IX.İNTERNET
YAYINI VE İÇERİĞİNE KARŞI HUKUKİ BAŞVURU YOLLARI
Bu bölümde internet yoluyla yapılası yaygınlaşan yayıncılık ile
internet sitelerindeki içeriklerde kişilerin ve kuruluşların haklarının çiğnenmesi
halinde başvurulacak hukuki yollar ve açılabilecek davalar özetlenecektir. A.MEŞRU
MÜDAFAA
Hukukta ihkakı hak yani hakkını zor kullanarak almak yasaktır. Ama
hakkını eylemli olarak korumak serbesttir. Meşru müdafaa veya yasal savunma
hakkını saldırıya karşı eylem yaparak korumaktır.
Bildiğiniz gibi gelişmiş sistemlerde saldırıya uğrayan Devlet
eliyle korunur. Fakat kişinin haksız ve beklenmeyen bir saldırı karşısında
her zaman Devlete sığınma ve yetkili devlet kuruluşlarına başvurma olanağı
bulunmayabilir. Özellikle, Devlete sığınma yolları aranırken, yapılan
saldırının doğuracağı çok yakın zararlar artacaksa, saldırgana karşı
güç kullanarak saldırıyı defetme yetkisini tanımak gerekir. Böylelikle doğma
olasılığı bulunan ağır zararlar engellenmiş olacaktır. Ancak bu yetki
genelleştirilemez ve yalnızca özel durumlarda tanınabilir.
İnternetteki bir açıklamaya karşı meşru müdafaa haline, ticari
veya kişisel isim, ürün, marka, onur, saygınlık ve özel yaşamı ihlal
eden bir yayın hazırlığı veya mevcut yayının devam etmesi hallerinde de
rastlanabilir. İlgililerin, bu yayını ihtiyati tedbir yoluyla yayının önlenmesi
gibi, başka hukuksal yollarla derhal önleme olanakları yoksa, bir başka yayın
aracı ile, söz konusu yayıncının “yalan haber verdiğini” haberi veren
kişi, kuruluş, yazar ve muhabirin
“meslek ahlak ve bilincinden uzak olduğunu” belirterek olayın gerçek yüzünü
kamuoyuna açıklayabilir. Burada onur ve saygınlığa saldıran bir açıklamaya
karşı, saldırıda bulunanın şerefsizliğini gösterecek yayında bulunmak
olasıdır. Burada meşru müdafaa hakkının kullanılması söz konusudur.
Ancak, karşı yayında kullanılan ibarelerin kişilik haklarını ihlal eden
ilk yayınına göre daha ağır olmaması, en azından her ikisinin ağırlığının
yakın olması gerekir.[1]
Borçlar Kanunu’nun 52. maddesi bir tehlike karşısında kendini veya
başkasını zarar tehlikesinden kurtarmak için savunma yapan, bu esnada saldırgana
zarar veren kişilerin tazminatla sorumlu olmadığını belirtmektedir. Eğer
kendisi ya da başkasını saldırıdan korurken üçüncü kişiler zarar
verilirse, mahkeme bu tazminat miktarında hakkaniyet kaidelerine dikkat
edecektir. Bunun anlamı tazminat azalacak yahut ortadan kalkacaktır. Burada
dikkat edilmesi gereken kullanılan karşı gücün, kişiliğe yönelik haksız
bir saldırıyı defetme amacını taşıması; saldırıyı defetmeye elverişli
olmasıdır. Yani saldırıdan daha ağır bir güç kullanılmayıp, saldırıyı
defetmeye yeterli derecede kullanılmalı; hazırda varolan bir saldırıyı
defetmek için güç kullanılmış bulunulmalıdır. Aksi takdirde sadece ceza
indirilir.
Bu konuda Ceza Kanunu’da 49. maddesinde, kendisini ve başkalarını
tehlike ve saldırıdan korumak amacıyla bir başkasına zarar veren ve suç işleyenler
hapis ve diğer cezaları almayacağını düzenlemiştir. Ancak burada
zorunluluğun gerektirdiği sınırı aşıp, gerekmeyen zararlar verenlerin de
cezaları indirilir. B.CEVAP
VE DÜZELTME BAŞVURULARI
İnternet yayıncılığı yeni bir kurum olduğundan bu konuda yasalarımıza
henüz cevap ve düzeltme hakkı koyulmamıştır. Ancak ileride belirteceğimiz
saldırı içeren yayının önlenmesi ve saldırgan bir yayının hakime tespit
ettirilmesi halinde mahkemeden ek bir karar alarak yapılan açıklama ve yayının
doğru olmadığı yayınlatılabilir. Tabi bu söylediğimiz Türkiye’de olan
bir yayıncı veya site sahibi hakkında geçerlidir. Başka devletlerde bu yayının
yapılması halinde kararı o ülkede tenfiz ettirip, yani Türk mahkemesi kararını
götürüp oradaki bir mahkemede onaylatıp, uygulanmasını sağlamak gerekir. C.DENETİM KURULUŞLARINA BAŞVURU
İnternetteki
reklamların ve yayınlarının tüketiciler
aleyhine olması, haksız rekabet yaratması, yanlış ve aldatıcı özellikler
taşıması halinde ise, ilgili kişiler Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam
Kurulu’na başvurabilirler. Kurul kendiliğinden de harekete geçebilir.
Kurul’a ulaştırmak amacıyla şikayetçiler dilekçelerini Bakanlığın
illerdeki müdürlüklerine de verebilirler. Kurul, ilgili reklamcı, ürün
sahibi ve yayıncıya savunma için süre verir. Üç gün bekler ve konuyu görüşmeye
başlar. Sonunda ilgililere; yerel yayınsa 5.400.000.000 TL. para cezası, eğer
yayın ülke düzeyine yapılmışsa bunun on katı para cezası, reklamı
durdurma veya reklamı düzeltme kararlarından birini veya ikisini verir.
Tekrarı halinde iki misli para cezası verilir. Kararı Bakanın onayına
sunar. Bakan onaylarsa kararını bildirir. Para cezalarına karşı yedi gün içinde
İdare Mahkemelerine başvurulur. Burada bir parantez açarak, Kurul kararlarına
karşı da 60 gün içinde idare mahkemelerine başvurulabileceğini belirtelim.
Yürütmeyi durdurma kararı alınırsa cezanın ödemesi durur. Karar iptal
edilirse ödenen para ilgiliye iade edilir. Reklamın durdurulması ve düzeltilmesi
kararına yayıncı ve reklamcılar ya da ürün sahibi uymazsa, Bakanlık, Tüketici
Mahkeme’sine gidebilir. Burada yayıncı, açık olarak anlaşılan kurala aykırı
reklamı yayınladığı için para cezasından sorumludur. Yok, kurala aykırılık
açık değilse, o zaman sadece reklamın sahibi ve reklamı hazırlayan
sorumludur.
Aldatıcı ve haksız reklamlara karşı bir başka denetim kuruluşu
Reklam Özdenetim Kurulu’dur. Medya kuruluşları, reklam verenler ve reklamcıların
ağırlıklı temsil edildiği bu Kurul’a; tüketiciler, meslek kuruluşları,
reklam verenler, reklam ajansları ve mecralar başvurabilir. Yayından itibaren
üç ay içinde bu başvuru yapılmalıdır. Özdenetim Kurulu, şikayeti
inceledikten sonra;
*reklamcı ve reklam verenden reklamın yayınının durdurulması,
*yayıncının reklamı yayından kaldırması,
*kamuoyuna açıklama,
*reklamın düzeltilmesi,
*ürünün piyasadan çekilmesi veya etiket ya da ambalajın düzeltilmesi,
*reklam verenden hatalı reklamın düzeltildiğinin duyurulması
kararlarından bir ya da birkaçını alabilir. Bu kararlar öneri ve uzlaşma
niteliğindedir. Hapis ve para cezası gibi zorlama yolu yoktur.
