bu
besincisi bulmustur. KIsaca Gazzâlî'ye göre akil ve din birbirini tamamlar.
Aslinda bu Iki taraf, birbirine aykiri da degildir. Din aklin degerini inkâr
etmedigi gibi, onun önemini vurgulayan ve Insani düsünmeye yönlendiren bir çok
Ayet-i Kerime ve hadisler vardir. Böylece Gazzâlî akil-din iliskisini
karsilikli bir ihtiyaç ve uzlasma tarzinda yorumlayarak, aklî ilimler ile dinî
ilimleri, din ile dine aykiri düsmeyen düsünceyi uzlastiran bir yol tesbit
eder.
Gazzâlî'nin
yasadigi dönemin dinî bakimdan oldugu gibi siyasî bakimdan da önemli oldugunu
biliyoruz, o, siyasetle ilgili düsüncelerini et-Tibri'l-Mesbuk fi
Nasaihi'l-Mülûk, el-Munkiz, ihya, Kimyay'i-Saadet, el-Iktisad fi'l-0'tikad gibi
eserlerinde ilgisi oldukça belirtmistir. 0limler siniflamasinda siyasete ayri
bir yer vermis ve siyasetin Insan ve toplum hayati için geregini belirtmistir.
Gazzâlî'ye
göre siyaset, Insani iyi yola yönlendiren bir ilim olan ahlâkin yaninda yer
alir. Insan hayati için bu dünyada belirlenmis davranis Ilkeleri gereklidir.
Çünkü, onlar ayni zamanda ahiret hayatina hazirligin da bir geregidir. Saglam
bir dünya teskilati ve çalismasi olmadan ahiret hayati içinde istikrar içinde
çalIsamaz. Bir yerde kanun ve nizamin temin edilememesinden dolayi siyasî bir
istikrarsizlik varsa, orada Allah'a hizmet edebilecek zihnî bir sükunet de
olamaz onun için Insan dünya-ahiret uyumunu kurmalidir.
Gazzâlî,
Insanin tek basina yasayamayacagi yani daima hem cinsine muhtaç oldugu
Ilkesinden hareketle Islâmî yönetimi yani devletin gerekliligini belirtir. Bu
durum, neslin devaminin sarti oldugu gibi, ihtiyaçlarin karsilikli iliskilerle
temin edIlmesinin de sartidir. Fakat Insanlar toplum halinde yasarken,
karsilikli iliskiler içinde bulunacaklarindan, aralarinda bazi kavga ve
anlasmazliklar da tabiî olarak çikacaktir. Bunu önlemek için bir hukuk sIstemi
ve hükümet gerekli bulundugu gibi, bu siyâsî nizami sagliyacak bilgi, basiret
ve önderlik vasiflarina sahip kimselerinde bulunmasi gereklidir.
Gazzâlî,
Islâm devlet baskanligi için altisi yaratilistan, dördü müktesep on özelligin
bulunmasi gerektigini belirtir. Bunlar, bulûg çagina gelmis olmali, akilli,
hür, erkek, duyu organlari saglam olmali, cesaretli ve otoriter olmali, adil
olmali, çikacak yeni durumlara göre en uygun yolu seçebIlmeli, takva sahibi,
cömert ve bilgili olmali (Harun Han Sirvanî, Islâm da siyasî Düsünce ve 0dare,
s. 97. vd).
Gazzâlî'nin
düsünce sIsteminin orjinal kabul edilen yönlerinden biri de, kendisinin bu
konuda batili filozoflarla karsilastirIlmasina gerek duyulan sebeplilik
(nedensellik) meselesidir. Tehâfütü'l-Felâsife isimli eserinde filozoflari
tenkit ettigi en önemli felsefe problemlerinden biri olan bu konu, sebep-sonuç
arasinda görülen iliskinin mutlak ve zarurî olmadigi seklinde özetlenebilir.
Oysa, sebep-sonuç münasebeti felsefe ve mantikta birbirine kesin ve zarurî
olarak bagli görülmektedir. Gazzâlî, böyle bir düsüncenin mucizeyi inkâr etmek
olacagi anlayisindan hareketle, sebep-sonuç iliskisinin neticesini bir zarûret
(vucûb) degilde olabilir (caiz) olarak görür. Çünkü sözkonusu Iki taraftan
birinin varligi, digerinin de var olmasini gerektirmez ve böyle bir gereklilik
anlayisi aliskanliktan kaynaklanir. Meselâ; susuzlukla su içmek, bunun
kesIlmesiyle ölüm, ilâç ile sifa bulmak, gibi iliskilerin sonuçlari kaçinIlmaz
degildir. Bunlarin birbirine bagliligi, Allah'in takdirinden dolayidir. Ve
Allah kendi kudretiyle Isterse bunlari yaratmayabilir (Gazzâlî,
Tehâfütü'l-Falâsife, s. 85)
Eserleri
ortaçagda Lâtinceye çevrilen Gazzâlî, el-Gazel adiyla meshur olmustur.
Özellikle yukarda degindigimiz sebeplilik konusunda Ockhamli William, Nikola ve
Peter gibi hristiyan filozoflari etkilemisti. Bunun yaninda Gazzâlî, bilhassa
Endülüslü Iki filozof olan Ibn Rüsd ve Ibn Tufeyl tarafindan ciddi sekilde
tenkit edildi. Ancak Gazzâlî, onbirinci yüzyildan günümüze kadar ehl-i sünnet
akidesinin saglam bir sekilde devam edip gelmesinden ve tasavvufta Ilmî
otoritesiyle kendini daima hissettirmistir. Zamanimizda da Kelâm, FIkih, Islâm
Hukuku, Tasavvuf, Ahlâk ve Felsefede önemli yerini muhafaza etmektedir.
Necip
TAYLAN