ANASAYFA
Edebice Yazılar  

Hikaye Nedir Nasıl Yazılır

Eski dilde ‘hikaye’ yeni dilde ‘öykü’ olarak adlandırılır. Ben kadim ‘hikaye’ ismini kullanmayı tercih ediyorum, modern anlamda ‘öykü, öykünmekten’ geldiği için bu kelime bana sıcak gelmiyor…
Romana oranla daha kısa bir yapıda olan hikâye, gerçek ya da gerçeğe yakın olayların aktarıldığı bir metin türüdür. hikâye bir kişi başından geçenleri anlatabildiği gibi, gerçeğe yakın olan olayları da aktarabilir. hikâyede olay örgüsü romana oranla daha yüzeyseldir ve bu yüzden hikayeler daha kısa metinlerdir.
Önemli olan anlatılan olayların gerçek değil gerçekçi olmasıdır.
Hikayenin en vurucu kısmı son cümleleri olmalıdır. Şiirde ilk kıta, hikâye ve romanda ise son cümleler çok daha önemlidir.
Hikâyeye başlamadan önce iyi bir damar yakalamalısınız. Yani yazacağınız hikâyenin konusu okuyucuya çok ilginç gelmelidir. Yazmaya başladığınızda da olayların zincirleme örgüsü önemlidir.
Yazar olayları anlatmamalıdır, adeta okuyucuya yaşatmalıdır.
Mesela, ‘Ali sevindi, Ayşe üzüldü…’ değil, ‘Ali yüz mimiklerini yumuşattı, Ayşe’nin kaşları yay gibi gerildi…’ demelidir. Yazıda sıradan anlatı değil, bir hareket, aksiyon, heyecan olmalıdır.
Hikaye yazmak çok zordur aslında; eğer kuralında yazılmazsa ya deneme olur ya da roman…
Hikaye; kısa, orta ve uzun hacimli olabilir. Kısa hikâyeler genellikle bir sayfanın altında olur. Bunu ‘Küçürek hikaye’ ile karıştırmamak lazım, ona ayrıca değineceğiz. Orta hacimdeki hikâye birkaç sayfadan ibaret normal hikâyelerdir. Büyük hacimli hikâyeler ise köy hikâyesi dediğimiz on, on beş sayfadan oluşur…
Hikaye ve roman yazmanın pratik birkaç yolu vardır; Serim Düğüm Çözüm. Tıpkı Kompozisyon yazma kuralı gibi.
Bir diğeri ise; 5N1K kuralını da uygulayabilirsiniz…
Güçlü hikayede kurgu, tasvir, özgün anlatım ve akıcılık çok önemlidir.


Ancak Edebi anlamda tekniği ise aşağıdaki gibi yazılır:
Klasik hikaye yazma tekniği Edebiyata göre şöyledir:
Hikâyeler genellikle insanı merkeze alan edebî metinlerdir. Bütün hikâyelerde, olay veya durumları aktaran bir anlatıcı yer alır ve bu anlatıcı belli bir bakış açısıyla ayrıntıları okura aktarır. Hikâyelerde hayatın belli bir kesiti ele alınır ve olayların içindeki kişiler belirgin özellikleriyle sunulurlar. Bu tür edebî metinlerde olaylar belirli bir zaman ve mekânda gerçekleşir. Zaman ve mekâna ilişkin öğeler, hikâyedeki olayların akışını veya kişilerin özelliklerini doğrudan etkilemektedir. Tarih içindeki örneklerle karşılaştırıldığında, günümüzde hikâyelerin giderek kısaldığı ancak anlatım bakımından yoğun bir yapıya kavuştuğu görülmektedir.
Hikâye hem dünya hem de Türk edebiyatında köklü bir geleneği olan bir türdür. Dünya edebiyatında Boccacio‘nun (Bokasyo), “Decameron (Dekameron) adlı hikâyeleri bu türün ilk modern örnekleri kabul edilir.
Modern anlamda hikâyenin Türk edebiyatında görülmesi Tanzimat Dönemi’ne rastlar. Ahmet Mithat Efendi‘nin “Letaif-i Rivâyat” adlı eseri ile Samipaşazâde Sezai‘nin “Küçük Şeyler” adlı eserleri bu türün Tanzimat Dönemi’ndeki en önemli örnekleridir. Halit Ziya Uşaklıgil‘in hikâyeleri ile hemen arkasından Ömer Seyfettin yazdığı hikâyeler bu türün gelişmesini sağlar. Refik Halit Karay‘ın “Memleket Hikâyeleri“, Sabahattin Âli‘nin “Ses” ile “Kağnı“, Sait Faik‘in “Sarnıç” ile “Semaver” adlı kitapları bu türün nitelikli örneklerindendir. Memduh Şevket EsendalTarık BuğraHaldun TanerOrhan Kemal gibi isimler yazdıkları hikâyelerle bu türün en güzel eserlerini vermişlerdir.