İnternette Basın Konseyi ve RTÜK gibi bir kuruluş olmadığından ve
inşallah kurulmayacağından başka bir başvuru söz konusu değildir. Ancak
İl İdaresi Kanunu’nun valilere verdiği yetkiler doğrultusunda yayın yapılan
site hangi ilde ise o ilin valisine yayının durdurulması için de başvurulabilir
diye düşünüyorum. Valilik yayını durdurma kararı verirse, uygulanmaması
resmi kuruluşların emirlerini yerine getirmeme gibi bazı cezaları gündeme
getirebilir. Bu kurallar özellikle servis sağlayıcılar için önemlidir. D.HUKUK DAVALARI AÇMA
Medeni
Kanunun 24. ve 24/a. ile Borçlar kanununun 48. ve 49. maddeleri, her tür yayınlardan
dolayı zarara uğrayan kişileri çeşitli hukuk davaları ile bu saldırıya
karşı korur. Yayının
konusu, eğer kişinin ticari ünvanı, logosu adı ya da ürünü ise, Borçlar
Kanunu ve Ticaret Kanunu gereği; öncelikle haksız rekabetin önlenmesi, maddi
zararı için maddi tazminat, manevi zararı için manevi tazminat ister. Haksız
rekabetin önlenmesi davası açabilmek için; yayının devam etmesi ya da
devam olasılığının bulunması, bu yayının haksız ve zarar doğurucu
olması gerekli. Maddi
tazminat davası, acaip bir sitedeki ya da internet gazete ve dergisindeki yahut
internet üzerinden yapılan televizyon ve film şeklindeki yayınla bedensel ya
da ticari değerlerin zarara uğraması yahut davacının haksız rekabet
nedeniyle müşterilerini kaybetmesi, rekabet edenin de kusurlu bulunması
durumunda açılır. Ìster
haksız rekabet yolu ile ticari değeri olan haklara, isterse kişinin yaşamı,
özgürlükleri, onur ve saygınlığına, ismine, resmine, görüntü veya
sesine ya da özel yaşamı ve ailesine olsun; tüm bu saldırılar Borçlar
Kanunu'nun 49. maddesine göre manevi tazminat davası ile cezalandırılır. Tüm
bu davalar Türkiye’de yaşayan yabancılar ve türk vatandaşlarına ilişkin
zararın vuku bulduğu yer olan Türkiye’de ve Türk Hukuku kurallarına göre
çözümlenir. Eğer zarar veren içerik sağlayıcı, site sahibi veya server
ile servis sağlayıcılar yurt dışında ise alınacak mahkeme kararını
onların yaşadığı yerlerde tenfiz ettirip, uygulayabiliriz. 1.Yasaklama
ve Önleme Davası Bu
dava; henüz olmayan, fakat yakında yapılacak saldırılar için açılır.
Saldırı yapılıp sona erdirilmiş; ama aynı saldırının yeniden yapılması
söz konusuysa, bu davanın açılabileceği doğaldır. Eğer, ortada sürmekte
olan bir saldırı varsa; bu dava değil, saldırının kaldırılması davası
açarız. 36
Davanın açılması için, haksız bir saldırı konusunda belirtiler
bulunması yeterli olup, ayrıca saldırıda bulunmaya hazırlanan kişinin
kusurlu olması aranmaz. Saldırının haksız olması yeterli olup, cezalandırmayı
gerektiren bir suç niteliğinde bulunması da gerekmez.[2]
Saldırının önlenmesi ya da yasaklanması davası sonucunda hakim,yakında
yapılacak olan saldırının yapılmamasını karara bağlar. Yani, saldırıda
bulunma hazırlığı içinde bulunan kişiye, yayın yasaklanır. Örneğin,
internetteki bir sitede; yakında A Şirketinin gerçeğe aykırı biçimde çevreyi
kirlettiğ veya A Bankasının hesaplarına girmek için şifre kırıcının dağıtılacağı
duyurulabilir. Yayına henüz başlanmamışsa bu davayı açarız.
Yine reklamlar yoluyla bir haksız rekabet yapılıyorsa, Ticaret
Kanunu’nun 58. maddesi gereğince haksız rekabetin men’i için bu davayı açarız.
Fikir, sanat ve edebiyat eserlerinde; eser sahibi ve buna komşu yapımcı ve
yayıncı da eser haklarını korumak için benzeri davayı açar. FSEK’nun 66
ve 69. maddesine göre tecavüzün önlenmesi için bu davayı eser sahibinin
ikametgahı mahkemesinde açabiliriz. Önleme
davası sonunda verilen karar yayıncı Türkiye’de ise uygulanmak üzere icra
müdürlüğüne verilir. Saldırgana gönderilen icra emriyle, mahkeme kararına
aykırı davranışta bulunursa, İ.İ.K.’nun 343. maddesindeki hapis cezasının
uygulanacağı ihtarı belirtilmelidir. Önleme
davasına çok benzeyen diğer mücadele aracı “ihtiyati
tedbir” olayıdır. Hukuk’la biraz ilgili olanlar bilir, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun 103. maddesine göre, geciktirilmesinde tehlike olan veya önemli zarar doğacağı anlaşılan
hallerde, yargıç, tehlike ve zararı önlemek için gereken tedbirlere karar
verebilir. Bu
ihtiyati tedbir kararına itiraz da edilebilir. İtirazımızı değerlendiren
hakim, yayının gerçek ve haklı olduğunu düşünürse
ihtiyati tedbir kararını kaldırabilir. İnternetteki
veri tabanları ile fikir, edebiyat ve sanat eserlerine yapılan saldırı ve
haksız faydalanmaların önlenmesi için Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun
77. maddesine göre; esaslı bir zararın
veya ani bir tehlikenin veya oldu bittilerin önlenmesi için yahut diğer
herhangi bir sebepten dolayı zorunlu ve bu konuda ileri sürülen iddialar da güçlü
görülürse, mahkeme, kanunla tanınmış olan hakları saldırıya uğrayan ve
tehlikeye düşen kimsenin talebi üzerine, davanın açılmasından önce veya
sonra, diğer tarafa bir işin yapılmasını veya yapılmamasını emredebileceği
gibi, bir eserin çoğaltılmış kopyalarının ve onu üretmeye yarayan kalıp
ve diğer çoğaltma araçlarının ihtiyati tedbir yoluyla geçici olarak zaptına
karar verebilir. Türk
Ticaret Kanunu’nun 63. maddesi de, haksız rekabet halinde ihtiyati tedbir
verileceğini düzenlemiştir. Bu maddeye göre; reklam
veya bir şirket ya da ürünü hakkındaki
yayınla, haksız rekabet yapılarak; müşterileri, kredisi, mesleki
itibarı veya diğer ekonomik çıkarları zarar gören veya zarar tehlikesine uğrayan
kimse, haksız rekabete neden olan yayının ve yayınla ortaya çıkan maddi
durumun ortadan kaldırılmasını, yanlış ve yanıltıcı açıklamaların düzeltilmesini
ve gerekli diğer tedbirlerin alınmasını ihtiyati tedbir yoluyla hakimden
isteyebilir. Özellikle
Türkiye’deki yayıncıların ve servis ile içerik sağlayıcıların
dikkatinizi çekmek istiyorum. Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu'nun 113. maddesi,
ihtiyati tedbir yolu ile yasaklama veya durdurma kararına uymayan veya alınmış
tedbire aykırı davranan herkes hakkında bir aydan altı aya kadar hapis cezası
koymuştur. 2.Kaldırma
Davası Bu
dava, maddi ve manevi haklara yönelmiş ve sürmekte olan saldırılara karşı
açılır. Amaç, varolan ve devam eden bir saldırının ortadan kaldırılması,
saldırıya son verilmesidir. Sona ermiş saldırının tekrarlanması,
tehlikesi varsa, bu takdirde saldırının kaldırılması değil, saldırının
yasaklanması veya önlenmesi talep edilecektir. Bu
davanın açılabilmesi için, saldırının haksız olması yeterlidir. Ayrıca
saldırganın kusurlu olması gerekmez. Dava için saldırı dolayısıyla bir
zararın doğması da gerekmez. Bir zarar olmasa da, salt haksız saldırının
varlığı karşısında bu dava açılabilir.
