VIII.İNTERNET VE KİŞİLİK HAKLARI
Herkes kendi kaderini yaşamaktadır. Bu kadere dışardan gelecek müdahaleler
de kaderci bir anlayışa göre Allah’ın takdiridir. Ancak, benlik duygumuz
bu müdahaleleri ortadan kaldırmaktan yana olup, arzularımızı yaşamayı
gerektirmedir. Bu arzularımız bir hak olarak dışarıya “istiyorum, bana
ait” şeklinde çıkmaktadır. Fakat toplu yaşamak zorunluluğu, arzularımız
ile diğerlerinin arzularının çatışmasını önlemek için, bir uzlaşma
zemini oluşturmuştur. “Olmazsa olmaz” arzu ve gereksinimlerimiz “hak”
adını almış, buna karşılık diğer kişilerinde arzularına saygılı
olmak tarafımızdan kabul edilmiştir. Bunların çatışmasını önlemek için
herkesin sınırları çizilmiştir. Eğer biri diğerinin sınırını aşarsa
bu, “Hukuk” ve “Yargı” sisteminde cezalandırılacaktır.
Bu arada kişilerin sınırları içinde arzularını gerçekleştirebilmeleri
için, fırsat eşitliği gereklidir. “Doğallık” yada “güçlü olan yaşar”
kuralı yanında vahşeti de getirdiğinden, toplu yaşam geleneğince yumuşatılmıştır.
İnsanlar eşit yapıdaki aileler içinde ve eşit fiziksel güç ve
kabiliyetlerle doğmadıklarından, toplumsal kurallar olan “Hukuk”,
“Ahlak” ve “Din” güçlüleri engelleyici ve zayıfları koruyucu
kurallar getirmiştir.
Daha teknik olarak ifade edersek; vücudu, organları, yaşamı, düşünceleri,
onuru, saygınlığı, sırları, dini, ailesi, malları gibi kişinin sahip olduğu bütünün her bir parçasına
“hak” adı verilmiştir. Din ve ahlak gibi toplumsal düzeni oluşturan
“Hukuk” da, kişilere
ait bu hakları korumaktadır.
Hukuk kurallarının en üstünde yer alan Anayasa’nın 12. maddesi,
“herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel
hak ve hürriyetlere sahiptir” demektedir. Bu temel düzenlemeyi hayata geçirmek
için kanun, yönetmelik ve idari kararlar gibi diğer alt kurallar yapılıp,
hepimizin hakları korunmaktadır.
Anayasa’mızın “herkesin maddi ve manevi varlığını geliştirme
hakkı vardır” düzenlemesini alırsak, öncelikle kişi hakları,
maddi ve manevi haklar diye
ikiye ayırabiliriz. 1.Maddi
Haklar
Maddi hakları bedensel haklar ve mülkiyet hakları diye ayırarak iki
başlık altında inceleyeceğiz. İsim ve resim de kimi zaman maddi haklara
konu olmakta iseler de, uygulamada çoğunlukla manevi açıdan saldırıya uğradığından
manevi haklar başlığında incelenecektir. A.Bedensel Haklar
Anayasa, öncelikle kişinin yaşama hakkını en temel hak olarak almıştır.
Kişinin beden bütünlüğüne dokunulamaz. Kimseye eziyet yapılamaz. Herkes
kişi hürriyetine ve güvenliğine sahiptir.
Bu hakkın sonucu olarak herkesin bedensel bütünlüğünü ve sağlığını
koruma hakkı vardır. Bu haklara kitle iletişim araçlarında yapılan yayınlar
sebebiyle zarar verilmişse, yayıncı ve sorumlular bu zararı telafi etmek ve
Türk Ceza Kanunu’na göre adam öldürme ve müessir fiil adını verdiğimiz
yaralamaya sebep olmuşlarsa bu suçun cezasını çekmek zorundadırlar. Yine
Medeni Kanun ve Borçlar Kanunları gereğince, bu bedensel zararlara ve ölümlere
ilişkin maddi ve manevi tazminat ödemek durumundadırlar. Özellikle Borçlar
Kanunu’nu 47. maddesi fiziki varlığın zarar görmesi durumunda tazminat
sorumluluğunu düzenlemiştir.
