HASAN
EL-BENNA
17 Ekim 1906'da Misir'in Mahmudiye kentin de dogan Hasan el-Benna dini
ve ilmi yönden köklü bir aileye mensuptur. Babasi hadis alimi idi. Hadis
konusunda bizzat kendisinin de yazdigi eserler vardir. Iste böyle ilmi bir
yuvada büyüyen Benna ilim, takva ve zühd atmosferinde çok güzel yetismistir.
Daha küçük yaslarda üstün bir zeka ya sahip oldugu gözleniyordu. Gece
namazlarina ve pazartesi, persembe günleri oruçlarina devam ediyordu. Küçük
yaslarinda Kur'an-i Kerimi yari sina kadar ezberleyen Benna 15 yaslarinda hifzi
ni tamamladi.
Yüzünün hatlarinda -devamli bir elem ve hü zün görünüyordu. Kalbinde
müslümanlarin dertlerine çareler arama aski vardi. Onun bu hali za man zâman
bazi kötülükleri bizzat kendi eliyle degistirmeye götürüyordu.
Nafile ibadetlere devam etmesiyle ruhu en ginlesmis ve nefsi daha da
,paklasmisti. Ayrica daha talebelik yillarindaki Islâmi çalismalarin dan dolayi
da genel kültürü oldukça gelismisti. Okudugu medrese de "kötülüklere karsi
mücadele" adinda bir teskilat kurarak bazi önemli sahsiyetlere mektuplar
gönderip, onlara nasihat etmeye ve onlarin dikkatlerini toplumdaki kötü lüklere
çekmeye baslamisti.
Liseden mezun oldugunda Misir'daki tüm talebeler arasindaki siralamada
besinciydi. Üniversiteyi ise."Darul Ulum"da okumustu. Universiteyi
bitirme imtihanlarini verirken onsekizbin siir beyti ve bir o kadarda nesir
ezberlemisti. Darul Ulum'u bitirdiginde onun ayarinda talebe yoktu. Çünkü
birincilikle bitirmisti.
Üniversiteyi bitiren Hasan el-Benna Ismaili ye'deki okullardan birine
tayin edilmisti. O zaman Ingilizlerin tüm güçleri Ismailiye'de toplan misti.
Okullarda Avrupa usulü egitim yapiliyordu. Ismailiye bu haliyle sanki
Londra'nin muhit lerinden birini andiriyordu.
Halkin çogu ise bir Ingiliz sirketi olan "Su veys"te
isçiydiler. Hasan el-Benna Ingilizlerin Misir halkini ezdigini ve onu zelil
ettigini görüyordu. Misir halki sanki onlarin kölesiydi. Her türlü fesat almis
yürümüs ve haramlar mübahlastirilmisti. Özellikle 1924'de Atatürk tarafindan
hilafet yikildiktan sonra bu durum daha da artmisti. Diger taraftan Benna
batililarin Islâmi ortadan kaldirmak için yaptigi çalismalari gördükçe kalbi
parçalaniyordu. Iste Benna o dönemleri anlatirken söyle diyordu: "Allah
bilir nice geceleri ümmetin dertlerine çareler aramak için geçirdik. Ve ümmetin
hallerini tahlil etmek, dertlerini ortadan kaldirmak için ne kadar düsündük. Bu
hallerin tesirinden bazen aglama durumuna gelirdik." Derken Hasan el-Benna
kendilerinde hayir alemetleri olan bazi kisilerle irtibata geçiyordu.
