VII.UYGULAMADA ORTAYA ÇIKAN HUKUKİ SORUNLAR HAKKINDA BAZI DÜŞÜNCELER A.DOMAİN
NAME
Düşünün yıllardan beri aile isminiz yahut işi kurarken bulduğunuz
ilginç bir isim olan ünvanınızla mallar üretmiş, tüketicilerden hüsnükabul
görerek mallarınızla pazarda bir üstünlük sağlamışsınız ve bir
marka olmuşsunuz. Ürünlerinizin yanı sıra ürünlerde kullandığınız
isim güven veriyor ve parasal bir edere sahip. Mesela, Hacı Şakir,
Kurukahveci Mehmet Efendi, Arçelik, Omo, Acarsoy yahut yurtdışından Coca
Cola, Colgate, Ford.
İnternette isim organizasyonu başladığında birileri çıkıp,
sizin ünvanınızı domain name olarak satın alıyor. Sonrada size gelerek
“ver bakalım dolarları yoksa bende bu işi yaparım mahvolursun”
diyor. Ya da işi yapacak parası yok ama Ford veya Sabancı adındaki sitemde
kadın ve porno film pazarlarım diyor.
Bu durumda sizin tanınır hale getirip, bir mal varlığınız ve
manevi parçanız olan tescil ettirdiğiniz veya ettirmediğiniz markanıza ve
adınıza rağmen; “aman kardeşim, adam Amerika’da bilmem ne internet
kuruluşuna adımı tescil ettirmiş” diyerek dolarları bayılır mısınız?
Ben olsam bayılmam.
Çünkü gerek Türk Hukuku ve gerekse Türk Hukukunun kurallarının
geldiği Batı Hukuku bu uyanıklığı ödüllendirmemektedir. Eğer yasal
yollara başvurursanız bu uyanıklara prim vermezsiniz. Sizin de bu sonuca
ulaşmanız için uluslararası gelişmelerden başlayıp nihayetinde Türk
Hukuku açısından durumu açıklayalım. Dünyada Internet adresleri; IP
(Internet Protocol) ismi verilen sayısal adresler ile alan ismi (Domain Name)
olarak adlandırılan ve insanlara bir anlam ifade eden kısaltmalardan
meydana gelmektedir. Alan isimleri Amerika'da Ulusal Bilim Vakfi'nın (NSF)
finansörlüğü ile çalışan Network Solutions Inc. (NSI) tarafından
tahsis edilmektedir. IP adresleri ise yine Amerika'da, 1997 yılından
itibaren Internet Tahsisli Sayılar Otoritesi (IANA) tarafından
verilmektedir. Bu iki kuruluşun yetki alanları Kuzey ve Güney Amerika,
Sahra Afrikası ve Karaiblerdir. Avrupa'da ise bu işi RIPE yaparken,
Asya-Pasifik bölgesinde APNIC yürütmektedir. Alan isimleri bir yandan .com, .org, .net gibi birinci derece
alan isimlerinden (TLD), diğer yandan kişilerin sanal adresini oluşturan
ikinci derece alan isimlerinden (SLD) oluşmaktadır. Internet Alan İsimleri Sistemi'nde (Domain Name System-DNS)
NSI, .com, .edu, .org ve .net altındaki tüm ikinci derece alan isimlerinin
tahsisini yapmaktadır. 1995 yılının sonlarında daha önce ücretsiz olan
tahsis işlemine bu şirket tarafından ücret konmuş ve uluslararası
Internet toplumunun bundan duydugu rahatsızlık üzerine DNS'nin tekel yapısının
değiştirilmesi ve rekabetçi bir yapıya kavuşturulması amacıyla çalışmalar
başlamıştır. IANA’nın girişimleri üzerine,
1996’da Avrupa’da; Internet Topluluğu (ISOC), Internet Tahsisli Sayılar
Otoritesi (IANA), Uluslararası Markalar Birliği (INTA), Dünya Fikri Mülkiyet
Teşkilatı (WIPO), Uluslararası Telekominikasyon Birliği'nin (ITU) biraraya
gelerek oluşturduğu Uluslararası Ad-Hoc Komite (IAHC) global düzeyde
kamuyu (herkesi) ilgilendiren, TLD tescili ile ilgili yeni bir sistem önerisinde
bulunmuştur. Ad-Hoc Komite; Politika Danışma Organı (PAB), Politika İzleme
Komitesi (POC) ve Tahsis Makamları Konseyi (CORE) olmak üzere üç organ oluşturmuş;
ayrıca, gerek bu organların yapısı ve işleyişi gerekse hem organların
