B.SÖZLEŞMELERDE
ŞEKİL VE İSPAT SORUNU Bilindiği üzere, teknolojik gelişmelerden
öncelikle bankacılık işlemlerinde yararlanılmaya başlanmış ve ilk olarak
müşterinin banka veznesine gitmeden hesabından para çekmesine olanak veren
sistemler kullanılmıştır. Bu sistem daha sonra para çekmenin yanı sıra diğer
bankacılık işlemlerini de gerçekleştirebilecek teknik olanaklara kavuşturularak,
otomatik vezne makinaları kullanılmaya, ardından da yine elektronik
sistemlerden yararlanılarak satış işlemlerinin yapılması anında alıcının
hesabından satıcının hesabına satış bedelinin aktarılması sağlanılmış
ve ev/ofis bankacılığı üzerinde durulmaya başlanmıştır. Bilgisayar
kullanımının daha da yaygınlaşması sonucunda kapalı sistemlerin yan ısıra
Internet gibi açık sistemler ortaya çıkmış ve klasik iletişim araçlarının
yerini bilgisayarla iletişim almıştır. Önceleri elektronik bilgi değişimi (EDI) adı altında karşılıklı
bilgi aktarımı şeklinde çalışan sistem, daha sonra elektronik ticarete dönüşmüştür.
Bu durumda da ticari işlemlerin kağıt üretilmeksizin bilgisayar aracılığı
ile elektronik ortamda yapılması gündeme gelmiştir. Yazılı belgelere dayalı olarak yürüyen
klasik ticari işlemler ve idari sistem içinde "elektronik belge"
olarak adlandırılabilecek kağıtsız belgenin hukuk sistemlerinde geçerlilik
kazanması için ülkesel boyutlarda çalışmalar yapıldığı gibi değişik
uluslararası kurumlar da aynı konuda çalışmalar sürdürmektedir.[1] Bu kapsamda çalışmalar yürüten bir kuruluş
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun bir organı olan Birleşmiş Milletler
Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu (UNCITRAL) dir. UNCITRAL, Genel Kurul
tarafından 1966 yılında oluşturulmuş olup, uluslararası ticaret hukukunun
uyumlaştırılması ve tek düzeliğin sağlanması için yüksek hıza sahip
elektronik ticarette, sözleşme yapılmasında klasik icap ve kabul yerine yeni
uygulamalara ihtiyaç duyulmaya başlanması üzerine hukuksal düzenlemeler yapılmasını
kararlaştırmıştır. Oluşturulan EDI Çalışma Grubu bu konuda “Model
Kanun Taslağı” hazırlamış, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 29.
Toplantısında “Elektronik Ticarete İlişkin Model Kanun” ve konuya ilişkin
“Hukuk Rehberi” kabul edilmiştir. UNCITRAL, 1985 yılında aşağıda
belirtilen konuları hükümetlere tavsiye etmiştir. - Bilgisayar kayıtlarının delil olarak değerlendirilmesini etkileyen
hukuk kurallarının gözden geçirilerek, teknolojik gelişmeler sonucu oluşan
araçlarda taşınan kayıtların güvenilirliğini mahkemelerin değerlendirmesinin
sağlanması, - Ticari işlemlerde veya ticaretle ilgili yazılı belgelerde yazılı
biçimin, işlemin veya belgenin kabul edilmesi ya da geçerliliği için şart
olup olmadığının gözden geçirilerek, uygun olan yerlerde işlemin veya
belgenin bilgisayarca okunabilir şekilde kayıt edilmesine ve gönderilmesine
imkan tanınmasının araştırılması, - Ticaretle ilgili belgelerde el yazısı imza veya diğer kağıda
dayalı belgelerle yapılan doğrulamalara ilişkin hukuksal zorunluluklar gözden
geçirilerek, uygun olan yerlerde elektronik araçlarla doğrulamanın kullanılmasına
imkan tanınması olanaklarının araştırılması, - Bu belgelerin resmi makamlara sunulmasında el yazısı ile imzalı
olması konusundaki hukuksal zorunluluklar gözden geçirilerek, uygun olan
yerlerde böyle belgelerin bilgisayarca okunabilir şekilde sunulması imkanlarının
araştırılması, bunların sunulacağı idari birimlere gerekli araçların sağlanması
ve gerekli düzenlemelerin yapılması. Bu öneriler çerçevesinde hazırlanan Model
Kanunun amacı, EDI ve iletişim araçlarının kullanılmasına imkan sağlamak
ve kolaylaştırmak, kağıda dayalı belge kullanıcısı ile bilgisayara dayalı
bilgi kullanıcısına eşit işlem yapılmasını sağlayarak uluslararası
ticareti etkin kılmak ve ekonomiyi güçlendirmektir. Model Kanun, geleneksel
kağıda dayalı belgelemeyi tanıyarak modern iletişim araçlarındaki gelişmelerle
birleştirmeye çalışmakta, ulusal hukuktaki yazı, imza ve belge aslı
konusunda bilgisayara dayalı teknikleri ele almaktadır. Kağıda dayalı
sistemin fonksiyonları incelenerek bu fonksiyonlara eşitlik sağlanmaktadır.