Yapılan bir yayın ile belli kişiler hedef gösterilmişse yayıncı da
tedbirsizlik ve dikkatsizlikle adam öldürme veya yaralamadan yahut adam öldürmeye
azmettirmekten yargılanır. B.Mülkiyet Hakları
Ev, arazi gibi gayrımenkul ve televizyon, elbise, telefon ve araba gibi
menkul malvarlığı haklarınız dışında size geçim, para ve malvarlığı
sağlayan ticari işletmeniz ve mesleğiniz de Hukuk’un koruması altındadır.
İnternette yapılan yayınla bir firmanın mallarının ya da markasının
boykotunu yapmak veya bir kuruluşu sürekli kötüleyerek ona kredi verilmesine
engel olmak mesleki ve ticari haklara yapılan saldırılardır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 56. maddesinden itibaren haksız rekabet düzenlenmiştir.
Önceki bölümde bu konudaki açıklamalarımız daha geniş bilgi isteyenleri
yararlandıracaktır.
Yapılan yayın ile, bir kişinin mesleki ya da bilimsel kişilik hakkına
ağır ve yersiz eleştiriler yöneltmek, gerçek dışı söylenti ve suçlamalarla
toplum içindeki ekonomik ve manevi yerini sarsmak, onun ticari varlığına
zarar vermektir.
Ticari kuruluşlar, şirketler ve bankalar için de, gerçek dışı
olması kaydıyla, batıyor, kara para aklıyor, ürettiği ürün dayanıksız
gibi nitelemeler hukuka aykırıdır. İnternette
de bilgi ve haber verme hakkı kapsamında bir suçun işlendiğini, ahlaka
yahut sağlığa aykırı bir üretim yapıldığını, küçüklerin çalıştırıldığını
söylemek de istisnalardandır.
Mülkiyet haklarından biri de fikir, sanat, müzik ve edebiyat
eserlerine ilişkin yaratıcının, mali hakları ondan devralanın ve komşu
hak sahibi denilen yapımcı, icracı ve yayıncıların haklarıdır. Bu
fikir, sanat, müzik ve edebiyat eserleri maddi ve mülkiyet hakkı
konusunda eser sahibinden izin alınmadan bu eserler kopyalanır, çoğaltılır,
kamuya gösterilir, dinletilir, oynatılır, yayınlanır ve bu gibi ticari amaçla
kullanılır ve ya elde tutulursa, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre bu
hakkınıza yapılan saldırının durdurulmasını ve uğradığınız maddi ve
manevi zararın tazmin edilmesini isteyebilirsiniz. 2.Manevi
Haklar
Manevi
haklar dediğimizde Anayasa’da manevi varlığını geliştirme özgürlüğü,
din ve vicdan özgürlüğü, haberleşme özgürlüğü, özel yaşamın
gizliliği akla gelmektedir.
Bu haklar başkalarının saldırılarına karşı olduğu gibi, kişilerin
bizzat kendilerinden kaynaklanan vazgeçmelere karşı korunmuştur. Medeni
Kanun’un 23. maddesi, “kimse hürriyetinden
vazgeçemeyeceği gibi, kanuna veya genel ahlaka karşı biçimde sınırlayamaz”
demektedir.
Ancak
uygulamada manevi haklara yayın araçlarıyla gelen saldırılar çoğunlukla,
isim, resim, onur ve saygınlık ile özel hayatın gizliliğine karşı yapılmaktadır.
Bu sebeple incelememizi bu başlıklar altında yoğunlaştırıyorum. A.İsim
İsim ya da ad, kişi haklarının konusuna girer. İsim kişinin
toplumsal ilişkilerinden kaynaklanan bir değerdir. Sadece gerçek anlamdaki
isim değil, kişiyi ve ailesini toplum içinde tanıtmaya yarayan öz ad, göbek
adı, lakap, takma isim, ünvan, ün, simgeler, arma, rozet gibi değerler de kişi
haklarındandır.
Eğer bir kişinin ismini gerçek dışı bir yayında kullanırsak, onun
kişilik haklarından manevi değerlerine zarar vermiş oluruz. Bunun gibi bir
yayından dolayı haberde adı geçen, işini kaybetmiş veya ismin yanlış
kullanılması sonucu bir ticari kuruluşun kredisi kesilmiş, müşterileri
azalmış olabilir. Bu durumlarda ilgili maddi tazminat davaları açabilir. A
adlı şirketin naylon fatura ile yakalandığını söyleyen haberde aceleden
veya yanlışlıkla B adlı kuruluş suçlu gibi tanıtılabilir.