Kendisiyle birlikte alti kisi biraraya gelerek Islâmi çalismalarin çekirdegini
olusturmak için anlastilar. Benna bu kurdugu teskilatina yeni bir isim almamasi
için "Biz Müslüman Kardesleriz" dedi ve cemiyetin adi "Ihvan-i
Müslimin" oldu. Benna ilk davetine Ismailiye'de baslamisti. Çalismalarini
bereketlendiren Allah Teâlâ onun elleriyle kahvelerde zamanlarini bosa geçiren
insanlardan Islâm davasi için mümtaz sahislar yetistirmisti. Bunlara örnek
olarak Islâm davasinin ilk öncülerinden Seyh Muhammed Fergali Ingiliz
komutaninin karsisina dikilmis söyle diyordu: "Beni bu Ismailiye'den
sadece bir kisinin emri çi kartabilir. O da Hasan el-Benna" ' Hasan
el-Benna Ismailiye'deki çalismalari ge nisleyince ve tüm gayretlerini Islâm
için tahsis edince Ismailiye'den Misir'in baskenti olan Kahi re'ye tasindi.
Ihvan-i Müslimin'in merkezini orada kurdu.
Bütün gayretlerini Islâma davet ve onu tanit ma yolunda harcadi.
Köyleri gezdi, sehirleri do lasti. Gittigi her yere bir sube açiyordu. Öyle ki
bir kaç sene içinde Ihvanin hareketi Misir'in gö zünü ve kulagini doldurmustu.
Her tarafta ona katilmalar oluyor ve Misir'in evlatlari onun ka natlari altina
giriyordu. Bunu gören hükümet Ih vanin yayilmasindan korkarak onu kontrol etmek
için her türlü çareye basvuruyordu.
Hasan el-Benna'yi gizli istihbarattan bir çok kisi takip etmeye
baslamisti. O nereye giderse on larla pesinden ayrilmiyorlardi. Derken 1947 se
nesinde Hasan el-Benna bazi mücahidlerini Filis tin'e gönderiyordu. Filistin
daglari ve köyleri da ha önce görmedikleri ender mücahidler görmeye
baslamislardi. Evet Filistin yahudiye kuvvetli bir ders vermek ve onlara
zilleti tattirmak için ölümü hayata tercih eden insanlara sahit olmustu.
Bu arada Kral Faruk, bu büyük gelismeler den dolayi meseleyi
Ingilizlerle beraber düsünme ye basladi. Özellikle Kral Faruk'un Misir ordusu
na dagittigi silahlarin bozuk oldugunun anlasil masindan ve araplarin
hiyanetlerinin açiga çik masindan sonra Kral Faruk için mesele iyice teh likeliydi.
Filistinde cihad eden Ihvan-i Müslimin Mücâhitlerinin Misir'a gönderilmesinden
korkan Faruk, Müslüman Kardesleri tutuklatip hapisha nelere dolduruyordu.
Disarida sadece Hasan el Benna kalmisti. Kralin maksadi onu öldürtmekti. Iste
bu esnada Mahmud Abdulmecid gizli is tihbarattan bes kisiyi Benna'yi
öldürmeleri için gönderdi. Ve Kahire'nin en büyük meydaninda Müslüman Gençler
Teskilatinin önünde 12 Subat 1949 tarihinde Hasan el-Benna kursunlandi. Te davi
için hastaneye kaldirildi. Bu arada Benna'ya müdahale edilmemesi ve kan
kaybindan ölmesi saglandi.
Böylece ömrünün sonuna kadar teblig için çalisan Hasan el-Benna ruhunu
tertemiz olarak Allah Teâlâ'ya teslim ediyordu. Cenazesini bir yasli babayla
birlikte dört kadin kabre götürmüstü. Bölgede elektrikler kesilmis ve bu dört
kadin dehset verici bir ortamda tanklarin arasinda Benna'yi götürüp
defnetmislerdi. Bütün bunlar yetmiyormus gibi müslümanlar Benna'nin cesedini
çikaripta gösteri yapmasinlar diye mezarinin basinda nöbet tutturuyordu.
Hasan el-Benna dünyayi terketmis Kral Faruk'ta Hasan el-Benna
korkusundan rahata kavusmustu. O öldügünde çocuklarina ihtiyaçlarini giderecek
bir sey birakmamisti. Hatta ev kirasini bile verecek durumlari yoktu.
