İNTERNET
YAYINLARINDA HUKUKA AYKIRILIK ŞARTLARI
Medeni Kanun’un 24. maddesinde “hukuka
aykırı olarak şahsiyet hakkına tecavüz”, Borçlar Kanunu’nun 49.
maddesinde “haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden” şeklindeki
ifadelerden çıkan anlama göre; yapılan her yayın veya içerikteki tüm açıklamalar
değil, sadece hukuka aykırı olan saldırılar tazminatı gerektirir.
Bu maddeler ve bunların mahkeme uygulamalarından
hangi yayınların hukuka aykırı olduğu konusunda kesinlik bulunmaktadır.
Bu şartlar çeşitli biçimlerde guruplandırılabilmektedir. Bazan de hukuka
uygunluk şartları olarak adlandırılmaktadır. Biz ise kolay anlaşılması
ve hepsinin aynı başlık altında incelenmesi için aşağıdaki guruplandırmayı
yaptık. Eğer bir yayın aşağıdaki şartları taşımıyorsa hukuka aykırı
olur. Bu durumda yayıncı tazminat, kararın yayını ve hapis cezalarıyla karşılaşır. 1.Kamu yararı bulunmamalıdır. Anayasanın
13. maddesi, kişinin maddi ve manevi varlığı ile diğer hak ve özgürlüklerin
“kamu yararı” amacıyla sınırlanabileceğini kabul etmiştir.
Anayasa’ya uygun olarak hazırlanan iletişim ile ilgili diğer hukuk kuralları
ve bunlara uygun yargı kararları da aynı sınırlama sebebini kabullenmiştir.
Netice olarak halka bilgi vermek, tartışmaları yansıtmak kamu yararını
gerçekleştirmektedir. Doğal olarak da kitle iletişim araçlarının işlevi
kamu yararına yönelmiş olacaktır. Yargıtay
Dördüncü Hukuk Dairesinin 30.5.1974 tarih, 2113 Esas 2898 Karar sayılı ilamında;
haber niteliği yönünden şöyle denilmektedir. "Gazeteler meslekleri gereği haber niteliği olan olayları halka
duyurmak hak ve ödevi içindedirler". Yayının haber niteliği taşıyabilmesi
için, kamu yararı sağlayacak nitelikte bulunması gerekir. Yayınlanmasında
"kamu yararı” bulunmayan haberler, eleştiriler, bilgi ve yorumlar kişilik
haklarını zedelerse, hukuka aykırı olur ve manevi tazminata yol açar.
Tekrar edersek, haber ya da yorumun hukuka aykırı olması için en önemli şart,
yayınında kamu yararı bulunmamalıdır. Devlet
memurları ve siyaset adamlarının sadece hukuka aykırı davranışları
sebebiyle eleştirilmeleri, buna özel yaşantılarının da dahil olması olasıdır.
Kamu yararı bunu gerektirir. Artistler, sanatçılar
için de aynı ölçü söz konusudur. Bu kişiler, hukuka aykırılıkla
paralel olan kamu yararının gerektirdiği ölçülerde, özel yaşantıları
ile ilgili haberlere katlanmak zorundadırlar.Ancak burada işi abartmamak
gerekir. Kamunun ilgisi kamu yararı varsa kullanılabilecek kavramdır. Kamu
yararı yoksa tek başına kamunun ilgisi var diye bir kişinin özel hayatını
yayına konu edemeyiz. Özel hayatın açıklanabilmesi için kamu yararı ,
sadece bir görevin yapılışı ile ilgisinin olması, kişinin rızasının
olması veya hukuka aykırı bir davranışın kamuoyuna duyurulması ile sınırlıdır.
Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin I6.12.1978 tarih, 94I9 E., 12048 K. sayılı
kararında kantarın topuzu kaçmış ve şöyle denilmiştir. "
Kamu yararı, genel çıkar gereği ayrıca kendilerine geniş ölçüde kamunun
ilgi ve dikkatine sunmuş bulunan
kişilere (örneğin ,büyük yazarlar, sanatçılar, artistler vs.) özellikle
kamu görevleri ve kamuya mal olmuş ünlü yöneticileri, politikacıları da
izleyip bunların özel yaşantılarını yasaların elverdiği ölçüde kamuya
yansıtmakla görevlidir. Çünkü ... kamuyu aydınlatma görevi gereği bunu
yapmak zorundadır.” Yargıtay
her ne kadar “yasaların elverdiği ölçüde özel hayatın açıklanabileceğini”
belirtmekteyse de, yasalarda bu konuda ayrıntılı ve açık, ölçüler koyan
bir düzenleme olmadığı için bu karara katılmak olanaksızdır. Bana göre
kamu tarafından tanınsalar da, siyaset adamları, sanatçılar ve diğerlerinin
rızası alınmadıkça ve görevleri ile açıkça ilgili bulunmadıkça ve de
hukuka aykırı bir olay yoksa özel hayatlarına ilişkin olaylar basında yer
almamalıdır. Yoksa bu gidişle paronaya toplumu olacağız.
Yazar ne derse desin, sonuçta, hangi durumun hukuka aykırı olduğunu,
takdir yetkisine dayanarak belirleme görevi yargıca düşmektedir.Yargıç bu
belirlemeyi yaparken, saldırıya uğrayanın ve saldırıda bulunanın durumlarını
ve çıkarlarını
karşılaştırarak çatışan çıkarlar arasında bir denge kurmalıdır.
Bunun için, yargıç herşeyden önce, saldırıya uğrayan kişinin,
hukuken korunmaya değer bir çıkarının bulunup bulunmadığına bakmalıdır.
Eğer saldırıya uğranan, korunmaya değer bir çıkar değilse, saldırının
hukuka aykırılığından söz edilemez. O halde, daha somutlaştırarak
belirtmek gerekirse, yargıç, saldırıya uğrayan değerin kişilik hakkının
konusuna giren kişisel değerlerden olup olmadığına bakmalıdır. İşte
bunu araştırırken yargıç, yasaya ve gelenek hukukuna bakacak, gerekirse
kendisi hukuk yaratacak ve sonuca ulaşacaktır. Yargıç,
kamu yararı açısından, tanınan bir kişi hakkındaki yayının hukuka aykırılığını
saptarken yukarıda açıkladığımız üç noktaya
dayanabilir. *
Yayına konu olan kişinin eylemi bir suç veya hukuk kurallarına aykırı
davranıştır. *
Yayına konu olan kişi hakkındaki bilgi onun görevini yapmasını
engellemektedir. *
Açıklama hakkında yayına konu olan kişinin izni vardır. Yayında
bu koşullar varsa kamu yararı da olduğundan yayın hukuka aykırı değildir. 2.Gerçek
olmamalıdır. Gerçeklik
ilkesi, yalnızca haber verme yönünden değil, eleştirmek, değerlendirmek,
yorumlamak yönünden de uygulama alanı bulur. Yayının gerçek olmaması
hukuka aykırılığın şartıdır. [1] Hukuk
Genel Kurulunun, bir genel ilke niteliğinde bulunan 25.11.1964 tarih ve 4/1021
E., 677 K. sayılı içtihadında belirtildiği gibi "...