Fakat, saldırı dolayısıyla bir zarar doğmuşsa, davacı saldırının
kaldırılmasından başka maddi ve manevi tazminatla zararın giderilmesini
isteyebilir. Eğer, saldırı kaldırıldıktan sonra zarar ortaya çıkmışsa,
bu zararın giderilmesi ayrı bir tazminat davasıyla istenir. [3] Bir
yayın ile, birden fazla kişiye saldırılırsa, saldırıya uğrayanlardan her
biri, diğerlerinden bağımsız olarak saldırının durdurulmasını dava
edebilir. Bu dava sonucunda saldırı durdurulursa, bundan diğerleri de
yararlanır. Buna karşılık, mağdurlardan birisinin açtığı davayı
kaybetmesi diğerlerinin dava haklarını etkilemez. Eğer saldırgan birden
fazla ise, -ki internette içerik ve servis
sağlayıcılarla, siteyi yaratan ve yayınlayan kişiler vs. gibi birkaç
kişi birden sorumludur- dava içlerinden birine, bir kaçına veya hepsine açılabilir. İnternetteki
reklamlar veya şirketler ile onların ürünleri hakkındaki haber ve yorumlar
için bu kural çok önemli.
Kanun’un 58. maddesine göre; haksız rekabet yüzünden müşterileri,
kredisi, mesleki itibarı, ticari işletmesi, veya diğer ekonomik çıkarları
bakımından zarar gören veya böyle bir tehlikeye düşen kimse; haksız
rekabetin sonuçlarının ortadan kaldırılması, yanlış ve yanıltıcı açıklamaların
düzeltilmesini isteyebilir. Yine Fikir ve sanat Eserleri Kanunu’nda bu yönde
düzenlemeler bulunmaktadır. Kanun’un 67. maddesine göre; internette kullanılan
eser, veri tabanı veya içeriği haksız yere değiştirilmişse, yazarın adı
koyulmamışsa; eser sahibi, yayının durdurulmasını, masrafı saldırgana
ait olmak üzere haksızlığın gazete, dergi, radyo ve televizyonda ilan
edilmesini ve düzeltilmesini talep edebilir.
Saldırının kaldırılması davasında hakim, davalıyı saldırıya
son vermeye mahkum edecektir. Kararda aksi davranışın hapisle cezalandırılacağı
da belirtilebilir. Davalı kesinleşen bu karara uymayabilir. O zaman, kararın
uygulanması için icraya konulması ve Ìcra İflas Kanunu’nun 343. maddesi
uyarınca hapisle zorlanması bir diğer yoldur.[4]
3.Tespit
Davası
Tespit ya da saptama davası, haksız
bir yayının ve açıklamanın yapılmış, yapılmakta ya da yapılacak olduğunu
belirleme amacıyla açılır. Bu davayla sadece, hukuka aykırı bir saldırının
saptanması istenir. Hakim sadece “A sitesindeki Ahmet Kalkan hakkında yazdığı
haber gerçeklere aykırıdır” diye yazar. Bu
dava, Medeni Kanun’un 24/a maddesi ile kabul edilmiştir. Ayrıca fikir ve
sanat eserlerine internette yapılan tecavüzlere ilişkin olarak da bu dava açılabilir.
Ek olarak, reklamlar veya ekonomik haberler yoluyla bir şirket ya da ürünü
hakkında haksız rekabet yapılmasında bu dava açılabilir. Mahkeme
kararının yayını veya ilanının hangi yayın organlarında, nasıl gerçekleştirileceği
ve masrafların kime ait olacağı da kararda belirtilmelidir. Davalı
tazminatla sorumlu tutulabiliyorsa (kusurlu ise veya bir kusursuz sorumluluk
sebebi varsa) yayın veya bildirinin masrafları davalıya yükletilmelidir.
Haksız yayının etkisinin ortadan kaldırılması, ancak saldırının yapıldığı
kitle iletişim aracında yapılacak yayınla mümkün olacaksa ve davalı bu
kitle iletişim aracında yayınlama yetkisine sahip bir kişi ise; hakimin, bu
yayını yapmaya davalıyı mahkum edebileceğini kabul etmek amaca uygun düşer.
Böyle bir karara uyulmaması halinde İcra İflas Kanunu’nun 343. maddesi
uyarınca hapisle zorlama imkanı da söz konusu olur.[5]
Anlamış
olmanız lazım, bu davanın uygulamada çok önemi yok. Çünkü kişilik hakkına
yapılan saldırıya yönelik olarak açılan öteki davalarda, az çok bir
tespit kısmı var. Önleme, kaldırma
ve tazminat davalarında, yargıcın her şeyden önce haksız bir saldırının
bulunup bulunmadığın saptaması gerekir ki maddi veya manevi tazminat versin,
saldırıyı yasaklasın. Bu dava, aynı anda verilecek kararın ilanı ya da
üçüncü kişilere bildirilmesi isteğini içeriyorsa işe yarar. 4.Maddi
Tazminat Davası Maddi
tazminat davası, internetteki bir içerikte bulunan bilgi, açıklama veya
haber sonucu ortaya çıkan “parayla ölçülebilir” zararı giderme amacı
güder. Kanun,
bu davanın şartları olarak, kişilik değerine karşı haksız bir saldırı bulunmasını, saldırıda bulunan kusurlu
olmasını, saldırı dolayısıyla parayla ölçülebilir bir zarar
doğmasını; zararla saldırı arasında
sebep sonuç ilişkisi kurulmasını gerekli görmektedir. Bu
şartlarıyla maddi tazminat davası, saldırının kaldırılması ve
yasaklanması davasından ve hatta manevi tazminat davasından farklıdır. Çünkü
o davalarda “kusur” ve ayrıca saldırının kaldırılması ve önlenmesi
davalarında da “zarar” aranmaz. Maddi tazminat davasının açılabilmesi için,
ortada bir parasal zararın bulunması gerektiğinden, zararın giderilmesi de
ancak parayla yapılabilir. Para dışında bir maddi tazminat maddi haklar yönünden
düşünülemez. Maddi
giderim davasındaki zararı şöyle örnekleyebiliriz. Kişinin maddi, bedensel
haklarına yapılan saldırı sebebiyle harcadığı tedavi giderleri , yapacağı
sözleşmelerin iptali nedeniyle parasal kayıpları, mesleki olarak kötülenme
sebebiyle müşterilerin azalması, ürünün ve malın kötülenmesi sebebiyle
satışın azalması . Öğretide,
tazminat davasında istenecek maddi zarar; öncelikle fiili zarar ve mahrum kalınan
kar diye iki türe ayrılır. Fiili
zarar; hukuka aykırı yayına muhatap olan kişinin açıklama sonucu mal ve
para varlığının aktifinde olan azalma veya
pasifindeki çoğalmadır. Zarar görenin
malvarlığının, zarar veren olaydan önceki ve sonraki durumu arasındaki
“kıymet farkı” fiili zararı oluşturur.