tabi olacağı kurallar hem de ülkelerde alan ismi tahsisi yapan kurumların
izleyebileceği ilkeleri bir Mutabakat Metni'nde (Jenerik Birinci derece Alan
İsimleri Mutabakat Metni-gTLD-MoU) saptamıştır. Bu Metin'de ayrıca, yeni
tespit edilen TLD'ler ile SLD'ler arasında çıkabilecek uyuşmazlıkların
çözümü konusunda WIPO bünyesinde oluşturulacak bir tahkim ve
arabuluculuk sistemine de atıfta bulunulmuştur.[1] Bugüne kadar değişik ülkelerden
birçok alan ismi tahsis kurumu CORE'a başvurarak "gTLD-MoU"
ilkelerini kabul etmiş ve CORE uygulamasını benimsemiştir. Bu kuruluşlardan
35'i Avrupa Birliği ülkelerinden, 24'ü ABD'den gelen alan ismi tahsis
kurumlarıdır. CORE halen yedi adet yeni TLD (.firm, .store, .web, .arts,
.rec, .info, .nom). üzerinde çalışmaktadır.[2] Bu çalışmaların yanısıra, ABD
Ulusal Bilim Vakfı'nın NSI ile yapmış olduğu sözleşme 1998 yılı içerisinde
sona ermekte olduğundan, Amerika'da da DNS'nin özel sektöre transferi
hususunda çalışmalara hız verilmiş; TLD'lerin tespiti, yenilerinin yaratılması;
bunların SLD'ler ile ilişkisi; aralarındaki uyuşmazlıkların çözümü açısından
18.2.1998 tarihinde bir "Yeşil Kitap (Green Paper)" hazırlanmıştır. Bugün üzerinde uzlaşılan husus,
birinci derece alan isimlerinde (TLD), kamu yararının bulunması nedeni ile
bu konunun uluslararası bir sistem çerçevesinde düzenlenmesi; ikinci
derece alan isimlerinde (SLD) ise yapısal sistem açısından ülkelerin
tercihleri doğrultusunda hareket etmesidir. Internet DNS'nin özel sektöre
transferi hususunda bu iki çalışma arasında bazı farklar vardır ve konu
dünyada halen tartışılmaktadır.Alan isimleri kayıt/tahsis kurumları kar
amacı gütmeyen tek bir kurum tarafından mı yoksa birbirleriyle rekabet
eden kar amaçlı bir grup şirket tarafından mı Internet DNS hiyerarşik
bir yapıdadır. En alt kademede müşterileri için alan isimleri veren şirketler
olarak kayıt kurumları vardır. Onların üzerinde .com, .edu ve benzeri tüm
ulusal birinci derece alan isimlerini veren gerçek kayıt kurumları
bulunmaktadır. Bunlar alan isimlerinin kaydını yapan asıl kurumlardır.
Mevcut durumda, alan isimlerini NSI tahsis etmekte ve aynca .com, .edu ve .org
kayıtlarını da kontrol etmektedir. Bu alan isimlerini isteyen herkes NSI'ya
başvurmak zorundadır.[3] Yeşil Kitap ve CORE önerileri
arasındaki en önemli fark, DNS özel sektöre transfer edildikten sonra kayıt
kurumlarını kimin ve hangi kuruluşun kontrol edeceğidir. Yeşil Kitap, bir
kayıt kurumunun kontrolünü birkaç tane kar amaçlı şirkete bırakmayı
önermektedir. Bu kontrol halen .com, .edu ve .org alan isimlerinin NSI elinde
olan kontrol sistemine benzer şekilde yapılacaktır. Böylece, NSI ve diğer
şirketler kendi kayıt kurumları üzerinde doğal tekel olacaklar ve müşterileri
için kendi aralarında rekabet edeceklerdir. CORE önerisi ise, tüm ferdi
kayit kurumlarını da içine alan eşit katılımlı kar amacı gütmeyen bir
kayıt kurumunu oluşturmaktadır. Bu öneri ile, .com, .edu ve .org gibi kayıtları
yapan NSI bundan vazgeçmek zorunda kalacak (bu kayıtlar yeni oluşturulan
sistemin içinde yer alacak) ve NSI bir kayıt kurumu olarak kayıt işlemini
kontrol üstünlüğünden vazgeçerek diğer bütün kayıt kurumları ile
(yaklaşık 100 adet) rekabet edecektir. CORE grubuna göre, kayıt işlemi
daha çok idari bir işlem olduğundan ve müşteriler için bir katma değer
yaratmadığından, kayıt yapılması aşamasında rekabete gerek yoktur.