gazetecinin sosyal bir görevi yerine getirdiği, yaptığı işin niteliği bakımından
bir türlü kamu hizmeti olduğu düşünülürse; gazetecinin bir haberi yayınlamazdan
önce kendisinden beklenen özeni gösterip, haberin ne ölçüde doğru olduğunu
araştırıp, soruşturmasının ve ancak bundan sonra o haberi yayınlamasının
ve haberin yayınlanmasında ilgililere zarar getirebilecek yanlışlardan
titizlikle kaçınmasının, mesleğinin sosyal önemi ve gazete haberlerinin
kamuoyunda yaratacağı özel ölçüde derin tepkiler dolayısıyla, gazeteciye
düşen ödevlerden olduğu sonucuna varılır. Nitekim, herkesin haklarını
kullanırken veya borçlarını yerine getirirken, iyi niyet kuralları uyarınca
davranma zorunluluğu olduğu MK.’un 2. maddesi hükmü ile öngörülmüştür"
9 Kim
olursa olsun, bir kimse hakkında gerçek dışı açıklamalar, o şahsın
haklarına hukuka aykırı saldırıdır.Gerçek dışılık; verilen haberin hiç
vuku bulmamış bir olaya ilişkin olmasından, olayın gerçekte başka türlü
cereyan etmiş olmasından veya bir olaydaki bazı unsurların gizlenmesinden
yahut olaya aşağıdaki gibi bazı unsurlar ilave edilerek nakledilmesinden de
ileri gelebilir.[2] 3.Güncel
olmamalıdır. Olayın üzerinden uzun süre geçtikten
sonra, haber ya da yorum yayınlanırsa, kamu yararından söz edilemez. Üstelik
olayın unutulduktan, tazeliğini yitirdikten sonra yayınlanması, bir kötü
niyetin araştırılmasını gerektirir. Kamu yararı ve güncellik bulunmayınca
haber hukuka aykırı hale gelir. 4.Sunuş
dengeli olmamalıdır. Bir
haberin hukuka aykırı sayılmasını gerektiren bir başka durum ise, sunuşunun
dengeli olmamasıdır. Bu alandaki kişilerin “sansasyon”dan kaçınması
gerekir. Aksi ise, doğru bir haber yayını hukuka aykırı olur. Yargıtay Dördüncü
Hukuk Dairesi, 21.4.1972 Gün, 2833 Esas, 3665 Karar sayılı ilamında, haberin
yayınında uyulacak ölçüleri şöylece belirtmiştir: Yasaların
basına verdiği haber verme hakkı, kapsamı yönünden, değeri miktarınca ölçümlenmek
gerekir. Her haberin gazetecilik mesleği yönünden belli bir değeri vardır.
Bu değer her gazete için, gazetecinin kişiliğine göre değişik olarak
yorumlanabilir. Ancak bu yorum farkı gazetecinin ve müessesede çalışanlarla
sahibinin, diğer gazetedeki aynı durumda olan kişilerin anlayış ve yorum
farkından ileri gelebilen değişikliklerden öteye gidemez. Böylece haber
verme ödevi, meslek anlayışının objektif, genel ölçü ve sınırlar içinde,
fakat belirtilen kişilik ve anlayışa bağlı yorumlar nedeniyle birbirinden
pek az ayrı bir uygulanma gösterir. Haber vermede ölçü; yasanın sağladığı
hak ve hukukun sağladığı, sınırlar, eylemli ve maddi olanaklar, mesleki
kurallar, görev ciddiliği gibi kriterlerle belirir. Bu ölçülerin dışında
haberde, kullanılan sözler, resimler, sunuluş ve sayfaya konuluş biçimi,
gireceği sahife, birbirinden pek az farklılık gösterebilir. Bu normal ölçüler
dışında bir haberin, öneminden ve ciddilik duygularından uzak, meslek anlayışına
göre konulacağı yer bakımından ve konulan sözlerin niteliği ve toplam
tutarı ve dengeli bir biçimde sunuluşu açısından belli bir amaca yönelince,
(kamu) görevinden söz edilemez.
Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin 7.7.1975 tarih, 8254 Esas, 7889
Karar sayılı ilamında ise, haberin veriliş biçiminde hakkın kötüye
kullanışı ve sınırın aşılması şöylece belirtilmiştir: “Davaya
konu olan haber, davacının vakar ve haysiyetine bir saldırı teşkil eder
niteliktedir. Özellikle haberin gazetenin ilk sahifesine ve baş yukarı köşesine
iri puntolu harflerle basılmış olması ve gereği yokken, özel bir çaba ile
sağlanmış fotoğrafın aynı yerde haberle birlikte yayınlanmış olması
saldırıya ve uğranılan zarara ağırlık vermektedir” Bu
karara göre, “öneminin çok üzerinde abartılıp sunulan” ve kişilik
haklarını zedeleyen haber, gazeteci haber verme hakkı dışında bir amaca yöneldiğinden,
hukuka aykırıdır.
