Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- De ki:(1) Sığınırım ben,(2) karanlığı yarıp sabâhı ortaya çıkaran Rabbe,(3)
2- Yarattığı şeylerin şerrinden,(4)
3- Karanlığa çöktüğü zaman gecenin şerrinden,(5)
4- Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden,(6)
5- Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.(7)

AÇIKLAMA

1. "Kul(de) " kelimesi, vahiyden bir parçadır. Rasulullah'ın risalet mesajından bir cüzdür. Bunun ilk muhatabı Rasulullah olsa da, her mümin bu kelimenin muhatabıdır.
2. "Sığınma" fiilinde üç unsur vardır. Birincisi, sığınmak isteyen. İkincisi, kendisine sığınılacak kişi. Üçüncüsü, kendisinden sığınılacak şey. "Sığınma"dan murad, korku nedeniyle bir şeyden korunmak için bir başkasına dayanmak, onun himayesine girmek ve ona sarılmaktır. "Sığınan kimse" bir şeyden korktuğu ve ona güç yetiremediği için başkasına sığınma ihtiyacı hisseder. Sığınan kimse, sığındığı kişinin, korktuğu şeye güç yetirdiğine ve kendisini ondan koruyacağına inanır. Sığınmanın bir çeşidi de; tabiat kanunundan, maddi bir şeyden, şahıstan veya kuvvetten meydana gelmiş bir şeye sığınmaktır. Meselâ, düşman saldırısına karşı kaleye sığınmak gibi. Veya kurşuna karşı hendeğe ya da bir duvarın arkasına sığınmak gibi. Veya, güçlü bir zalime karşı bir insana, bir millete ya da bir hükümete sığınmak gibi. Hatta güneşe karşı bir ağaç veya binanın gölgesine sığınmak gibi. Diğer bir sığınma çeşidi de; her tür tehlikeden, maddî, ahlakî veya ruhanî olan zararlardan, fıtrat üstü bir Zât'a sığınmaktır. O Zât tabiat kanunlarının da üstünde hakim olduğu için, insan, his ve idrakı gereği ancak O'na sığınma ihtiyacı duyar.
Bu ikinci tip sığınma, sadece Felak ve Nas surelerinde konu edilmemiş, Kur'an ve Sünnette de nerede kendisinden bahsedilmişse orada kasdedilen de aynı sığınma çeşidi olmuştur. Bu tip sığınmanın Allah'tan başkasına olmaması tevhid akidesinin gereğidir. Müşrikler bu tür sığınmayı Allah'tan başkası için de yapıyorlardı. O dönemde Allah'tan başka, cin, tanrı, ve tanrıçaya da sığınıyorlardı; bugün de sığınmaktadırlar. Maddeperest olanlar da maddi güçlere ve vesilelere sığınırlar. Çünkü onlar fıtrat üstü bir güce inanmazlar. Ama, bir mümin, afet ve belaları defetmeye gücü yetmiyorsa, onlara karşı ancak Allah'a rücu eder ve O'na sığınır. Kur'an müşrikler hakkında şöyle buyurmuştur: "Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı erkeklere sığınırlardı da onların kibir ve azgınlıklarını artırırlardı." (Cin, 6) . Bunun açıklamasını an: 7'de İbni Abbas'ın kavlini naklederek şu şekilde yapmıştık: Arap müşrikleri gece bir vadide konaklamaya mecbur kaldıklarında şöyle derlerdi: "Biz bu vadinin Rabb'ine (yani bu vadinin maliki ve hakimi olan cine) sığınırız." Bunun yanısıra Firavun hakkında da şöyle buyurulmuştur: (Hz. Musa'nın büyük ayetlerini görünce) Kendi gücüne dayanarak kibirlendi." (Zariyet, 39) . Kur'an Allah'a inananların tutumunu ise şöyle beyan eder: "Bir şeyden korktuğunuzda, ister maddi, ister ahlâkî ve ruhanî olsun, bunların şerrinden Allah'a sığının." Mesela Hz. Meryem hakkında şöyle buyurulmuştur: Yalnızken, Allah'ın meleği bir erkek şeklinde çıkagelince (Meryem bu gelenin melek olduğunu bilmiyordu) Meryem O'na şöyle dedi: "Eğer Allah'tan korkuyorsan, senden, Rahman olan Allah'a sığınırım." (Meryem, 18) . Hz. Nuh Allah'a yersiz bir dua ettiğinde Allah (c.c.) O'nu ikaz etmiş ve Hz. Nuh da hemen şöyle demişti: "Allahım, bilmediğim şeyi istemekten Sana sığınırım." (Hud, 47) . Hz. Musa İsrailoğullarına bir inek kesmelerini emrettiğinde Musa'ya şöyle demişlerdi: "Bize şaka mı yapıyorsun? Bunun üzerine Hz. Musa şöyle cevap verdi: "Cahillikten Allah'a sığınırım." (Bakara, 67) .