İnternet üzerinden saldırıya uğrayanın bizzat aldığı bazı tedbirler
nedeniyle yaptığı masraflar da bunlar arasında sayılabilir. Yayın yoluyla
oluşan maddi zarar, daha çok saldırıya
uğrayan kişinin kar kaybı veya “yoksun kalınan kar” şeklinde
ortaya çıkabilir. Burada olası servet
kaybı şeklinde bir zarar söz
konusudur. Örneğin, haksız ve maksatlı bir eleştiri yayını nedeniyle
yapımcının eleştirilen müzisyenle olan anlaşmasını iptal etmesi, bir
banka veya otomobil şirketinin işlerinin iyi gitmediğine ilişkin açıklama
nedeniyle banka aktifinde gerileme olması (Boşuna uyarmadım. Trilyonlardan
bahsediyorum), sözleşmelerin iptal edilmesi ve işletmenin iflas etmesi, bir tüccarın
gerçek dışı bir haberle iflas ettiğini ya da kötü mallar sattığının açıklanması
nedeniyle müşterilerini kaybetmesi, bir işadamının senet veya çek bedelini
ödememesi nedeniyle protesto edildiğine ilişkin gerçek dışı bir yayın
sonucu bankalar tarafından kredisinin kesilmesi, bu nedenle başka firmaların
siparişlerini iptal etmeleri, ona mal teslim etmemeleri nedeniyle satışlarının
durması, bir doktorun cinsel bir hastalığı bulunduğuna ilişkin gerçek dışı
bir açıklama sonucu müşterilerini kaybetmesi nedeniyle uğranılan kar kaybı
gibi.[6]
Bu örneklerdeki zarar fatura, bilanço, yazılı sözleşme gibi
belgelerle veya şahit beyanlarıyla ispatlanabiliyorsa dava yolu ile karşı
taraftan para alınır. Tüm maddi tazminat davalarında zararı ve miktarını
ispat davacıya düşer. Ancak, “yoksun
kalınan kar” şeklindeki zararlarda, zarar miktarını kesin ispat çoğu
zaman zordur. Bu nedenle, Borçlar Kanunu’nun 42. maddesine göre, zararın
gerçek miktarını belirlemek mümkün değilse, hakim olayların olağan akışını
ve zarara uğrayan tarafın aldığı tedbirleri dikkate alarak, adalete uygun
tazminat miktarını kararlaştırır.
Yok, zarar gerçek değil ya da deliller zayıfsa, o zaman aşağıdaki
mahkeme kararında olduğu gibi tazminat isteği reddedilir.
Davacı manevi tazminattan ayrı
olarak , davalıya ait gazetede yapılan yayın nedeniyle üçüncü kişiyle
yaptığı iş sözleşmesinin bozulduğunu ileri sürerek, 30.000.000 lira
maddi tazminat istemiştir.
Davacı , ..yayından bir gün önce İsviçre’de bulunan bir türk
firmasıyla, yabancı kaynaklardan 3.750.000 İsviçre Frangı kredi temin etmek
üzere bir sözleşme yapmıştır. Bu yayından hemen sonra, sözleşmenin
tarafı olan kuruluş (..davacının yayınla ortaya çıkan kişiliğini değerlendirerek
) tek taraflı olarak sözleşmeyi bozmuştur. Bu sözleşmeye göre davacı, adı
geçen kuruluşa, milletlerarası iş yapan kuruluşlardan kredi temin ettiği
takdirde şirketin kurucu hisselerinden % 7.5 ‘unu bedelsiz olarak alacağı
gibi, ayda huzur hakkı olarak 5.000 İsviçre Frangına da hak kazanacaktır.
Görülüyor ki, davacının talep ettiği maddi tazminat, kar yoksunluğu
zararından kaynaklanmaktadır. Bu tür
zararlarda, mal varlığında zarar verici eylemden önceki durumla sonraki
durum arasında bir değişiklik yoktur; fakat zarar verici olay gerçekleşmeseydi,
mal varlığında bir çoğalma meydana geleceği ileri sürülür. Bu
nedenle kar yoksunluğu, genellikle varsayımlardan kaynaklanan bir hesaba dayanır.
Burada, kişinin mal varlığında gelecekteki çoğalma ihtimali gözönünde
bulundurulmak suretiyle bir sonuca varılır.
Hakim kazanç yoksunluğunu değerlendirirken kanaat bahşeden olgulara
dayanmak zorundadır. Böyle güçlü kanıt ve olgular bulunmadan iki kişi
arasında yapılan bir sözleşmeye dayanılarak kazanç yoksunluğunun gerçekleştiğinin
kabulü olanağı düşünülmemelidir. Davacının İsviçre’deki bir Türk
firmasıyla sözleşme yaptığı (kredi temin edilmesi yolunda ) tartışmasızdır.
Ne ver ki, bu sözleşmenin gereği olarak ve davacının katkısıyla kredinin
temin edilebileceği yolunda kanaat bahşeden kanıtlar ve olgular gösterilmemiştir.
Davacının, bazı firmalara daha önce kredi temin etmiş olması, yeterli
delil olarak kabul edilemez. Kaldı ki kredi temin sözleşmesi olaydan bir gün
önce imzalanmış ve yayından çok kısa bir süre sonra bozulmuştur. Ortada
ne krediyi verecek kuruluş mevcuttur ve ne de bu yolda böyle kuruluşlarla
sonucu büyük ihtimalle olumlu ciddi bitecek görüşmeler mevcuttur; bu yolda
inandırıcı kanıtlar gösterilmemiştir.(Yar.4.H.D. 8.5.1986 E.2008/K.3998) Bu
tür davalarda, tazminata karar verilmesi için, hakim, yukarıda belirttiğimiz
koşulların olayda bulunup bulunmadığını araştırır. Koşullar varsa,
maddi tazminat ödenmesine karar verir. Hakim maddi tazminat tutarının ne
kadar olacağını da gereğinde uzman bilirkişilerden faydalanarak belirler. Maddi tazminat olarak fiili
zarar ve kar kaybının yanında, yayıncılardan
istenecek başka zarar ve tazminat türleri de var. Bunların
ilki, Medeni Kanun’un 24. maddesine göre, vekaletsiz
iş görme hükümleri uyarınca
“tecavüzden elde edilen kazanç”ın istenmesidir. Eğer, zarara uğrayanın
elde edebileceği bir kazancı yalan, yanlış veya abartılmış yayın
sayesinde yayıncı elde etmişse, onun mahrum kaldığı bu kazanç, maddi
zarar kapsamına girer. Sorumluluk şartları varsa bu dava ile istenir.