Konu: Hikâyede ele alınan, üzerinde durulan düşünce, durum veya sorun metnin konusunu oluşturur. Konu, somut bir durumu veya sorunu ifade eder.

Tema: Bir metindeki temel duygu veya kavram “tema” olarak adlandırılır. Temaları ifade eden kavramlar soyuttur. Örneğin yalnızlık, aşk, umut, yaşama sevinci gibi kavramlar bir hikâyede tema olarak işlenebilir. “Bir kişinin şehirde yaşadığı olaylar” gibi bir ifade ise bir metnin konusu olabilir. Dolayısıyla tema daha genel, konu ise daha sınırlandırılmış bir kavramı ifade eder.

Kişiler: Hikâyede yer alan olaylar, genellikle merkezde yer alan kişilerin çevresinde gelişir. Hikâyede kişiler, olay örgüsünde üstlendikleri işlevlere göre önemli hâle gelirler. Kişiler, olay örgüsü içindeki tutum ve davranışları ile bireysel veya toplumsal bazı değerleri temsil eder. Kişileri ve onların olaylar içinde kazandıkları özellikleri belirlemek hikâyeyi anlamakta önemli bir aşamadır.

Olay örgüsü: Olaylar, gündelik hayatta her zaman yaşanabilecek gerçek durumlardır. Olay örgüsü ise kurgusal olayların edebî metinde sıralanışı ile oluşan bir düzenlemedir. Bu bakımdan olay örgüsü, edebî metinlerin kurmaca dünyasının önemli bir parçasıdır.

Çatışma: Hikâyelerde, farklı düşüncelere, özelliklere sahip olmaktan veya hayat tarzından dolayı yaşanan anlaşmazlık durumları “çatışma” terimiyle ifade edilir. 
İlişki-Çelişkiyle olaylar ilerler…
Edebî metinlerde çatışmalar genellikle birbirine zıt kavramlar, değerler çerçevesinde oluşur. Söz gelişi iyi ile kötü, yoksul ile zengin, idealist ile bir amacı olmayan kişiler, kendi özelliklerinden dolayı hikâyelerde karşı karşıya gelirler. Hikâyeler genellikle bu çatışmaların sergilenmesi ve sonuçlanmasını anlatır. Edebî metinlerde kişiler, kendileri, bir başkası veya doğa ile ilgili bir unsurla karşı karşıya gelerek çatışabilir.

Mekân: Hikâyede olayın oluştuğu, geliştiği çevre veya yere “mekân” adı verilir. Edebî metinlerde mekân, genellikle kişilerin psikolojik özelliklerini ortaya çıkarmanın bir aracı olarak kullanılır.

Zaman: Hikâyede olayların yaşandığı; an, saat, gün, mevsim veya yıl gibi ifadeler metnin zaman çerçevesini oluşturur. Hikâyedeki olayların kendine özgü bir zaman çerçevesi vardır ve tercih edilen zaman olayların akışını doğrudan etkiler. Hikâyelerdeki olaylar genellikle çok uzun zaman dilimlerine yayılmaz. Özellikle kısa hikâyede olaylar çok kısa zaman dilimlerinde oluşur ve tamamlanır.