İsim veya ilgili tanıtma işaretlerinin ticari amaçla internet yayınlarında
izinsiz kullanımı da hukuka aykırıdır. İsimle ilgili bazı manevi
haklar da Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda bulunmaktadır. Bir fikir, sanat,
edebiyat veya müzik eseri üretmeniz veya üretimine katkıda bulunmanız
halinde bu eser sizinle özdeşleşmiştir. Ancak, bazı kötüniyetli kişiler,
bireysel ya da toplu eserlerde sizin adınızı yok ederler ve kendileri yahut
başkasına malederlerse haklarınıza tecavüz edilir. Yine yarattığınız
eserin orjinalliğini bozup, değiştirirlerse gene eserle ilgili manevi haklarınıza
saldırmış olurlar. Sizin henüz yayınlanmamış bir eserinizi izinsiz yayınlarlarsa
gene saldırıda bulunmuş olurlar. İşte Kanun, eserlerle ilgili olarak, isim
ve diğer manevi haklara saldırılar için saldırının durdurulması, manevi
tazminat ve ceza davaları açılabileceğini düzenleyerek bunları korumuştur.
B.Resim
Resim, bir kimseyi başkaları için tanınır kılan her çeşit görünümdür.
Fotoğraf, tablo, karikatür, heykel, görüntü
resim olarak kabul edilir. Fotoğraf ve filim kayıtları dışında, fırça,
kalem yada farklı malzemelerle yapılanlar ile bilgisayar çizimleri kişilik
hakkına saldırıya konu veya araç olur.[1]
Medeni ve Borçlar Kanunu ile Fikir ve Sanat Eserleri Kanunları resim üzerindeki
koruma sağlayan kuraları içermektedir. Kişinin izni olmayan durumlarda,
resminin ya da resmini içeren görüntüsünün çekilmesi, yapılması, basılması,
çoğaltılması, dağıtılması ve sergilenmesi de hukuka aykırıdır.
Yayından önce ilgiliden izin alınmasına rağmen de bazı durumlar
saldırı söz konusu olabilir. Eğer yayın esnasında; bir takım eklemelerle,
yazılarla ya da bilgisayar teknikleri ile, o kişiye deli, suçlu, özürlü,
hasta, horgörülen kişi nitelemeleri yapılırsa, yahut böyle tanınan bir kişi
yerine sizin resminiz koyulursa manevi haklar çiğnenmiş olur.
Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu’nda resimle ilgili özel düzenleme
bulunmamakla beraber, resim kişilik haklarından biri olduğundan, bu kapsamda
saldırılara karşı korunur. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda ise resimle
ilgili özel düzenlemeler vardır. Kanun’un 86. maddesine göre; resim ve
portreler sahibi veya mirasçılarının izni olmadan, sahibinin ölümünden on
yıl geçmeden teşir ve kamuya sunulamazlar. Ülkenin siyasi ve sosyal hayatında
yer alan kimselerin resimleri, katıldıkları resmi tören ve genel toplantılar,
günlük olaylarla sınırlı olarak gazete, radyo ve film (televizyon vb.)
haberleri için kişinin izni alınmadan
kullanılabilir. Bunlara internetteki yayınları da dahil edebiliriz.
Bu kurala göre, eğer tanınmış bir sanatçının ya da herhangi bir
kişinin resmini haber değil de reklam amacı ile kullanırsanız manevi hakkın
yanı sıra malvarlığı ile ilgili hakka da zarar vermiş olursunuz. Bir kişinin
diğer kişilerden gizlediği duvarlarla çevrili evinde ya da yatak odasındaki
özel hayatını yahut ticari bir sırrını da gizlice resim
kullanarak açıklamak, maddi ve manevi haklara resim yolu ile zarar
vermektir.
Ancak topluma malolmuş yada malolmamış kişilerin resmi, bir haber çerçevesinde
kullanılıyorsa bu sefer kişi hakkı sona erip, haber verme ya da düşünceyi
açıklama hakkı başlar. Ve yayın
hukuka uygun olur.
Kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak amacıyla resim çekilebilir,
videoya alınabilir, yayınlanabilir, basılıp, dağıtılabilir. Burada hukuka
aykırılık yoktur.
Yine aynı amaçla yayıncılar; sokakta kavga edenlerin, çevreyi
kirletenlerin, bir suç işleyenlerin, işyerlerine gösteri esnasında zarar
verenlerin, trafik kurallarını çiğneyenlerin, haksız kazanç elde edenlerin
resmi yada görüntüsünü yayınlayabilir. Ama bu işi yapan yerine hiç
ilgisiz birinin resmini yayınlarsanız, hukuka aykırı olur.
Kişilerin katıldıkları törenler ve toplantılar hakkında, özel ve
sınırlanmış olmamak kaydıyla, resim ve görüntü haber amacıyla yayınlanabilir.
Yahut belirli bir manzara, bina, meydan yada ev resmi çekilirken, görüntüsü
alınırken genel görünüm içinde ve ikinci planda kalmak kaydı ile bazı kişilerin
resmi yayınlanabilir. Bu halde özel bir saldırı amacı yoksa yayın hukuka
uygundur. C.Onur ve Saygınlık
İnternet gazeteciliği şeklinde sesli ya da görüntülü olarak; gerçekdışı
heberlerle, asılsız suçlama ve iftiralarla, sövme veya belli bir olayı esas
alıp hakaret yoluyla, aşağılayıcı fotomontajla ve karikatürle , küçük
düşürücü eleştiri ve yorumlarla, ekrandaki el, kol hareketleri ve
mimiklerle onur ve saygınlığa saldırılabilir.
Yapılan yayının küçük düşürücü, aşağılayıcı ya da
hakaretamiz olup olmadığı, kişilerin toplumsal statüleri, niyetleri, zaman,
o anki gelenekler gibi kriterler esas alınarak belirlenir.
Gerek tek tek insanlar, gerekse bunların bir araya gelerek oluşturdukları
tüzel kişiler olan şirketler, dernekler ve partiler de onur ve saygınlığa
sahiptirler. Bu onur ve saygınlığa karşı yapılacak kötüleme ve aşağılamalar
gerçek yada tüzel kişinin manevi dünyasında zararlara yol açar. Kişi ya
da kuruluşun bir örümcek ağı gibi yıllarca uğraşarak oluşturduğu
manevi kişiliği birden sarsılır. Saçı dökülür, kalp krizi geçirir, ülser
olur, sokağa çıkamaz, dostları terkeder, iş hayatı bozulur, müşteriler
gelmez, ürün kimse tarafından satın alınmaz, derneğe kimse uğramaz, oy
verilmez . Neticede bir insansa kendini kötü hisseder, kuruluşsa sonu gelir.
İşte internette yapılan içeriklerin bu zararı doğurması sonucu, yayıncılar
kişi ve kuruluşların zararlarını tazmin etmek ve bu bir hakaret yada sövme
suçu ise cezasını çekmek durumunda olurlar.
D.Özel Hayatın Gizliliği
Yayıncılıkla ile kişilerin hakları karşı karşıya geldiğinde en
çok sorun çıkan alan özel hayat ve sır dünyasıdır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 12. maddesinde, kişilerin
gizli alanlarına saygı gösterilmesi düzenlenmiştir. Anayasa’mız da 20.
maddesinde “herkes özel hayatına ve
aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın
ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz ” denmektedir. Özel hayatın
gerçekleşme alanı olan konut dokunulmazlığı da önemli bir yasak alandır.
Bunun yanı sıra haberleşmenin gizliliği özel hayatı koruyan bir sigortadır.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Türk Ceza Kanunu
gibi hukuk kuralları ile özel hayatın gizliliği koruma altına alınmıştır.
Kişinin özel yaşamı , “kamuya
açık alan” ve “sır alanı”
olarak ikiye ayrılabilir.