Aynı konu sahih hadis kitaplarında nakledilen Rasulullah'ın dualarında da mevcuttur. Şimdi bu dualara bakalım:
Hz. Aişe'den Rasulullah'ın yaptığı dualarda şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ım işlediğim ve işlemediğim kötülüklerden sana sığınırım. Eğer yapmadığım bir işten, yapmadığım için bir zarar geldiyse ondan da sana sığınırım. Veya yapmamam gerekirken yaptığım bir işten dolayı sana sığınırım." (Müslim) .
İbn Ömer'den Rasulullah'ın dualarından birinin de şu olduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ım sahip olduğum nimetlerden mahrum olmaktan sana sığınırım. Bana nasip olan bu afiyetin yok olmasından sana sığınırım. Ani gazabından ve hoşnutsuzluğundan sana sığınırım." (Müslim) .
Zeyd b. Erkam'dan Rasulullah'ın şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Faydasız ilimden, korkusuz kalpten, doymayan nefisten ve kabul olmayan duadan sana sığınırım." (Müslim) .
Ebu Hureyre'den, Rasulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ım geceyi kendisi ile geçirmenin en kötü şey olduğu açlıktan sana sığınırım. Hıyanetten de sana sığınırım, çünkü o çirkin bir şeydir." (Ebu Davud) .
Enes'den Rasulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ım, sedef, delilik, cüzzam ve bu gibi diğer hastalıklardan sana sığınırım. (Ebu Davud) .
Kutbe b. Malik'ten Rasulullah'ın şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Allah'ım kötü ahlak, kötü amel ve kötü heveslerden sana sığınırım." (Tirmizi) .
Hz. Aişe'den, Rasulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Allah'ım, ateşin fitnesinden, zenginlik ve fakirliğin şerrinden sana sığınırım."
Şâkal b. Humeyd, Rasulullah'a şöyle söylemiştir: "Ya Rasulallah bana bir dua öğret." Rasulullah buyurdu: "Şöyle de: Kulağın şerrinden, gözün şerrinden, dilin şerrinden, kalbin şerrinden ve şehvetin şerrinden sana sığınırım." (Tirmizi, Ebu Davud) .
Enes, b. Malik Rasulullah'dan şöyle rivayet etmiştir: "Allahım, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, yaşlılıktan, cimrilikten, kabir azabından, hayat ve ölüm fitnesinden (Müslim'in bir rivayetinde şu ilave de vardır.) Borç yükünden ve başkalarının bana galip gelmesinden sana sığınırım." (Buhari ve Müslim) .
Havle b. Mukim Es-Sülemî, Rasulullah'tan şöyle rivayet etmiştir: "Bir kimse bir yerde kamp kurarken, -ben mahlukun şerrinden Allah'a eksiksiz kelimeleri ile sığınıyorum- derse, o kampı terkedene kadar hiçbir şey ona zarar veremez." (Müslim) .
Rasulullah'ın bazı dualarını örnek olarak naklettik. Bu rivayetlerden açıkça anlaşılıyor ki mümin, her tehlike ve şerre karşı sadece Allah'a sığınmalıdır. Allah'tan müstağni olmak ve gönlünü başkasına bağışlamak mümine yakışmaz.
3. Burada "Rabb'ül Felak" kullanılmıştır. "Felak"ın asıl manası "yırtmak"tır. Çoğunluk müfessirlere göre bundan murad, sabahın karanlıkları yırtarak doğmasıdır. Arapça'da "felak'üs subh" günün doğmasını ifade etmek için kullanılır. Kur'an'da Allah (c.c.) için "Falik'ul Esbah" yani 'gece karanlığını yırtarak sabahı getiren' denilmiştir.(Enam, 96) .