CORE'a göre .com,.firm gibi tüm birinci derece alan isimlerinin kontrolünü
yapacak olan tahsis kurumu POC tarafından idare edilecektir. Görüldüğü üzere Avrupa'da oluşturulan
Ad-Hoc Komite ile Amerikan "Yeşil Kitap" önerisi arasında farklar
bulunmaktadır. Avrupa Birliği 1998’de ABD önerisini Sadece ABD yargı
sistemine yer vermesi, uyuşmazlıkların çözümünde WIPO'ya atıfta
bulunmaması ve Uluslararası Ad-Hoc Komite'den bahsetmemesi nedeni ile eleştirmiştir.[4] Türkiye'de birinci ve ikinci
derece alan isimlerinin yönetimi ve koordinasyonu 1993 yılından itibaren
ODTÜ tarafından sürdürülmektedir. Bu iki derecenin altındaki alan
isimlerinin yönetimi kurumların kendi sorumluluğu içindedir. Örneğin,
DPT şebekesini kullanan elemanların açık ağ alan isimleri DPT tarafından
kurum içi düzenleme ile tahsis edilmektedir. Alan isimleri kayıtlarında pek çok ülkede uygulanan
"ilk gelen ilk alır' yönteminin büyük sakıncalar yaratmasından
dolayı, ODTÜ bu işlem sırasında oluşabilecek bazı idari ve teknik
problemleri ortadan kaldırmak amacıyla "kayıt kuralları"
belirlemiş ve Internette açık ortamda kamuoyuna sunmuştur. Buna göre, ODTÜ alan isimlerinin
belirlenmesinde özetle aşağıdaki temel Kuralları gözetmektedir. -Alan ismi taleplerini,başka kurumların isimlerinin alınmaması
açısından incelenmektedir (kontrol edilebileceği ölçüde); -Aynı alan ismi daha önce alınmış ise, ortaya çıkan
sorun taraflar arasında çözülmektedir; -Bu nedenle açılacak davalarda muhatabın ismi ilk talep
eden taraf olduğu ve mahkeme kararı ile kanıtlanıp, değişiklik talep
edilmesi halinde ODTÜ buna uygun düzeltmeyi yapmaktadır, -Kurumların sadece kendi ticari isimleri ile doğrudan
ilgili isimi kayıt ettirebileceği, jenerik alan isimlerinin verilmeyeceği
belirtilmektedir; -Alan isimlerine ait her türlü bilgi gizli olmayıp
kamuoyuna açık olacaktır; -Mevcut bir alan isminin yanlışlıkla bir başka kuruma
verilmiş olması halinde bu yanlışlık farkedildiği anda yeniden ilk
sahibine iade edilecektir.[5] Yukarıda
söz konusu edilen düzenlemeler mevcut olmasına rağmen; dünyada olduğu
gibi ülkemizde de alan isimleri kayıt sisteminde kendiliğinden oluşan ve
yasal temeli olmayan bir yapı mevcuttur. Bu alanda dünyadaki gelişmelerin
izlenerek, birinci derece alan isimleri tahsisinin ticari amaç gözetmeyen ve
kamusal yönü ağır basan bir kurum tarafından yapılması, ikinci derece
alan isimlerinin ise rekabete açık bir sistem içerisinde tahsis edilmesi
hususunun tartışmaya açılmasında ve ülkemize en uygun yöntemlerin bu şekilde
tesbit edilmesinde yarar görülmektedir.[6]
Bu
yapılıncaya kadar ise, domain name konusunda başta verdiğimiz kötüniyetli
kişilerle ilgili örneklerde Türk Hukukunun halen mevcut koruması bize
kolaylık sağlamaktadır. Türk
Ticaret Kanunu madde 56 çok açık biçimde “haksız rekabet, aldatıcı
hareket ve iyi niyet kurallarına aykırı şekillerde ekonomik rekabetin her
türlü kötüye kullanımıdır” demektedir. Türk Ticaret Kanunu’nun 57. maddesinde, özellikle kötü niyetle, haksız rekabet yaratan durumlar sayılırken, bunlardan ikisi domain name sorununa da ışık tutmaktadır. Maddenin dördüncü bölümü; paye, şehadetname veya mükafat almadığı halde bunlara sahipmişçesine hareket ederek özel yeteneği olduğu kanısını uyandırmaya çalışmak veya buna müsait olan yanlış ünvan yahut mesleki adlar kullanmak eylemlerinin haksız rekabet olduğunu belirtmektedir. Beşinci
bölümü ise, başkasının malları, iş mahsulleri, faaliyet ve ticaret işletmesiyle
benzerlikler meydana getirmeye çalışmak veya buna uygun bulunan tedbirlere
başvurmak, özellikle başkasının
haklı olarak kullandığı ad, ünvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları
ile benzerlik oluşyuracak şekilde ad, ünvan, marka, işaret gibi tanıtma
vasıtaları kullanmak veyahut karışıklığa meydan veren malları,
durumu bilerek veya bilmeyerek, satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka
her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak eylemlerini haksız rekabet
olarak saymıştır. Onuncu
fıkrada ise, rakipler hakkında da geçerli olan kanun, nizamname, mukavele
yahut mesleki veya mahalli adetlerle tayin edilmiş bulunan iş hayatı şartlarına
riayet etmemek de haksız rekabet görülmektedir.