Fonksiyonel eşitlik yaklaşımı ile belgenin tümünün okunabilmesi, zaman içinde
değiştirilmemesi, belgenin yeni kopyalarının çıkarılabilmesi ve tarafların
elinde aynı verinin olması, imza aracılığı ile belgenin doğrulanmasına
imkan tanınması sonucu bu belge kamu otoriteleri ve mahkemeler tarafından
kabul edilebilir duruma gelmektedir.[2]
Ancak bu hükümler öncelikle Ülkemiz açısından yasal düzenlemeler
yapılıp, hayata geçirilmediğinden ve birçok Avrupa Ülkesinde bile
uygulanmadığından uygulanıncaya kadar şu an için geçerli olan kuralların
bilinmesinde yarar görüyoruz. Internet yolu ile girişilen ilişkilerde, sözleşmelerin
kurulması kısmında belirttiğimiz senaryolarda sözleşme kurulması, sözlü
sözleşme ve şekil serbestisi olduğu sürece mümkündür. Hukukumuzda
sözleşmeler açısından şekil serbestisi esastır. Bu nedenle taraflar kurul olarak istedikleri şekilde,
sözlü ya da yazılı sözleşmeyi yapabilirler. Ancak kanun koyucu istisnai de
olsa, alacağın devri, şufa, bağışlama, çıraklık, kefalet, ömür
boyunca gelir, avukatlık ücret, taşınmaz komisyonculuğu gibi bazı sözleşmeler
açısından yazılı, eşler arasındaki borçlanmalar,
evlat edinme, mülkiyeti muhafaza kayıtlarıyla satış, şirket kuruluş ve boşanma
şartları hakkındaki sözleşmeler ise resmi
onaylı yazılı ve gayrımenkul satımı ve gayrımenkule ilşkin satış
vaadi, geri alım ve alım, ölünceye kadar bakma gibi sözleşmeler için de resmi şekil, yani
noter veya tapuda düzenleme zorunluluğu getirmiştir. Türk Hukukunun şu anki
kurallarına göre, internet ortamında sözlü sözleşmeler hariç (ki bu dahi
tartışılmaktadır) yazılı ya da resmi şekle uyularak sözleşmeyi kurmak mümkün
değildir. Özellikle resmi şeklin zorunlu olduğu taşınmaz satımı sözleşmesi
gibi işlemler, elektronik veri aktarımı yoluyla yapılamaz. Buna karşılık
yazılı ve resmi şekle tabi işlemler bakımından, getirilecek basit birkaç
yasal düzenlemenin, hukukumuzda karşılaşılan bu sorunu çözmesi mümkün görülmektedir.[3]
Bilgisayar
aracılığıyla ve internet ortamında yapılan sözleşmeler ve diğer işlemler
bakımından karşımıza çıkan en önemli sorunlardan biri ispat sorunu ve
bilgisayar verilerinin ve çıktılarının delil sayılıp sayılmayacağı
hususudur. Öncelikle bir konuda anlaşıp sözleşme yaptığımızı ve daha
sonra bu sözleşmede kararlaştırdığımız anlaşmanın koşullarını karşı
taraf ile uyuşmazlık çıktığında nasıl ispatlayacağız?