Herhangi bir haber, gerçeğe uygun olsa bile, haberin verilişinin
gerektirmediği bir dilin kullanılması, konunun açıklanması için gerekli,
yararlı ve ilgili olmayan küçük düşürücü ifadelerin kullanılması, kişinin
onur ve saygınlığına saldırı oluşturacak niteleme ve değerlendirilmelerin
yapılması durumunda, denge ölçüsü aşılmış olur.
B.Yayının
sonucu ile ilgili şartlar 1.Yayın ile bir hakka saldırılmış olmalıdır.
Hukuka aykırılığın bulunması için yapılan yayınla bir hakka saldırılmış
olması da gereklidir. Ortada saldırıya uğramış bir hak yoksa hukuka aykırılıktan
da söz edilemez. Hakkın ayrıca ilgiliye ait olması gerekir. Saldırı ile
A’ya ait bir hak yok olmuş veya zarara uğramışsa, ortada onun yakını
veya temsilcisi ve yetkilisi olmayan B için bir dava açmanın olanağı
yoktur.
Yayın ile bir hakka saldırının olup olmadığını anlayabilmek için
önce hakların neler olduğunu belirlememiz gerekmektedir. Hak ya da kişilik
hakkı’nın sınır ve kapsamını da belirlemeliyiz ki, yayınla bu sınır
ve kapsama ne ölçüde saldırıldığı açıklığa kavuşsun. Kişilik
hakları Anayasa’da sayılarak belirlenmiştir. Bunlar yaşama hakkından başlar
ve maddi ve manevi varlığını geliştirme hakları ile sürer. Güvenlikte
bulunma, çalışma, özel hayatını gizleme, konut dokunulmazlığı, haberleşme,
istediği yere yerleşme, seyahat, serbeştçe ibadet edebilme, din ve vicdan, düşünce
ve kanaatleri açıklayabilme, bilim ve sanatla uğraşma, haber alma ve verme,
düzeltme ve cevap verme, dernek kurma ve üye olma, toplantı ve gösteri
yapma, mülkiyet ve miras, hak arama,suç sayılmayan bir fiilden dolayı
cezalandırılmama, şikayetçi olma, aile kurma, eğitim, öğrenim, sendika
kurma ve üye olma, grev ve toplu iş sözleşmesi yapma, adil ücret alma, sağlık
ve çevresinin korunması, spor yapabilme ve dinlenme, sosyal güvenlik, seçme
ve seçilme, siyasi partilere üye olma, kamu hizmetlerine girme ve vergi verme
hakları Anayasa da tek tek sayılarak güvence altına alınmıştır. Bu
hakları kişilik hakları olarak çeşitli biçimlerde gruplara da ayırabiliriz.
Yayına konu olan kişi hakları bölümünde bir ayırım yapmıştım. Daha
geniş bilgi ve hakların sınır ve kapsamlarının belirlenmesi için o bölümü
referans veriyorum.
Hepimizin ezbere bildiği bir temel hak “masumiyet
karinesi” veya “kesinleşmiş bir mahkeme kararına kadar sanık suçsuzdur”
kuralıdır. Yayınlarda bu kurala da uyulmalıdır.
2.Yayın
ile bir tehlike veya zarar oluşmalıdır.
Yapılan
yayından veya yayın hazırlığından dolayı üçüncü kişilerin aleyhine
bir zarar ya da zarara uğrama tehlikesi varsa o zaman hukuka aykırılığın
şartlarından biri gerçekleşmiş olur. Bu durumda yayıncı Ceza ve Hukuk
davaları açısından sorumlu hale gelir.
Buradaki zarar veya zarara uğrama tehlikesi maddi veya manevi değerler
açısından olabilir. Zararın ya da tehlikenin türüne karşı açacağımız
davanın türü değişir. Yoksa hukuka aykırılık artık ortaya çıkmıştır.