"Felak"ın ikinci manası olarak "halak" (doğmak) da söylenmiştir. Çünkü, dünyada herşey meydana gelirken içinde bulunduğu ortamı yırtarak çıkar. Sözgelimi bütün su kaynakları dağları veya toprağı yırtarak açığa çıkar. Gündüz, geceyi yırtarak meydana gelir. Yağmur damlaları bulutları yırtarak yere inerler. Hayvanlar ana rahminden veya yumurtadan aynı şekilde çıkarlar. Hasılı bütün varlıklar bir nevi inşikak ile yokluktan varlığa geçerler. Hatta yeryüzü ve gökler büyük bir patlama sonucu meydana ayrı ayrı gelmişlerdir: "...göklerle yer bitişikti, biz onları ayırdık." (Enbiya, 30) Yani "Felaka" bütün varlıklar için geçerli genel bir kavramdır. Konumuz olan ayeti eğer birinci anlama göre değerlendirirsek anlamı şöyle olur: "Ben, sabahı getirene sığınırım." Eğer diğer anlamı esas alırsak o zaman anlamı şöyle olur: " Bütün canlıların Rabb'ine sağınırım" Burada Allah'ın zat isminin yerine sıfat ismi olan Rabb'in kullanılmasının nedeni; Rabb, yani "terbiye eden", "yetiştiren" sıfatının sığınmak olayına daha çok uygun düşmesidir. "Rabb'ül Felak"tan muradı, "Sabahı meydana getiren Rabb" olarak kabul edersek ayetin anlamı şöyle olur: "Gece karanlığından gündüzün aydınlığına çıkaran Rabb'a sığınırım. O Rabb gece afetinden çıkararak gündüzün afiyetine erdirmiştir." "Rabb'ül Felak"tan muradı, "Rabb'ul Halak" olarak kabul edersek, o zaman ayetin manası şöyle olur: "Bütün varlıkların sahibine sığınırım ki, varlıkların şerrinden korusun."
4. Diğer bir ifadeyle "bütün varlıkların şerrinden O'na sığınırım." Bu cümledeki bazı noktalara dikkat etmelidir:
Birincisi, burada "şerr"in nisbeti Allah'a değil, yarattığı mahlukata yapılmıştır. "Ben Allah'ın yarattığı şerden O'na sığındım" denmemiştir. Şöyle denmiştir: "Yaratıkların şerrinden Allah'a sığınırım." Buradan anlaşılıyor ki Allah (c.c.) hiçbir mahluku şer için yaratmamıştır. Aslında O'nun (c.c) işi hayır ve sulhe dayanır. Fakat mahlukatın içinde bazılarına, yaratılış hikmeti tamamlansın diye bazı özellikler de verilmiştir. Bu nedenle bazı mahlukattan pek çok şer meydana gelir.
İkincisi; aslında ayetteki bu ifadeyle yetinilip, sonraki ayette belli mahlukatın şerri zikredilmeseydi bile, mahlukatın şerri konusunda bu ayet yeterli olurdu. Ama bu genel açıklamadan sonra bazı mahlukun şerri ayrıca zikredilmiştir. Bunun nedeni, zikredilen şeylerden Allah'a sığınmaya, diğer şerlerden sığınmaktan daha çok ihtiyaç olmasıdır.
Üçüncüsü; mahlukatın şerrine karşı sığınmanın en etkili yolu, onları yaratana sığınmaktır. Çünkü Allah, her halükarda mahlukatı üzerinde galiptir ve bizim bilmediğimiz şerleri bilir. Dolayısıyla Allah'a sığınma öyle bir yüce Hakime sığınmaktır ki, O'na karşı hiçbir şeyin gücü yetmez.
O'na (c.c) sığınmakla mahlukunun bildiğimiz ve bilmediğimiz her türlü şerrinden de O'na sığınmış oluruz. Ayrıca, sadece bu dünyanın değil ahiretin şerrinden de O'na sığınmış oluruz.