Tersinden kulağımızı gösterirsek; hakkında yayın yapılan kişinin elde
edemeyeceği bir kazancı, yayıncı tecavüz sayesinde elde etmiş ise, mesela
hiti ve reytingi fırlamışsa, ortada ispatlanabilir bir zarar olmadığından
maddi tazminat davası açılamayacağı söylenebilir. Fakat bana göre, Borçlar
Kanunu’nun 414. maddesi uyarınca; yayına
konu olan, sanki bir iş yapılmış gibi saldırgan yayından elde edilen
paraları ister.
Hazır
konu açılmışken içine dalalım. Bir
başka maddi tazminat, vekaletsiz iş sözleşmesine çok benzeyen “sebepsiz zenginleşme”ye
dayanan tazminattır. Bu tazminat türü, Medeni Kanun’un 24 ve 24/a
maddesinde yoktur. Burada, yayınla saldırma sonucu, zarar verenin malvarlığında,
zarar görenin aleyhine bir çoğalma olmuşsa, (bu yüzden oluşan zenginleşme
haklı bir nedene dayanmadığından) iadesi istenmektedir. Bu davanın açılabilmesi
için yayın yoluyla açıklamada bulunan veya bu yayına sebep olan kişilerin
haksız olarak zenginleşmesi gerekir. Ancak, karşı şart da vardır. Yani aynı
yayınla saldırıya uğrayan kişi ise fakirleşmelidir. Bir
tarafın zenginleşmesi ile diğer kişinin fakirleşmesi arasındaki oran bu
tazminatın miktarını belirler. Ve yayın ile bunlar arasında bir sebep
sonuç ilişkisi bulunmalıdır. Bu davanın yasal dayanağı Borçlar
Kanunu’nun 61. maddesidir. Ancak bu para uğranılan zararın karşılığı
olduğundan Kanun’un 63. maddesindeki sınırlama, yani borçlunun elinde ne
geriye kalmışsa onun iadesi kuralı burada uygulanmaz. [7] 5.Manevi
Tazminat Davası İşte
manevi hakları; internet yayınları yoluyla saldırıya ve zarara uğrayan kişi,
uğradığı manevi zararı azaltmak için Medeni Kanun’un 24/a ve Borçlar
Kanunu’nun 49. maddelerindeki manevi tazminat davasını açabilir. Manevi
zarar daha çok kişinin manevi acılar duyma, ağır bir ruhsal sarsıntı geçirme,
yaşama sevincini yitirme, toplum içine çıkamayacak derecede utanç duyma
gibi farklı şekillerde karşımıza çıkar. Manevi
tazminatın amacı, yayın yoluyla saldırıdan doğan manevi zararın
giderilmesi ve kişiye kendisini iyi hissettirmektir. Manevi
tazminat olarak ödenecek paranın tutarını, takdir yetkisine dayanarak yargıç
belirler. Yargıç miktardan önce, gerçekten
bir manevi zarar doğup doğmadığını, ikinci olarak da bu manevi zararın,
manevi giderim ödemeyi gerektirip gerektirmediği belirler. Yargıç manevi
giderim ödenmesi gerektiğine karar verdikten sonra, ödenecek para tutarlarını
belirliyor. Bu işi yaparken de, olaydaki tüm etkenleri göz önünde tutmalı.
Yukarıdaki ölçülerin yanında,
saldırıya uğrayan kişisel değerin önemini ve çeşidini, saldırının ağırlık
derecesini, sürekliliğini ve çevreye yayılma olasılığını, saldırıya uğrayan
kişinin toplumdaki yerini ve önemini, yaşını, cinsiyetini, parasal
durumunu, kendisinin de saldırıya yol açıp açmadığını, karşılıklı
kusurun bulunup bulunmadığını, ayrıca saldırganın da toplum içindeki
yerini, parasal ve kişisel durumunu göz önünde bulundurmalıdır. [8] Bu
söylenenler Kanun’da, "hakim;
manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal
ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır"
şekliyle genel olarak düzenlenmiştir. Bu etkenleri göz önünde tutarak olayın
özelliğine göre, yargıç giderim tutarını düşük ya da yüksek
belirleyebilir.
Yeni bir ölçü olarak, Medeni Kanun’un 24/a maddesindeki maddi
tazminatlar için yukarıda genişçe açıkladığımız,
“vekaletsiz iş görme uyarınca saldırıdan elde edilen kazancın devri”
kuralını kullanmak mümkün. Özellikle hakimlerin dikkatini çekiyorum.
Medeni Kanun’daki, “kazancın devri” kuralı sadece maddi tazminat için
değil, aynı zamanda manevi tazminat için getirilmiştir. Giderim
tutarı her olayda ayrı ayrı belirlenecektir. Açılan
bu davada mahkeme kararının yayını da istenebilir. Mahkeme kararı ilanının
hangi kitle iletişim aracında yapılacağı yolunda ise, Borçlar Kanunu’nda
bir açıklık yoktur. Bir internet sitesinde
yer alan ve manevi zarara yol açan yayının cezalandırılmasına dair
kararın, başka bir kitle iletişim aracında yayınlanmasına da karar
verilebilir. 6.Kınama
ve Kararın Yayını Davası
Kınama ve tespit davasının
dayanağı, Borçlar Kanunun
49. maddesindeki “hakim,
bu (manevi) tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya
ilave edilebileceği gibi, tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve
bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedilir” düzenlemesidir.
Burada mahkeme iki yoldan birini seçebilir. Ya maddi ve manevi tazminat
artı diğer bir tazmin şekli kararı verir. Ya da maddi ve manevi tazminat
vermeyip, kınama artı kararın basın yolu ile ilanına karar verir.
E.CEZA
DAVALARI AÇMA
Geldik adrenalinin yükseldiği davalara. İnternette sıkça rastlanan
kişilere veya şirketlere ve onların ürünlerine hakaret ve sövme suçlarıdır.
Ancak bunlardan önce yayıncılık bölümünde sıraladığımız Kanunlardaki
yayın yasaklarına uymama sonucu işlenen ağır suçlara bakalım.
Bunlar; Türk bayrağına, Devletin diğer sembollerine, ulusal renkleri
taşıyan şeylere hakaret, Cumhurbaşkanına hakaret ve sövme, Türklüğe,
Cumhuriyete, Büyük Millet Meclisine, hükümetin manevi varlığına, bakanlıklara,
Devletin askeri ya da emniyet veya koruma kuvvetleri yahut Adliye’nin manevi
varlığına hakaret, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına veya Büyük Millet
Meclisi kararlarına sövme; yabancı devlet başkanına, dost devlet sancak
veya armasına, elçilere hakaret, dini ve ruhanilere hakaret, ölü, cenaze ve
kemiklerine hakaret, memura karşı ve yerine getirdiği görev dolayısıyla
veya sırasında hareket ve sövme, adli, idari, siyasi ve askeri bir heyete
hakaret ve sövme şeklinde sıralanabilir.
Devleti, diğer devletleri ve çalışan memurları hedef alan bu suçlar,
ilgili cumhuriyet savcıları tarafından kendiliğinden takip ediliyor.
Verilecek cezaları da ilgili bölümde saymıştım. Bu sebeple, bu konular
yerine, sıkça karşılaşılan hakaret ve sövmeye ağırlık vereceğiz.
Hakaret ve sövmenin yanı sıra gözetleme, konut dokunulmazlığı,
haberleşme ve özel yaşamın gizliliğine saldırı, bilgisayar programları
ile fikir, sanat ve edebiyat eserlerine tecavüz ve haksız rekabet gibi suçları
da çalışmasının içinde inceleyeceğiz.