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 240. maddesi
hükmü uyarınca hakim, kanundaki istisnalar dışında delilleri serbestçe
takdir eder ve dava hakkındaki kararını verir. Kanunda gösterilen hallerde
ise hakim delillere bağlıdır. Hukukumuzda ispat açısından deliller, kesin delil ve takdiri delil
olmak üzere iki grup altında sınıflandırılmaktadır. Kesin deliller,
hakimi bağlayıcı nitelik taşır ve kesin delil ile ispat edilen husus
hukukumuzda doğru kabul edilir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na göre, dört
kesin delil vardır ; bunlar ikrar, kesin hüküm, yemin ve senet’tir. İkrar,
ileri sürdüğümüz savın karşı tarafça kabul edilmesidir. Kesin hüküm
ise, ileri sürülen sav hakkında bir mahkemenin açıkça karar vermesi ve
bunu yazmasıdır. Yemin, karşı tarafın kabul veya red konusundaki kutsal bir
beyanıdır ve kabul edilir. Senet ise, ileri sürülen konu hakkındaki içinde
karşı tarafın imzası olan bir yazılı belgedir. HUMK madde 287 ve devamında düzenlenmiş olan ve kesin
deliller arasında yer alan senet, bir kişinin meydana getirdiği veya getirttiği
kendi aleyhine delil oluşturan yazılı bir belgedir. Ticari hayatta işlemler
büyük ölçüde yazılı belgelere dayanmaktadır. Örneğin, Türk Ticaret
Kanunu madde 20/III hükmü uyarınca tacirler arasında diğer tarafı temerrüde
düşürmek veya sözleşmeyi fesih ya da sözleşmeden dönme amacıyla yapılacak
ihbar veya ihtarların geçerli olması için, noter marifetiyle veya iadeli
taahhütlü mektupla ya da telgrafla yapılması zorunlu bulunmaktadır.[4]
Senet, ilke olarak kağıda yazılıdır ve senedi meydana getiren kişinin el
yazısı ile yazılmış imzasının bulunması gereklidir. İmza, yazılı
olarak senette irade açıklamasında bulunan kişinin kimliğini ve bu irade açıklaması
ile bağlı bulunma isteğini ortaya koymaktadır. HUMK 296/II. madde hükmü
uyarınca senet bu kişi aleyhine kesin delil oluşturmaktadır. Senetteki imzanın
sahte olduğu ileri sürüldüğü takdirde, mahkemece bilirkişi incelemesine
başvurularak imzanın kime ait olduğu saptanabilmektedir. İmzanın elle atılması ilke
olarak kabul edilmekle beraber, Borçlar Kanunu madde 14/II hükmü uyarınca örf
ve adetçe kabul edildiği hallerde ve çok sayıda tedavüle çıkarılan kıymetli
evrakın imzalanmasında bir alet vasıtasıyla imzalama imkanı bulunmaktadır.
Belirtilen bu durumlarda önceden bir aletle çıkarılmış olan imzalar kullanılmaktadır.
Diğer taraftan, elle imza atılması kuralının istisnası olarak Noterlik
Kanununun 75. maddesi ve HUMK'nun 297. maddesi mühür kullanımı imkanı
getirmiştir. Bu husus, imza atamayanların mühür kullanmalarına ilişkindir.
Bu durumda mühürün noter tarafından yada ihtiyar heyetiyle birlikte
mahallinde tanınmış iki kişi tarafından onaylanması gereklidir.[5] HUMK 288. ve 290. maddelere göre, halen kırk milyon
liranın üzerindeki hukuki işlemler ve senede karşı olan iddialar, yine yazılı
belge ve senet şeklindeki kesin delillerle ispatlanabilir. Senede karşı senetle ispat kuralının istisnası,
birinci derecedeki akrabalar ve evlilik süresince eşler arasındaki veya
ticari geleneğe göre senet alınması gerekmeyen işlemler hakkındadır.
Senedin geçerli olması için, yukarıda imza bölümünde belirttiğimiz bazı
istisnalar hariç, mutlaka elyazısı ile imzalanmış bulunması gerekir. İmza,
atan kişinin kimliğini açıkladığı gibi, kişinin senette açıkladığı
irade ile bağlı olma isteğini de ortaya koyar. Belirttiğimiz gibi,
hukukumuzda imzanın elyazısı ile atılması kural olarak zorunludur. Şu anki
hukuk kurallarına göre dijital imza ile imzalanmış yahut kabul beyanı olan
bilgisayar çıktısı senet sayılmayacak, dolayısıyla kesin delil niteliği
taşımayacaktır.[6]
Bu noktada, mevcut düzenlememizde sözleşmeler ve diğer işlemler açısından