Yapılacak yasal başvurularda yayıncı açısından zarar veya tehlike
ile yapılan yayın arasındaki ilişki mahkemelerce ilk araştırılacak
konulardan biridir. Teknik ifadesiyle zarar ve yayın arasında uygun illiyet bağı
araştırılır. Olayların olağan akışına ve genel yaşam deneylerine göre
yayının yöneldiği kişinin hakkına zarar veya tehlike veren davranış
somut olayda ortaya çıkan zararın veya tehlikenin gerçekleşmesine elverişli
olmalıdır. Kısaca yayınla zarar arasında bir sebep sonuç ilişkisi varsa
hukuka aykırılık varolmaya devam eder.
Bu konuda Yargıtay tarafından tartışılan bir konuya dikkat çekmek
istiyorum. Belli bir kimseyi hedef almadan, o gruptakiler için saldırgan sözler
söylenmesi halinde, grubu oluşturan kişilerin tek başlarına dava açabilme
hakkının olup olmaması. Yargıtay daha önce “Alevilik”e yapılan saldırı
karşısında alevi vatandaşların
tek tek dava açmalarını kabul etmediği halde sonradan bu kararını değiştirmiş
ve 4. H.D. 23.5.1995 tarihinde verdiği 1994/6361 E. 1995/4352 K. sayılı kararında
tek tek dava açılabileceğini kabul etmiştir. Bu kararla artık bir mezhep,
bir bölge veya bir din mensuplarına yapılan saldırıdan sonra tek tek açılacak
yüklü tazminat davaları ve caza davaları yoluyla saldırgan yok olma
tehlikesi ile karşılaşacaktır. Bazı yazarlar buna karşı çıksalar dahi
bence herkes yaptığının bedelini bir biçimde ödemelidir. Saldırının
etkisi büyük olunca cezanın da büyük olması adildir.[3] C.Yayına
konu olan kişi rıza göstermemiş olmalıdır.
Medeni Kanun’un 23. maddesinde ; “kimse
medeni haklardan ve onları kullanmaktan kısmen de olsun feragat edemez, kimse
hürriyetinden vazgeçemeyeceği gibi kanuna veya genel ahlaka aykırı sınırlayamaz”
kuralı bulunmaktadır. Bu sebeple sınırlı olarak kişinin izni yayındaki
hukuka aykırılığı kaldırmaktadır. Ancak, bir temel hak ve özgürlüğün
tamamıyla ortadan kalkması veya aşırı şekilde sınırlanması sonucunu oluşturan
“asla dava açmam, resmimi nasıl kullanırsan kullan” şeklindeki sözleşmeler
ve izinler yukarıdaki kural gereğince geçersizdir. Eğer kişisel haklarla
ilgili sözleşmeler böylesine ağır sonuçlar doğurmuyorsa, geçerli olacaktır.
Bu, kişilere tanınan sözleşme yapma özgürlüğünün sonucudur.
Kişilik hakkının sınırlanması konusunda Medeni Kanun’un aynı
maddesi bir ölçü göstermiştir. Buna göre; hukuka ve ahlaka aykırı sınırlamalar
ve izin vermeler aşırı niteliktedir ve bu gibi sınırlamaları içeren sözleşmeler
ve izinler geçerli değildir. [4]
Rıza veya izinin olmaması bir hukuka aykırılık sebebi olduğuna göre,
gizli ya da özel yaşam alanına sızılarak gizleri öğrenilen, başkalarına
aktarılan ya da yayınlanan kimse, eğer buna kendisi rıza göstermişse, artık
gizlerini öğrenen ve aktaran kişilerin sorumluluğu yoluna başvuramaz.
Ad ve resim üzerindeki haklar da, kişinin rızasına bağlı olarak yapılan
saldırılara karşı korunur. Hiç kimse adı olmayacağını ya da adını yaşam
boyu kullanmayacağını kabul edemediği gibi, resminin istenildiği gibi,
istenilen yerde ve zamanda kullanılabileceğini ve bu yüzden kişiliğine yönelen
saldırılara karşı maddi ve manevi tazminat davası açmayacağını da
kabullenemez. Bu yönde belirtilen kabule dayanan sözleşmeler geçersizdir.