Burada ceza davaları açısından ilginç olan nokta, yayıncıların
hapis veya para ile cezalandırılmasının yanında, ayrı dava açmadan, bu
davanın içinde onlardan manevi tazminat da istenebilmesi.
Türk Ceza Kanunu’nun 38. maddesine göre, “bir
kişinin veya bir ailenin onur ve saygınlığına saldıran her tür suç ve
kabahatlerde hiç bir maddi zarar oluşmasa bile mahkeme, mağdurun isteği ile
manevi zarar karşılığı olarak belirli tazminat ödenmesine de karar
verebilir”. Yukarıda belirttiğimiz tazminat davalarını açmayıp, doğrudan
savcılığa saldırganın hapisle cezalandırılması için başvurmuşsanız,
bu dava ile birlikte 38. maddeye göre manevi tazminat da isteyebiliriz. Yargıtaya
göre, ceza davasını zamanaşımı ve diğer sebeplerden ötürü açamamışsanız
bile bu tazminatı ayrı dava ile isteyebiliriz. Mesela, genel affa uğramış
bir suç nedeniyle ayrıca manevi tazminat istenebilir. Fakat ceza davası
beraatle sonuçlanmış veya daha önce takipsizlik kararı verilmişse, manevi
tazminat davası açılamaz. Bu durumda dönersiniz asliye hukuk
mahkemelerindeki tazminat taleplerine. [9] 1.Hakaret
Türk Ceza Kanunu'nun 480.
maddesine göre; “her kim, toplu veya
dağınık ikiden fazla kimse ile birlikte, diğer bir kişi hakkında belirli
bir konu belirlenmesi ve yönlendirilmesi yoluyla halkın hakaret ve düşmanlığına
maruz kılacak yahut namus ve haysiyetine dokunacak bir davranış yöneltirse,
üç aydan üç seneye kadar hapis ve yüzbin liradan bir milyon liraya kadar ağır
para cezasına mahkum olur.
... Bu suç, kamuya yayınlanmış ve açıklanmış yazı veya resim
veya diğer yayın araçları ile yapılmış ise, failin göreceği ceza altı
aydan üç seneye kadar hapis ve üçmilyon liradan
Ceza Kanunu’nun 484. maddesine göre; saldırılanın, kim olduğu içerikden
anlaşılamıyorsa ve belirli bir kimse değilse, o zaman zarar gören belirsiz
olduğundan ceza alınmaz.
Bir tüzel kişiye, mesela bir dernek veya şirkete hakaret edilmesi de
olasıdır. Bu kişiler suçtan zarar gören kişi olarak şikayetçi
olabilirler ve açılacak ceza davasına katılabilirler. Yüksek Mahkeme
uygulaması da bu görüşü benimsemektedir. Mesela, bir diş macununun çok kötü
koktuğunu, bir silah satıcısı şirketin ilişkilerinden kötü kokular geldiğini
veya Eski Muharip ve Gaziler Derneğinde fuhuş yapıldığını söylerseniz;
bu tüzel kişilerin yetkilileri sizi hapislerde süründürür. Tabi, haber
daha evvel söylediğimiz hukuka aykırılık şartlarını taşıyorsa.
Bu arada sabıka durumu, sosyal seviyesi veya mesleği itibariyle
kamuoyunca "suçlu" sayılan kişilerin bile, korunmaya layık bir şerefi
var. Cezaevlerinde yapılan araştırmalar, adam öldürenlerin, hırsızları
genellikle hor gördüklerini bize öğretiyor. Böyle bir suçluya "hırsız"
veya "gaspçı" demek, her halde ondaki onur duygusunu yaralar. Şerefsiz
denilen kimselerin dahi korunmaya layık bir onuru var ve bu alana yönelen saldırının
cezalandırılması gerekli. Ancak, hırsıza hırsız, katile katil, genelev
kadınına fahişe diyen kimse de cezalandırılamaz.[10]
Hakarete uğrayanın "küçük" veya "akıl hastası"
olması şikayetçi olunmasına engel olmaz. Ayrıca, ölü bile, hakaretin
muhatabı olabilir. Gerçekte ölüye hakaret, ölülere saygı duygusuna saldırı
olup, Ceza Kanunu’nun 428. maddesi gereğince suçtur. Ayrıca, ölünün
cesedine veya kemiklerine hakarette aynı Kanun’un 178. maddesine göre suç.
Hakaret suçunun unsurlarından biri, yayın ile hakaret edilirken, yayına
konu kişi hakkında, özel ve belli bir olayın sebep olarak gösterilmesidir.
Belirli bir olayın ileri sürülmesi veya sebebin açıklanması çok
daha ağır sonuçlar doğurur. Çünkü, yayına konu olan kişi hakkında örnek
verilerek, bir olayda ahlak veya hukuk kurallarına aykırı davrandığı söylenmektedir.
Böyle gerekçeli yayına halk daha kolay inanır. Bu durumda aksini ispatlamak
için daha çok çaba gösterilmesi gereklidir.
Ayrıca bir mesleği yapanlara başka bir meslek yakıştırmak, mesela
bir operatöre kasap, bir avukata nalbant, yamrı yumru bir dolmuş kahyasına
artist demek de onların mesleki onuruna hakarettir.
Hakaret suçunun manevi unsuru, kasıttır. Kasıt, yayıncının hakaret
olacağını düşündüğü bir söz ya da görüntüyü
bile bile yayınlamasıdır. Hakaret kasdının bulunup bulunmadığını
hakim, hakaret oluşturan yayının özelliğine, işlendiği yere, zamanına ve
şartlarına göre takdir eder. Bu nedenle eleştiri, bilgi verme, kınama,
savunma, anlatma, şaka ve karşılık verme amacı ile yapılan yayın hakaret
oluşturmaz.
Politik eleştiri, özellikle seçimler sırasında ve adayların kişilikleri
hakkında kendisini gösterir. Demokratik bir rejimde yasama veya yürütme
organlarına seçilecek kişilerin yeterli ve yetenekli olması gerekir. Böyle
bir ortamda, hakaret amacı olmaksızın, adayların kişilikleri üzerinde tartışmaların
yapılması, herkesin aday hakkındaki düşüncesini serbestçe açıklaması,
bu rejimin temel gereklerinden olduğu gibi, düşünceyi açıklama özgürlüğü
de böyle bir tartışmayı gerekli kılar. Yine ölçülü, gerçek, güncel ve
kamuya yararlı olması şartıyla.
Ceza Kanunu, “ sair neşir vasıtaları” ile işlenen hakaret
ve sövmenin cezasını, sokakta iki kişinin birbirine hakaret etmesine göre
arttırmaktadır.
Gerek hakaret ve gerek sövme suçlarında hapis cezasının yanı sıra
suç konusu eşyanın ortadan kaldırılmasına da karar verilmektedir. Her iki
suç için ortak olan bu ek cezanın Kanunu’muzun 487. maddesindeki düzenlemesi
şöyledir. “..Mahkeme suçun gerçekleşmesine
araç olan yazı ve resim ve diğer şeylerin müsaderesini ve ortadan kaldırılmasını
emreder.” Bu hüküm zoralım prensiplerine dayanır ve insan onurunu
devamlı surette lekeleyebilecek olan eşyanın, ortadan kaldırılması maksadını
güder. Bu kural internetteki serverlarda bulunan bilgilerin silinmesi şeklinde
uygulanabilir.