tarafların icap ve kabul şeklindeki iradelerinin ispatı ve bu yolla sözleşmenin
kurulup kurulamadığı açısından olayın taraflarının yazdığı bilgileri
ve yazıları içeren bilgisayar çıktılarının ispat hukuku bakımından
niteliği tartışabilir. Hukukumuzda yukarıda saydığımız kesin delillerin
yanı sıra dört adet de takdiri deliller kabul edilmektedir. Bunlar tanık, bilirkişi, keşif ve özel hüküm sebepleri’dir. HUMK 367.maddede belirtilen özel hüküm
sebepleri, hakimin takdir hakkına sahip olduğu, ispat kabiliyeti bulunup
bulunmadığı hakim tarafından belirlenecek delil grubudur. Kanunda ismen
zikredilmemekle birlikte delil niteliğine sahip olduğu düşünülen herşey
özel hüküm sebepleri grubunda değerlendirilebilir. Bilgisayar ortamında
saklanan veriler ve alınan çıktılar da bu bağlamda düşünülebilir
ve dolayısıyla sözlü sözleşmelerin kurulduğu yönünde takdiri delil
niteliğini taşır. Bilgisayar çıktılarını diğer takdiri delillere olduğu
gibi, hakim kendi vicdani kanaatine göre değerlendirecektir. [7]
Önceki bölümlerde de Yargıtay’ın bazı durumlarda bilgisayar çıktılarını
delil olarak kabul ettiğini hatırlatalım. Yine sözlü sözleşmelerin kurulması yönünde
iradelerin oluşup oluşmadığı konusunda bilgisayar çıktıları üzerinde
keşif yapıp, bir bilirkişiye incelettirilip, elde edeceği bilirkişi
raporunu kullanarak, hakim, kanaatini güçlendirebilir, bu takdiri delillerin
birkaçını kullanarak lehe ya da aleyhe karar verebilir diye düşünmekteyiz. İspat konusunda pratik olarak sorunları çözecek
bir yol olarak delil sözleşmesi yapmak önerilebilir. Eğer alıcı ile satıcı
arasında alışverişten önce bir biçimde veya genel olarak bir delil sözleşmesi
yapılmışsa ve burada bilgisayar kayıtlarının delil olarak kullanılacağı
kabul edilmişse, kabul edildiği bağlayıcılıkta bazen yegane delil olarak
bunlar mahkemelerde kullanılır ve sorun çözülmüş olur. Benzer sorun, internet alışverişlerinden
kaynaklanan alacaklar için söz konusudur. Bu alacaklar için, elde İcra İflas
Kanunu’nun 68. maddesinde belirtilen imzası borçlu tarafından kabul edilen
veya noter tarafından tasdik edilen yahut resmi makamlarda düzenlenmiş bir
senet veya sözleşmeye dayanılarak icra işlemine başlanırsa, karşı taraf
böyle bir borcu olmadığını ispatlamak için aynı niteliğe sahip bir belge
ortaya koyamazsa, itiraz etse bile bu itiraz kaldırılır ve alacak itiraz
edildiği için ceza olarak yüzde kırka kadar varan icra inkar tazminatı ile
birlikte tahsil edilir. Ama eğer elde yukarıdaki belgelerden biri olmayan
bilgisayar çıktısı varsa bunlar icraya konulduklarında basit bir itiraz ile
durur. Bu sefer mahkemelerde taraflar arasında İİK 68. madde kapsamında
belge olmadığından sözleşme kurulma ilişkisini kolayca ispatlayıp yüzde
yüz lehe bir karar çıkarmak kolay olmaz. HUMK'nda yer alan ispat sisteminin
yanında ticari işlerde ispat konusu ayrı bir öneme sahip bulunmaktadır.
Ticari işlerden doğan ticari davalarda deliller ve bunların gösterilmesi
TTK.4. madde hükmü uyarınca HUMK hükümlerine bağlı bulunmaktadır. Buna
karşılık ticari işlemlerin tanıkla ispat edilebilmesi olanağı, başka bir
deyişle HUMK madde 293/4'de ifade edilen ticari gelenek şeklindeki halin icabına
ve iki tarafın durumlarına nazaran senede bağlanması teamül olmayan
muamelelerin tanıkla ispat edilebileceği kuralların uygulama alanı ticari işlemlerde
daha geniş yer tutmaktadır.Senetle (kesin delille) ispat zorunluluğu
konusunda HUMK 288 ve 290’ıncı maddeleri ticari işlerde de uygulama alanı
bulmakta, değeri kırk milyon liranın üzerindeki işlemlerin senetle ispatı
zorunlu olmaktadır. Diğer taraftan, bir ticari işletmede
tutulan kayıtların en önemlisi ticari defterlerdir. TTK ve Vergi Usul
Kanunu’nda tacirler için ticari defter tutma yükümlülüğü getirilmiştir.