Dördüncüsü; "şer" kelimesi zarar, noksan, eziyet ve keder için de kullanılır. Bunlara sebep olarak hastalık, açlık, savaşta yara almak, ateşte yanmak, akrebin ısırması veya evladın ölmesinden dolayı üzülmek gibi şerleri birinci kategoride zikredebiliriz. Çünkü bunlar eziyet meydana getirirler. Buna karşılık küfür, şirk, her türlü günah ve zulüm ise ikinci kategoride şerlerdir. Bunlar da aslında zarar ve noksanlık ihtiva ederler, ama birinci kategoridekiler gibi eziyet vermezler. Hatta bazı zamanlar bunlardan lezzet ve fayda bile elde edilebilir. Hâsılı şerre karşı Allah'a sığınmak bu iki tür şerri de kapsar.
5. Genel olarak mahlukatın şerrinden Allah'a sığınmanın zikredilmesinden sonra, bazı özel şeylerden sığınma ayrıca telkin edilmiştir. Ayette "Ğâsıkın iza vekab" ifadesi kullanılmıştır. "Ğâsık"ın lügat manası "karanlık"tır. Mesela Kur'an'ı Kerim'de bir yerde şöyle buyurulmuştur: "Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına (gaseke'l leyl..) " (İsra, 78) "Vekab"ın manası ise dahil olmak ve kaplamaktır. Gece karanlığının şerrinden Allah'a sığınmak özellikle telkin edilmiştir. Çünkü suçlar çoğunlukla gece karanlığında işlenir. Eziyet verici ve zehirli hayvanlar da gece ortaya çıkarlar. Bu sure nazil olduğunda Arabistan'da, anarşi ve korku nedeniyle gece karanlığı çok korkunç bir şeydi. Çünkü çeteler karanlıkta ortaya çıkar ve yerleşim merkezlerini talan ederlerdi. Rasulullah'ın hayatına son vermek isteyenler de katilin kim olduğu bilinmesin diye bu cinayeti gece karanlığında yapmayı planlıyorlardı. Onun için, özellikle gece ortaya çıkan bütün afet ve şerlerden Allah'a sığınılması telkin edilmiştir. Burada gece karanlığının şerrinden, fecri getiren Allah'a sığınılmasındaki incelik kimsenin gözünden kaçmaz.
Bu ayetin tefsirinde bir tereddüt vardır. Hz. Aişe'nin rivayet ettiği müteaddit sahih hadislerde şöyle nakledilmiştir: "Gece gökte Ay çıkmıştı. Rasulullah elimi tutarak Ay'ı işaret etti. Buyurdu ki: "Allah'a sığının-"Gâsikın iza vekab- budur." (Ahmed, Tirmizi, Nesei, İbn Cerir, İbn Münzir, Hakim, İbn Merduye.) Bu hadisin tevili bazılarına göre "iza vekab"ın anlamının "iza hasefe" olarak anlaşılması iledir. Yani Ay'ın tutulması olarak anlaşılabilir. Fakat hiçbir rivayette, Rasulullah aya işaret ettiğinde ayın tutulmuş olduğuna dair bir kayıt yoktur. Ayrıca arapçada "iza vekab" yerine hiçbir zaman "iza hasefe" kullanılmaz.
Bana göre bu hadisin sahih tevili şöyledir: Ay ancak gece çıkar. Gündüz de gökte olduğu halde görünmez. Bunun için Rasulullah'ın sözünün anlamı "Onun (Ay'ın) çıktığı zamandan, yani gece karanlığından Allah'a sığının" şeklindedir. Çünkü Ay'ın aydınlığı saldırganlara karşı direnen kimseye çok fazla yararlı olmaz. Suç işlemeyi hedef alanlara daha çok yararlı olur. Rasulullah konu ile ilgili olarak bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Güneş battıktan sonra şeytanlar her tarafa yayılır. Dolayısıyla karanlık bitinceye kadar çocuklarınızı eve toplayın. Hayvanlarınızı kapatın."