Ceza Kanunu’muzun 487. maddesinin ikinci fıkrasına göre; “masrafı mahkum tarafından ödenmek üzere, şikayetçinin talebiyle
karar özeti mahkeme tarafından belirlenecek en fazla üç gazetede bir veya
iki defa yayınlanır”.
Aynen hukuk davalarında olduğu gibi, onur aleyhinde işlenen suçlarda,
bu müeyyide önemlidir. Zira kamuoyu önünde onur ve saygınlığa sürülmek
istenmiş olan lekenin mahkeme kararıyla temizlendiği, yine kamuoyuna
duyurulmaktadır. Ancak bu sonucun tamamen gerçekleşebilmesi için, sadece yayıcının
mahkum olduğunu ilan etmek ve buna ait hüküm özetini yayınlamak yeterli
olamaz; ayrıca yayının doğru olmadığını da gerekçeli olarak kamuoyunu
duyurmak gerekir.[11]
2.Sövme
İnternette en çok rastlanan saldırı yolu sövmeye geldik. Ceza
Kanunu’nun 482. maddesine göre; "her
kim, toplu veya dağınık ikiden fazla kimse ile birlikte her ne yolla olursa
olsun bir kimsenin namus veya şöhret veya vakar ve haysiyetine saldırırsa
üç aya kadar hapis ve ellibin liradan beşyüzbin liraya kadar ağır para
cezasıyla” mahkum olur.
Suç, yayın yoluyla işlenirse,
failin göreceği ceza üç aydan bir seneye kadar hapis ve ikimilyon liradan
onbeşmilyon liraya kadar ağır para cezasına
çıkar.
Sövme suçu, belli ve özel bir davranış ileri sürülmeksizin, bir
kimsenin namus, şöhret veya vakar ve haysiyetine saldırıdır. Hakarette, suçlanan
kişi için, “sen şunu yaptığın için böylesin” denirken; sövmede bir
olayı sebep göstermeksizin “sen böylesin” denerek, onur ve saygınlığa
saldırı söz konusudur.
Bu kısa açıklama ve örneklerden sonra, sövme ile ilgili maddenin içindeki
kelime ve kavramları açıklayalım.
Bu
suçun oluşması için ilk şart, yayın sonucu onur ve saygınlığına saldırılan
kişinin açıkça belli olmasıdır. Ancak, yazı, resim ve görüntülerden
saldırılanın kim olduğu anlaşılmakta ise, mağdur belli sayılır.
Yayıncı, bir “özellik”ten söz etse, mesela, “işkenceci”,
“korkak”, “alçak”, “serseri”, “homoseksüel”, “esrarkeş”,
“fahişe”, “ayı” dese, bunlar birer kötü huy veya özelliği
belirtmeleri sebebiyle, sövme suçunu oluştururlar.
Ayrıca, söylenen söz ilgilinin bedeni bir arızasına da ilişkin
olabilir. Bir kimse hakkında "şaşı", "topal",
"kambur", "sarsak", "kel" demek veya ruhi ve
bedeni bir hastalık yüklemek yahut gerçek dışı olarak belirli bir din veya
ırkın üyesi olarak açıklamak da sövmedir. Bunun gibi, saldırıya uğrayan
kişiye bir olay yöneltilmekle beraber, bunu açıklayacak tamamlayıcı
unsurlar belirtilmemişse, yine sövme söz konusu olur. Mesela bir kimse hakkında
"katil", "hırsız", "dolandırıcı" gibi sözlerin
söylenmesi halinde, her ne kadar ortada yasadışı bir davranışla suçlamak
varsa da, bu davranış, “şunu öldürdün, şurada, şunun parasını çaldın”
gibi belirli ve özel olmadığı için sövmedir.
Hakaret hakkında yaptığımız açıklamalar, sövme konusunda da geçerli
olacağından, sövmenin de açık yahut üstü kapalı yapılabileceğini
belirtmemiz gerekir. Örneğin, bir kimseye bir parça ot göstererek “ye”
demek, bir profesöre “uçmuş” olduğunu söylemek, bir futbolcuya
“top” göstererek “sen böylesin” demek gizlice sövme teşkil eder.
Bunun gibi, “dolandırıcı mı, sapık mı, rüşvet kokusu mu alıyorum”
şeklinde soru sormak, şüphe yöneltmek, olumsuz sözler söylemek, adamı gülünç
duruma sokacak şekilde kendisiyle alay etmek, kişinin ismini bir maymun veya köpeğe
takmak ve tüm bunları yayınlamak sövmedir.
Son olarak, resim veya karikatürler vasıtasıyla da sövme suçunun işlenebileceğini
belirtelim. Ancak, karikatürlerin, yayının esas gayelerinden biri olan eleştiri
çerçevesi içinde mi kaldığını, yoksa bunu aşacak bir nitelikte mi veya
şaka mı olduğunu tespit etmek öncelikle gerekir. Şaka ya da eleştiri sınırı
aşıldığı takdirde bunu üretenleri ve yayıncıları cezalandırmak
gerekir. Burada bir başka önemli konu; topluma mal olmuş, politikacı,
sanatçı, artist ve diğer ünlü kişilerin haklarındaki, haber değeri
olmayan konularda ve özel hayatlarına ilişkin açıklamalarda bulunulması ve
bu yolla kendilerine hakaret edilmesi ve sövülmesidir. Yargıtay, bu tür yayınları
değerlendirirken, “haberin içeriği
karşısında, okurların gereksiz merak duygularını doyurmak yerine, bu
haberin halk tarafından bilinmesinde kamu yararı bulunup bulunmadığının
araştırılması” gereğini vurgulamaktadır. (
Cevat Özel, a.g.e., s.510-511’den naklen, Yar. 4. C.D. 13.3.1991 1991/1005 E.
1991/1660 K. ve 25.11.1992 1992/6879 E. 1992/ 7326 K.)
Bu suçtan dolayı hapis cezasının yanında, T.C.K. 487. madde gereğince,
son mahkumiyet kararı ile birlikte, suçun işlenmesinde kullanılan yazı,
resim ve diğer araçlara el koyularak, ortadan kaldırılmasına karar verilir.
Yargı makamı, müsadere ve ortadan kaldırmaya kendiliğinden resen karar
verir.
Aynı maddeye göre, mahkeme, şikayetçinin isteği üzerine hüküm özetinin
yayınlanmasına karar verir. Mahkeme, istek halinde yayım kararı vermeye
mecburdur. Mahkemenin takdirine bağlı olan konu ise, gazetelerde veya diğer
yayın araçlarında bir veya iki defa yayınlanmasıdır. Hakaret ve Sövme Suçlarında Ortak Teknik Konular
Türk Ceza Kanunu’nun 488. maddesi ve Ceza Mahkemeleri Usulü
Kanunu’nun 344. maddesine göre; neşir veya radyo televizyo ve benzeri kitle
haberleşme araçları ( internette bu tanıma girmektedir) yoluyla işlenen hakaret ve sövme suçlarının
cezalandırılması için şahsi dava
açılamaz. Yani doğrudan bir dilekçe yazıp ilgili mahkemeye “davacıyım,
hakim bey” diye dava açılmaz. Sadece
savcılıklara dilekçe ile müracaat edilerek, kamu davası açılması
istenebilir. Yine bir dilekçe yazacaksınız, ama savcılığa
vereceksiniz. Savcı yayın ile suç işlendiği kanaatinde ise davayı açar,
aksi halde takipsizlik kararı ile başvuruyu reddeder.