TTK’nun madde 82 hükmü uyarınca ticari işlerden dolayı tacirler arasında
çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterler kesin delil olarak kabul
edilmektedir. Ticari defterlerin sahibi lehine delil teşkil edebilmesi için
uyuşmazlığın ticaret işlerinden dolayı tacirler arasında doğmuş olması,
defterlerin kanuna uygun olarak tutulmuş olması, bütün defterlerdeki kayıtların
birbirini doğrulaması gerekmektedir. Tacirler ayrıca ticari işletmesiyle
ilgili olarak aldığı, verdiği ve gönderdiği belgeleri TTK 66/II. ile Vergi
Usul Kanunu 241ve 242 maddeleri hükümleri uyarınca düzenli olarak saklamakla
yükümlüdürler. Ticari defterlere kaydedilecek işlemlerin bir belgeye
dayanması ve TTK 69/I. madde hükmüne göre belgelerin 10 yıl saklanması bu
belgelerin önemini arttırmaktadır. VUK 253. maddede ise belgelerin saklanma süresi
5 yıl olarak öngörülmüştür. Bu alandaki bir başka sorun da
yabancı ülkelerde resmi belge olarak kabul edilen bir elektronik kaydın ülkemizde
de aynı nitelikte kabul edilip edilmeyeceği ve Noterlik Kanunu’na göre
durumun açıklığa kavuşturulmasıdır. Yabancı bir ülkede noterde onaylanmış
bilgisayar kayıtları ülkemizde de aynı nitelikte kabul edilebilmesi için
onaylanması konusunun , onay makamlarının kuruluş ve görevlerine ilişkin düzenlemelerin
yapılması çerçevesinde değerlendirilmesinin yerinde olacağı düşünülmektedir.
Çünkü, evraka dayalı işlemlerde, metnin altındaki imzanın onaylanması işlemi
1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 90/I maddesi uyarınca kamu hizmeti gören ve
hizmet yönünden Devlete bağlı olan, mali yönden bağımsız, kendine özgü
statüsü olan Noterler tarafından yapılmaktadır. Noterlik Kanununun 195.
maddesi gereğince, özel kanun hükümleri saklı kalmak üzere, yabancı ülkelerde
usulüne uygun olarak yapılan noterlik işlemlerinin altındaki o ülkenin
yetkili merciinin imza ve mührünün Türk Konsolosluğu tarafından onaylanması
gerekmektedir. HUMK'nun 296. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi gereğince
de, yabancı ülkelerde usulüne uygun olarak yetkili makamlar tarafından düzenlenen
veya tasdik edilen belgelerin Türkiye'de resmi senet niteliğini kazanabilmesi
ve ispat aracı olarak kullanılabilmesi, bu belgelerin, ilgili ülkedeki Türk
Konsolosu tarafından o ülkenin yürürlükteki kanunlarına uygun olduğunun
onaylanmasını gerektirmektedir. 3028 sayılı Kanunla onaylanarak iç
hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olan “Yabancı Resmi Belgelerin
Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Hakkındaki Milletlerarası Sözleşme”
ile bu kurala bir istisna getirilmiştir. Sözleşmenin 2'nci maddesi ile yabancı
noter senedinin resmi senet olarak kullanılacağı ülkede, belgenin düzenlendiği
devletin yetkili makamı tarafından belge üzerine bir onay şerhi verilmesi öngörülmüştür.
Diğer yandan, belgenin kullanılacağı ülkenin tek taraflı bir düzenlemeyle
ya da belgenin düzenlendiği ülke ile yapacağı bir anlaşmayla, resmi
belgelere onay verme zorunluluğunu tamamen ortadan kaldırabilme yetkisine
sahip olduğu belirtilmiştir.[8] Bu kurallar sonucu, yabancı bir ülkedeki
bilgisayar çıktıları ile elektronik imza içeren belgeler gerekli onayları
taşıyorsa bizim kanunlarımıza göre, bunlar noterce onaylı diğer
belgelerin ispat ve işlem gücüne sahip olacaktır. Bu ise elektronik alışverişi
ispatlanabilir hale getiren ve getirecek çok önemli bir gelişmedir. [1]
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu,
Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. [2]
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu,
Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. [3]
Şebnem Akipek, Özel Hukuk ve İnternet,İnet Tr 99 Kasım 1999
Hukuk Konferansı Tebliği [4]
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu,
Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. [5] Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu, Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. [6]
Şebnem Akipek, Özel Hukuk ve İnternet,İnet Tr 99 Kasım 1999 Hukuk
Konferansı Tebliği [7]
Şebnem Akipek, Özel Hukuk ve İnternet,İnet Tr 99 Kasım 1999
Hukuk Konferansı Tebliği [8]
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Elektronik Ticaret koordinasyon Kurulu,
Elektronik Ticaret Hukuk çalışma Grubu Raporundan alınmıştır.
|
|