Faruk, Hasan el-Benna'dan kurtulmustu ama geriye bir problem kalmisti.
O da Ihvan-i Müsli minin Filistinde hala cihada devam eden mücahid gruplariydi.
Bunlardan kurtulmak için Faruk, Misir tanklarina ve askerlerine Filistin'e
hareket emri verdi. Maksadi oradaki Ihvan mensuplarini tutuklatmakti. Ve
tanklar kamplarin etrafindaki duvarlari döverek mücahidleri ya teslim olmak ya
da üzerlerine toplarin atilmasina razi olmak arasinda seçim yapmaya zorladilar.
Mücahidlerde etrafin cehenneme çevrilmesini istemediklerinden teslim oldular.
Oradan hapishaneye tasinan mücahidler böylece duvarlar arkasina terkediliyordu.
Gerçek su ki liderlikte büyüklügün belli bir ölçüsü yoktur. Bazen olur
ki büyüklük ilmi yönden olur. Bazen büyük bir fatih veya kesifçi, ya da bir
ruhi terbiyeci yahud da bir siyasi lider bü yük olabilir. Fakat kaliciligi
bakimindan en büyük lider ümmeti yeniden insa eden, yeni nesille rin
yetismesini saglayan ve tarihin gidisatini degistiren liderlerdir.
Iste Hasan el-Benna bu kalici liderlerden birisi, belki de yirminci
yüzyilda Islâm tarihinde en göze çarpanlardandi. Onun bu büyüklügü sadece alim
olusundan veya iyi bir hatipliginden ya da siyaset adami olusundan degil, Islâm
davasini bina eden yeni bir nesil yetistirmesinden ve özelde Misir'in genelde
de Islâm aleminin tarihini sars masindandir. Bu gün dahi onun siddetli
sarsmasindan olaylar gidisatini degistirmektedir.
Misir'in yeni tarihini yazmak isteyen herhangi bir tarihçi, yahut
Filistin meselesini yazmak isteyen birisinin Hasan el-Benna'yi yazmadan bu
konulari yazamamasi onun büyüklügünü göstermeye kafidir.
Tarihçilerin her ne kadar Hasan el Benna hakkinda kendilerine özgü ayri
ayri görüsleri olsa da, hepsi de olaylarin meydana gelisinde Hasan el-Benna'nin
büyük tesirleri oldugunda ittifak etmektedirler.
Bu olaylar ki yarim asirdan günümüze kadar hala tesirini devam
ettirmektedir. Isterse günümüzdeki insanlar onun kiymetini bilmesinler ve
isterlerse onun hayatinda veya sehadetinden sonra da onu geregi gibi takdir
etmemis olsunlar. Bu durum bütün liderler için böyledir. Insanlarin veya ileri
gelenlerin onun kiymetini geregi gibi bilememeleri El-Benna'ya en ufak bir
zarar veremez.
Gerçek su ki, Islâm önderleri tarihte hiç bir zaman insanlar bilsinler
ve taktir edip methetsinler diye, çalismamislardir. Bilakis Islâm onlari öyle
özel bir duruma getirmistir ki, tarihte bizden baska milletler bu önderleri pek
bilemezler. Çünkü Islâm onlari ruhi terbiye ve büyük bir iman üzere yetistirir.
Oyle ki o ruhaniyet özel bir anlayis kazandirmis, hayatin gerçek yönlerini ve
varligin sirlarini ögretmistir.
Islâm onlari öyle yetistirmistir ki en üstün fedakarliklari yaparlar ve
insanliga karsi çok büyük bir muhabbet beslerler. Iste Islâm önderlerini kendi
aralarindaki bazi mizaç farkliliklariyla birlikte onlarin genel durumu budur.