Takipsizlik kararının tebliği veya öğrenilmesi üzerine, bu kararı
hukuka aykırı bulan ve suçtan zarar gören kişi, onbeş gün içinde bu
kararı veren savcılığa en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz eder. Bu
itiraz dilekçesi, mahkemeye gönderilmek üzere aynı savcılığa verilebilir.
Ağır Ceza Mahkemesi, dilekçeyi sanığa bildirerek cevabını alır. Gerek görürse
soruşturmayı genişleterek ek araştırma yapar. İtirazı haklı bulursa kamu
davasının açılmasına karar vererek gereği için dosyayı savcılığa gönderir.
Savcı bir iddianame yazarak, davayı mahkemede açar.
Bu aşamadan sonra, saldırıya uğrayan kişi, müdahale isteyerek, sanığın
cezalandırılması için davaya da katılabilir.
Suçtan zarar görenin bir topluluk olması ihtimali vardır. Şayet bu
topluluk tüzel kişiliği haiz değilse, topluluğa dahil olan herkes, tek başına
dava açabilir. Buna karşılık sözü geçen topluluğun tüzel kişiliği
varsa, fail aleyhine tüzel kişilik adına yetkili organ dava açar.
Tüzel kişiliği haiz olan bu topluluk, Ceza Kanunu'nun 383. maddesinin
ikinci fıkrasında özel olarak belirtilen kurullardan biri ise, dava hakkı
kurul başkanları veya parti ya da dernek temsilcileri tarafından kullanılır.
Yargıtayın içtihadına göre bir partinin ilçe başkanının partiyi temsile
ve adına dava açmağa yetkisi yoktur. [12] 3.Mesleki
Sırrı Açıklama
Bazen internet ile; bir şirketin yıllarca saklayıp, ekonomik gelir
elde ettiği mesleki bilgiler bir anda herkese açıklanır. Cep telefonlarının
para ödenmeden kullanılması olayında olduğu gibi bir sırrı
herkesin öğrenmesi sağlanır.
Ceza Kanunu’muzun 198. maddesi bu suçu düzenlemiştir. Buna göre;
bir kimse, resmi konumu veya meslek gereği olarak bir sır öğrenip, bu sırrı
açıklarsa üç aya kadar hapisle cezalandırılır. Sırrın açıklanmasından
bir zarar ortaya çıkarsa ilgiliye elli liradan başlayarak para cezası
verilir. Bu suça karışan tüm içerik sağlayıcılar ve bildiği halde önlemeyen
servis sağlayıcılar cezalandırılır.
Ancak bu suç da ön ödeme ve şikayete tabi kılınmıştır. Yani bu
suçun işlendiğini söyleyip, sanıkları savcılığa sikayet ediyorsunuz.
Savcılık olayı inceleyip, ilgiliye ön ödeme ihbarı yolluyor. Gazeteci
arkadaşım ve diğer suçlular gelip bu küçük miktar parayı ödeyip
gidiyorlar. 4.
Fikir ve Sanat Eserlerine ve Bunlarla İlgili Haklara Saldırılar
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki eser sahipliği ile ilgili haklara
karşı hareket eden kişiler de üç aydan başlayıp bir yıl ve üç yıla değişen
hapis ve üçyüz milyondan altıyüz milyon liraya kadar para cezasına çarptırılırlar.
Bu Kanun’a göre suç sayılan davranışları şöyle sıralayabiliriz.
-Kasten, eser sahibinin izni olmadan eseri kamuya sunma ve yayınlama,
kopyalara adını koyma, gerçeğe aykırı olarak kendi adını koyma, kopya ve
işleme olduğunu sahibinin adını belirtmeme,
-Kasten, başkasının eserini kullanırken sahibini belirtmeme, kaynak göstermemek,
yanlış, eksik ve aldatıcı kaynak gösterme.
-Hak sahibinin yazılı izni olmadan kasten bir eseri işleme, çoğaltma,
çoğaltılmış kopyaları satma veya satışa sunma, ithal etme, kiralama ve
bunları oynama, kamuya gösterme, radyo, televizyon ve bilgisayarlarla yayınlama.
-Kasten yani bile bile bu Kanuna aykırı hareket etme amacı güderek;
hukuka aykırı çoğaltılmış kopyaları satışa çıkarma, bunlardan kar
elde etmek için oyun oynama, radyo ile yayma.
-Kasten, hukuka aykırı satışa çıkan kopyaları başkalarına satma,
oyun oynama ve radyo ile yayma.
-Kasten, hak sahibi olmadığı halde bu eserlerin mali hakkını ve
iznini devretme, rehin etme veya başka yollarla tasarruf etme.
-Kasten, sözleşme ile izin verilenden fazla miktarda çoğaltma.
-Kasten, haksız çoğaltılanları ticari amaçla elinde tutma.
-Kasten, bilgisayar program şifrelerini kırmaya yarayan teknik araçları
ticari amaçla elinde tutma veya dağıtma.
-Müzik, sahne ve tiyatro eserlerini, radyo ve televizyon programlarını
yapımcı, icracı yorumcu gibi, komşu hak sahiplerinin izni olmadan kaydetme,çoğaltma,
kiralama, yayınlama, yeniden yayınlama,sahneleme.
-Hak ve komşu sahiplerinden gerekli izinleri almadan, bandrol almadan işaret,
resim ve ses tekrarına yarayan alet ve yöntemlerle eserleri çoğaltma ve
yayma.
Fikir ve sanat eserleri sahiplerinin ve hak sahiplerinin mali veya komşu
haklarının hak sahibi dışındaki kişiler tarafından izinsiz olarak kullanılması
halinde ne yapılacağını özetleyelim. Bu durumda eser ya da hakları
devralan mali hak sahipleri ya da yetkili meslek birliği tecavüzün gerçekleştiği
veya sonuçlarının meydana geldiği yerin savcılığına başvurur. Savcılık,
yetkili hakimden usulsüz çoğaltılmış veya gösterime sunulmuş kopyaların
toplatılmasını veya kullanılan aletlerin mühürlenmesini isteyebilir.
Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde savcı, üç gün içinde yetkili
hakimin onayına sunmak üzere toplama ve mühürleme kararını verebilir.
Bu başvuru, tecavüz ya da failin kimliğini öğrendikten itibaren altı
ay içinde yapılmalıdır. Saldırı fiilinden itibaren bir yılda savcılığa
başvurulmamışsa ceza davası zamanaşımına uğrar. [1] Ahmet Kılıçoğlu, Şeref Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yolu ile Saldırılardan Hukuki Sorumluluk, Ankara, 1993, s.120 [2] Zait İmre, Şahsiyet Hakkının Korunmasına İlişkin Genel Esaslar, Recai Seçkin’e Armağan, Ankara, 1974, s.809 [3]Aydın Zevkliler, a.g.e., s.455 [4] Kemal Oğuzman, a.g.m., s.25-26 [5] Kemal Oğuzman, a.g.m., s.25-26 [6] Ahmet Kılıçoğlu, a.g.e., s.225-226 [7] Bilal Kartal, a.g.m., s.128 [8] Aydın Zevkliler, a.g.e., s.466 [9] Kayıhan İçel, Kitle Haberleşme Hukuku, İstanbul, 1990, s.281-282 ve A.P.Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Şerhi, İstanbul, Cilt: 4, s.386 [10] Sahir Erman, Çetin Özek, Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat, İstanbul, 1991, s.256 [11] Sahir Erman, a.g.e., s.280 [12] Sahir Erman, a.g.e., s.291
|
|