Fakat adın ve resmin belirli iş için ve hukuka, ahlaka aykırı olmayacak biçimde
kullanılabilmesine rıza gösterilirse bu aşırı bir sınırlama olmadığından
geçersiz sayılmaz. Mankenler ve fotomodellerin bir ajansa resimlerini bırakarak
bu yönde sözleşme imzalamaları örnek verilebilir. Ya da tanınmış bir
sanatçının reklam ajansı ile yaptığı bir sözleşme geçerlidir.
Mesleki onur ve saygınlıkla mesleki gizler de kişinin kendi iznine
dayanan saldırılara karşı korunur. Bu nedenle bir kişi mesleki ve ticari
varlığı sona erdirecek derecede mesleki onur ve saygınlığına ve mesleki
gizlerine saldırabileceğini kabul ederse, bu geçerli olmaz, çünkü bu aşırı
bir sınırlamadır. Buna karşılık, işletmenin hangi malı ürettiği, yılda
ne kadar ürettiği, işletmesinin toplam değerinin ne olduğu gibi konuların
yayınına razı olmuşsa, bu aşırı bir sınırlama olmadığından geçerli
sayılmalıdır. [5] D.Yayın
ile resmi bir görev yerine getirilmemelidir.
Bir görevin yerine getirilmesine dayanan hukuka uygunluk sebebi,
memuriyet görevinin yerine getirilmesi, yetkili makam tarafından verilen emrin
veya bir yasal zorunluluğun yapılması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Bu duruma örnek olarak; bir mahkeme kararının yayınlanması, emniyet ya da
askeri makamların bildiri ve çağrılarının yayını, suç faillerinin
yakalanması için kimliklerinin açıklanması ve resimlerinin gösterilmesi,
icra ve iflas dairelerinin haciz, satış, iflas ve konkordato kararlarının,
maliye ve vergi dairelerinin borçlu ve vergi yüzsüzlerinin adlarının açıklanması
verilebilir. Bu açıklamalar sonucu adları geçen kişiler toplum tarafından
kınanan bir fiil ya da suç ile gündeme geleceklerdir. Bu kişiler yayından
sonra toplum gözünde küçük düşeceklerdir. Ancak, yayıncı açısından
bu yayın hukuka aykırı olmaz. Yayıncı cezalandırılmaz ve tazminat ödemez.
Ceza Kanunu’nun 49. maddesine göre, kanunun veya yetkili bir makamın
verdiği bir görevi yerine getirirken suç işlenip başkalarına zarar
verilirse ilgili cezalandırılmaz. Ancak gerekenden fazla bir davranış gösterilmişse
ve zarar verilmişse bu durumda da ceza indirilir.
Özellikle Ceza davaları için sıkça kullanılan bır hukuka aykırılık
sebebi de, yayının veya yayın hazırlığının vatandaşlar için bir görev
olan bir suçu ve suçluyu ihbar ve şikayet hakkı kapsamında olmamasıdır. Eğer
yapılan ihbar ya da şikayet hakkının kullanılması ise o zaman davranış
hukuka aykırı olmaktan çıkar.
Kamu düzeninin sağlanması için hukuka aykırı ya da suç olan bir
davranışı öğrenen kişinin olayı resmi makamlara bildirmesi gerekir. Bu
bir vatandaşlık görevidir. Ancak Devlet vatandaşa burada tam anlamıyla güvenemediğinden,
ayrıca belli suçlar için ödül de konulmuştur. [1] M.R.Karahasan, Türk Borçlar Hukuku, 1. Cilt, İstanbul, 1992, s.922 [2] Kemal Oğuzman, İsviçre ve Türkiye’de Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu’nda Şahsiyetin Hukuka Aykırı Tecavüzlere Karşı Korunması ve Özellikle Manevi Tazminat Davası Bakımından Yapılan Değişiklikler, Halık Tandoğan’ın Hatırasına Armağan, Ankara, 1990, s.16 [3] Bilal Kartal, Basın yayın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırı ve Hukuki Sorumluluk, Yargıtay Der., Cilt:23, Sayı:1-2, s.117-120 [4] Aydın Zevkliler, Medeni Hukuk, Ankara, 1991, s.413 [5] Aydın Zevkliler, a.g.e., s.438-440 |
|