6. Burada "neffâsâti fi'l ukad" ifadesi kullanılmıştır. "Ukad" ukdenin çoğuludur. Anlamı düğümdür. Bir ipi düğümlemekte olduğu gibi. "Nefese"nin anlamı üflemektir. Nefese'nin çoğulu "neffâse"dir. Bunu "allâme" kalıbında anlarsak anlamı "çok üfleyen erkek" olur. Eğer bu kelimeyi müennes (dişi) sigada anlarsak o zaman "çok üfleyen kadınlar" olur. Nefese'nin çoğulu "nüfus ve cemaatler" de olabilir. Çünkü Arapça'da nüfus ve cemaat kelimesinin ikisi de müennestir. Düğüme üflemek kelimesi pekçok müfessire göre sihir için kullanılır. Çünkü sihirbazlar, bir iple düğüm atarak ona üflerler. Bu ayetin anlamı "sihirbazların şerrine karşı fecri getiren Rabb'e sığınırım." şeklindedir. Ayetin bu anlamını şu rivayet de teyid eder: Rasulullah'a sihir yapıldığında Cebrail (a.s) gelerek Muavezeteyn'i okumasını tavsiye etmişti. Muavezeteyn'de bir tek bu cümle sihirle ilgilidir. Ebu Müslim, İsfahani ve Zemahşeri "Neffasâti fi'l ukad"ı başka bir anlamda açıklamışlardır. Onlara göre ayetten murad kadınların kurnazlığı ve hileleridir. Onlar erkeklerin azim, irade ve düşüncelerine etki ederler. Bu etki ayette sihire benzetilmiştir. Çünkü kadına aşık olan bir insanın hali büyülenmiş gibidir. Bu tefsir gerçekten ilginçtir. Ama seleften gelen kabul görmüş tefsire ters düşmektedir. Girişte açıkladığımız bu surelerin nazil olduğu şartlarla da mutabakat sağlanmaz.
Sihir hakkında şu bilinmelidir; Birisini sihirle etki altına almak için şeytandan ve yıldızlardan yardım istenir. Kur'an bu nedenle sihiri küfür saymıştır. "Süleyman küfre gitmedi, fakat o şeytanlar küfre gittiler, o insanlar sihir öğretiyorlar.." (Bakara, 102) Yapılan sihirde şirk olmasa ve küfür kelimesi bulunmasa da sihir haramdır. Rasulullah onu, yedi büyük günahtan biri saymıştır. Bu yedi günah insanın ahiretini mahveden günahlardır. Buhari ve Müslim'den, Rasulullah'ın şöyle dediği Ebu Hureyre'den rivayet edilmiştir: "Mahveden yedi şeyden sakının. Ashab sormuş: Ya Rasulallah onlar nedir? Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere adam öldürmek, faiz yemek, yetimin malını yemek, cihadda düşmandan kaçmak, iffetli bir mümin kadına zina iftirası atmak."
7. "Hased"in anlamı bir şahsın Allah'ın verdiği bir nimet ya da faziletin başkasında da bulunmasından hoşlanmamasıdır. Veya o nimetlerin ondan alınıp kendisine verilmesini ve eğer kendisine verilmediyse başkasına da verilmemesini istemesidir. Hased edenin şerrinden Allah'a sığınmanın manası; hased eden kişinin başkalarında bulunan iyiliği, söz ve fiili ile yoketmeye çalışmasından Allah'a sığınmaktır. Hased eden kişi bu tutumu fiile geçirmediği müddetçe, bundan Allah'a sığınmaya ihtiyaç duyulmaz. Çünkü kalbinde ne olduğu bilinemez. Ama hased fiile döküldüğünde ilk iş Allah'a sığınmak olur. Ayrıca hased edenin şerrinden sığınmak için bazı tedbirler de alınır. Bunlardan birisi, insanın Allah'a tevekkül etmesi ve Allah'ın izni olmadan hiçkimsenin zarar veremeyeceğine inanmasıdır. İkincisi, hased edenin yaptığına sabretmesi ve sabırsız davranarak onun seviyesine inmemesidir. Üçüncüsü, hased eden Allah'tan korkmasa, halktan utanmasa ve hatta çok terbiyesiz davranışta bulunsa da, hased edilenin takvayı elden bırakmamasıdır. Dördüncüsü, kalbinde hased edilene pek yer vermemesi ve fazla düşünmemesidir. Onu fazla düşünmek, ona mağlup olmanın başlangıcı olur. Beşincisi, hased edene karşı kötü muamele yapılmamasıdır. İmkan varsa ona iyilik ve ihsanda bulunmalıdır. Hased edenin kendisine ne gibi kötülükler düşündüğüne aldırmamalıdır. Altıncısı, hasede uğrayanın tevhid akidesine sebat göstermesidir. Çünkü bir insanın kalbinde tevhid kökleşmişse, o hiçbir zaman, hiç kimseden korkmaz.
FELAK SURESİNİN SONU