Kamuya açık alanda kişi özel hayatını yaşarken bunu gizleme gereğini
duymamaktadır. Fakat bu alan yayıncıların rahatlıkla müdahale edebileceği
bir alan değildir. Bu alana çok sınırlı olarak müdahale edilebilir. Bu
alan ile ilgili olarak; kişinin alışverişe çıkmasını, çocuğu ile maça
gitmesini, sinemaya gitmesini, lokantada yemek yemesini, dostlarıyla bir çay
bahçesinde veya gece barda bir şeyler içmesini, oturduğu sitede denize veya
havuza girmesini örnek verebiliriz. Bu alandaki faaliyetler ve davranışlar sürekli
olarak izlenemez. İzlendiği zaman ilgili kişi rahatsız ediliyorsa yahut izni
alınmadan kaydediliyorsa, fotoğrafları çekiliyorsa hukuka aykırı olur.
Ancak bu kuralın istisnaları vardır. Yayıncılık açısından bu
istisna, kişinin davranışlarının haber değeri taşıması veya izninin
bulunması halinde mümkündür. Eğer
kişi gazetecileri davet ediyorsa, fotoğrafı çekilirken el sallayıp, gülümsüyorsa
izin verilmesi hali vardır. Ancak burada verilen izin kadar çekim yapılması
ya da görüntü alınması söz konusudur. Bir kere izin verdi diye bu kişiyi
sürekli izlemek onun özel hayatını yaşamasına engel olur ve hukuka aykırı
düşer.
Özel yaşama internet gazeteciliğinin müdahale edebileceği bir diğer
alan da, yayına konu olan kişinin hukuka aykırı davranışlarda bulunmasıdır.
Medya mensupları bu tür olaylarla karşılaştıklarında haber ve eleştiri
amacıyla bunları yayınlayabilirler.
Kişinin sır alanı ise, diğer kişilerin bilgileri dışında tutulan
alandır. Aile hayatı, özel dostluklar, ikili ilişkiler, duygusal ve cinsel
yaşantı bu alana girer. Aile, duygusal ve cinsel alan ve bu alanda yer alan
malzemelerin gizliliğine her türlü müdahale hukuka aykırıdır. Aile,
cinsellik ya da duygusal ilişki taraflarından birinin “bana şunu yaptı, böyle
davrandı” şeklindeki şikayeti hariç.
Kişi bu alanda yaşanan olayları yazılmamak kaydıyla basın mensuplarına
anlatabilir. Veya bir kaç dostla bu alanı beraber yaşayabilir. Bu kişilerin
de kendilerine anlatılan yahut şahit oldukları olayları üçüncü kişilere
aktarmaları yasaklanmıştır. Yine basın ve yayın organları çalışanları
bir başka olayı araştırırken tesadüfen özel hayat ile ilgili bilgilere
ulaşabilirler. Ya da kimliklerini gizleyerek bu bilgileri ele geçirebilirler.
Hangi yolla olursa olsun elde edilmiş bulunan bu bilgilerin hukuka aykırı bir
olayın duyurulması amaçları dışında toplanması, çekilmesi ve yayınlanması
yasaktır.
Kişi haklarından özel yaşama giren bir başka bölüm de konuşmaları,
yazıları, mektupları ve anılarıdır. Yargı kararlarına göre, mektup, anı
ve sırlar mutlak nitelik taşıyan subjektif haklardır. Bunların, yazanın
izni olmadan yayınlanması kişilik haklarına saldırı oluşturur.[2]
Medeni Kanunda bu tip kişilik hakları ile ilgili olarak açık bir düzenleme
bulunmamakla beraber, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 85. maddede gerekli kural
bulunmaktadır. Buna göre, eser niteliğinde bulunmasa bile mektuplar, anılar
ya da bunlara benzer yazılar yazanların veya mirasçılarının izni olmadıkça
veya ölümünden itibaren on yıl geçmedikçe yayınlanamaz. Mektuplar hakkında
yayınlanabilmeleri için ayrıca mektubu gönderen kişinin, ölmüşse yakınlarının
izni gerekir. Bunun da koruma süresi on yıldır. Yayıncıların bu kurallara
uymaması halinde ilgililer tazminat davası açabilirler. Ek olarak,
ilgililerin şikayeti üzerine savcılıkça açılabilecek davada Ceza
Kanunu’nun 197 ve 199. maddelerine göre yargılanır. Fakat cezası küçük
bir miktar para olduğundan bu yargılama caydırıcı değildir. [1] Mustafa Dural, Türk Medeni Hukukunda Gerçek Kişiler, İstanbul, 1995, s.137 [2] M.R.
Karahasan, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, İstanbul, 1989, 2.Cilt, s.626
|
|