Onlar Allah rizasindan baska hiç bir sey de istemezler. Sadece Allah'in
hesabindan korkar ve O'ndan sevap beklerler. Yalniz Allah'in indinde itibarlari
olsun isterler. Hiç bir zaman kendileri için rahatlik ve huzuru talep etmezler,
rahatligi ancak Allah'a kavusmakta ararlar. Onlarda söhret veya methedilmeyi
isteme, yahut makam hirsi veya haset bulunmaz. Onlarin dünya hayati veya sehevi
arzulari için herhangi bir is yapmalari müm kün degildir. Onlar insanlardan
karanliklari kaldirmak için gönderilmis bir nurdurlar. Gökyüzün de devamli
olarak parildarlar. Onlar yeryüzünde ki topraklara karismayan ve en yüksek bina
ile en küçügüne dahi vuran bir günes subesi gibidirler.
Yeryüzündeki tüm ser güçler, sömürgeciler, krallar, partiler, Ezher
Üniversitesi ve fesat ehli Hasan el-Benna ile mücadele ettiler. O da bütün
bunlara karsi savasti. Halk bizzat kendi menfaatinden cahil kaldi. Hepsi de
Hasan el-Benna'nin yolunu engellemek ve davasindan alikoymak için çalismalarina
ragmen o, yüce daglar gibi, rüzgara ve balyozlara aldiris etmeden yoluna devam
etti. O, yolunu tutmak için belki saga sola sallanmistir ama bütün tehditlere
ragmen hiç bir zaman kasirgalardan etkilenerek davasindan geriye adim
atmamistir. Dünya onun etrafinda kararmis olsa da, o hiç bir zaman zafere olan
kuvvetli imanindan en ufak bir zayiflik göstermemistir. Karsi kuvvetler ne
kadar çok olsa da ve ne kadar üzeri ne çullansalarda o, hiç bir zaman
mücadelesinde yenilmemistir.
Bütün bunlara ragmen, tipki arkadaslarina oldugu gibi düsmanlarina bile
gönlü açikti. O, hiç bir zaman düsmanlarindan birine karsi hasetlikten dolayi
tiksinmemistir. Çünkü büyük insanlarin kalbinde hasede yol yoktur. Fakat onun
tiksinmesi ve kerih görmesi, düsmanin batila sap masindan, fesadindan ve
iftiralarindandi. Eger düsmani kötülük ve seryolurida gitmeye devam ediyorsa ve
halkin menfaatlerine zarar veriyorsâ onlardan nefret eder tiksinirdi. Tipki
hakka karsi inatlik eden basiretsizlik göstererek anlayissizlik yapan ve ahlaki
bakimdan davayâ sikinti veren dostlarindan nefret ettigi gibi.
Fakat Benna bütün bunlara ragmen Rasûlullah'in Uhud günü yaraliyken
ettigi su du ayi devamli olarak ediyordu: "Allah'im sen benim kavmimi
hidayete erdir. Çünkü onlar bilmiyor lar." Düsmanlari devamli olarak ona
karsi hile ve tuzaklari sürdürürken o da düsmanlarina karsi sürekli sefkat ve
nasihata devam ediyordu. Benna'nin bu hali, ta onu her türlü kuvvetten,
makamdan ve yardimcidan yoksun bir halde tek basina karanlikta vurarak
öldürdükleri zamana kadar devam etti.
Evet onu öldürdüler. Onlar kuvvetli Benna ise zayifti. Onlar hükümran
Benna ise bir kenara itilmisti. Onlar silahli, Benna ise eli bostu. Evet
Benna'yi öldürdüler, simdi onlar katil ve mücrim, Benna ise mutlu ve saadet
içinde.
Daha sonra onlar halkin merhametinden kovulurken, Benna Allah'in
rahmetiyle bagislaniyordu. Onlar simdi bati ülkelerinde dagilmis vaziyette.
Benna ise istirahatgahinda. Allah O'na ve tüm mücahidlere bol bol rahmet etsin.
( Amin.)
Vecibeler adlı bölümü de
okuyabilirsiniz.
Yazan: Fethi Yeken