Şimdi
bu kurallar altında domain name sorununa baktığımızda cevap ortaya çıkmaktadır. Sizin tanınır hale getirdiğiniz
veya sizle beraber anılan isim veya markanızı bir başkası domain name
olarak tescil ettirirse, yukarıdaki kurallara göre bu eylem bir haksız
rekabet oluşturduğundan Türk Ticaret Kanunundaki haksız rekabet ile ilgili
hükümler doğrultusunda haksız rekabetin durdurulması için ihtiyati
tedbir talebiyle dava açılır. Bu hükümlere göre, eğer tescil edilip
kullandığı isim adamın soyadı veya adı gibi bir kişilik hakkına dayanmıyorsa,
ki genellikle dayanmaz, ben hakim
olsam hemen başvurulduğunun birkaç gün sonrasında mahkemeden “davanın
sonucuna kadar bu ismi kullanamazsın” kararını veririm. Ve artık bu adla
site yayını veya ürün ve mal satışı yapılamaz. Mahkemenin ihtiyati
tedbir kararına uymamanın sonucu hapis olduğu için servis sağlayıcı
dahil hiç kimse bu karardan bana ne diyemez.
Bu
arada dava devam eder, eğer bu ismin kullanılması sebebiyle maddi veya
manevi zararlarınızda olmuşsa şahit ve ticari belgelerle bu zarara uğradığınızı
ispatlayarak mahkemeden uygun tazminatlar da alınır. Bu arada size birde iyi
haber vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi adliyelerde bir dava en az bir iki yıl
sürmektedir. Birkaç yıl sürecek bir davada istediğiniz tazminatta aradan
geçen süredeki yüksek enflasyon ile kuşa dönüyordu. Çünkü enflasyon
%100 idi ve mahkeme faiz olarak sadece %30 veriyordu. Ancak bu faiz kararı değişti
ve artık bankaya para yatırmış gibi en yüksek faiz esas alınarak
mahkemelerde faiz veriliyor. Enflasyonda düştüğü için davanın uzun sürmesi
halinde en azından paranız pul olmuyor. Zaten ihtiyati tedbiri de üç günde
alıp, isim kullanımını durdurduğunuz için davanın uzun sürmesi size
fazla zarar vermiyor.
Ek olarak yukarıda belirttiğim gibi; bu durdurma, önleme, maddi ve
manevi tazminat davalarının yanı sıra şikayetçi olunarak, ceza davası
da açılır. Bu haksız rekabet işini yapan yayıncı, e-ticaret sahibi ve
suç ortakları, tüzel kişiyse yönetim
kurulu üyeleri ve ortaklar Ticaret Kanunu’nun 64. maddesine göre, bir
aydan bir yıla kadar hapis ve para cezasıyla cezalandırılır. Bu konudaki
kesinleşmiş mahkeme kararına rağmen haksız rekabete devam edenler altı
aydan az olmamak üzere hapis ve para cezasıyla cezalandırılır. [1] Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu, Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. [2] Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu, Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. [3]
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu,
Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. [4]
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu,
Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. [5]
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu,
Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. [6] Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu, Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. |
|