Anlatıcı ve Bakış Açısı: Hikâyede, olay veya durumları aktaran, anlatan kurmaca kişilik “anlatıcı” olarak adlandırılır. Anlatıcı, yazarın dışında yer alan ve yalnızca o hikâyeye özgü olarak kurgulanan bir kişiliktir. Anlatıcının, aktardığı olayla ilgili ayrıntılara hâkimiyeti ve ayrıntıları aktarma biçimi “bakış açısı” olarak ifade edilir. Bakış açısı, metinde seçilen anlatıcıya göre değişir. Hikâye ve romanlarda üç farklı anlatıcı ve onlarla birlikte gelişen üç bakış açısı vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:

Kahraman Anlatıcının Bakış Açısı: Kendisi de olayların içinde yer alan ve olayları aktaran anlatıcı “kahraman anlatıcı” olarak adlandırılır. Bu anlatıcı, hikâyedeki ayrıntıları kendi bakış açısından görür ve yaşadığı, gözlemlediği kadarıyla bilir. Bu bakımdan kahraman anlatıcının bakış açısı ve olaylarla ilgili bilgileri sınırlıdır.

Hâkim (İlahi) Bakış Açısı: Genellikle “yazar anlatıcı”nın olduğu hikâyelerde görülen bir bakış açısıdır. Bu tür metinlerde, anlatıcı olay ve kişilerle ilgili her şeyi bilir. İnsanların iç dünyaları, düşünceleri ve olayların gelişimine dair bütün bilgiler bu bakış açısıyla sunulur ve anlatıcı hikâyenin bütün akışına hâkimdir. Okuduğunuz hikâye bu bakış açısıyla okura sunulmuştur. Bu bakımdan anlatıcı, hikâyedeki kişilerle ilgili bütün ayrıntıları bilmektedir. Söz gelişi şu cümleler, bu bakış açısının en açık örneğini oluşturur: “Adam kitaplarını satmaya karar verdi. Bütün gece yatakta döndü durdu, bir türlü uyku tutmadı. ‘Kitap satmak!’ Müthiş bir gönül rahatsızlığı içinde, gecenin üçünü geçe dalabildi. Sabahleyin uyandığı zaman şakakları zonkluyordu.”

Gözlemci Bakış Açısı: Hikâyedeki olay veya durumların tanığı olan anlatıcının bakış açısıdır. Bu bakış açısının tercih edildiği metinlerde, olayların tarafsız bir gözle yansıtılması söz konusudur. Bu bakış açısında anlatıcı, kişilerin aklından geçenler ve hissettiği şeyler gibi gözlemlenemeyen durumları aktaramaz.

Tasvir: Hikâyede tasvir, okuyucunun göremeyeceği fakat hayal edebileceği bir imgeyi detaylı bir biçimde ona göstermek, sergilemektir. İmgeyi oluşturan öğeler beş grupta toplanmış şekilde bulunmaktadır: Çizgisel, optik, zihinsel, sözlü ve algısal imge. Tasvirde karakterlerin temel özellikle, ayırt edici özellikleri ayrıntılı bir biçimde öne çıkarılmalıdır. Tasvir etmenin diğer adı betimlemektir. Betimleme bir metinde bir canlı veya cansız varlığı anlatarak okuyucunun gözünde canlandırabilmeyi sağlamaktır. Anlatılan nesne veya canlının bütün ayrıntıları okuyucuya aktarılır. Tasvir etmeyi adeta kelimeler aracılığı ile bir tablo oluşturmak olarak da tanımlayabiliriz

Gözden Geçirme
Son olarak, hikaye sanatının tüm inceliklerini yazınıza uyguladınız ve eserinizin taslak çalışması tamamlandıysa şimdi eseri tekrar gözden geçirilmelidir. Elinizde olan taslak romanı baştan itibaren dikkatli bir şekilde incelemeli ve mantıksal hataları, yazım yanlışlarını, anlatım bozukluklarını düzeltmeniz gerekir. Eğer dikkatli bir şekilde hikayenizin kontrolünü yapmazsanız okuyucular tarafından eleştirilmeniz çok güçlü bir ihtimaldir.
yazarmehmetballi@gmail.com
Not:bu yazı izinsiz yayımlanamaz...