6- "Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı erkekler, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırlardı."(7)
7- "Ve onlar, sizin de sandığınız gibi Allah'ın hiç kimseyi kesin olarak diriltmeyeceğini sanmışlardı."(8)
8- "Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk."
9- "Oysa gerçekten biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.(9)
10- "Doğrusu bilmiyoruz; yeryüzünde olanlara bir kötülük mü istendi, yoksa Rableri kendileri için (doğru olana iletici) bir hayır mi diledi?"(10)

AÇIKLAMA

7. İbn Abbas'ın beyanına göre, cahiliyye döneminde Araplar, harap bir yerde geceleyin konaklamak istediklerinde "Biz bu vadinin sahibi olan cine sığınırız" diye nida etmekteydiler. Cehalet döneminden buna benzer pekçok rivayet vardır. Örneğin, eğer bedevilerin konaklamakta olduğu yerde su ve bitki biterse o zaman suyun ve yeşilliğin bulunduğu başka bir yer aramaya başlarlar ve bulduklarında hemen topluluğa haber verirlerdi.
Ve topluluk yeni yere daha yerleşmeden önce şöyle söylerdi: "Bu vadinin rabbine sığınırız ki o bizi her türlü afetten korusun." Bunların inancına göre, her harabe yer cinlerin tasarrufu altındadır. O cinlere sığınmazlarsa o cin veya cinler onlara eziyet verecektir. Burada iman eden cinlere şu husus işaret edilmektedir: "Yer yüzünün halifesi insanoğlu Allah'ı bırakarak onlara sığınmaya başladığında onların kibirleri, gururları azmış ve küfre düşmüşler ve onlara daha fazla eziyet etmeye başlayarak sapıklıkta daha cüretkâr olmaya başlamışlardır.
8. Burada "... Allah'ın hiç kimseyi diriltmeyeceğini..." cümlesi kullanılmaktadır. Bunun iki anlamı olabilir. İlki, yukarıda mealde verdiğimiz gibidir. İkincisi, yani Allah, ölümden sonra hiç kimseyi tekrar diriltmeyecektir. Çünkü kelimeler şumüllü olarak kullanılmaktadır. Şu anlama gelebilir; insanlar gibi cinlerde de hem risaleti ve hem de ahireti inkar edenler bulunmaktaydı. Fakat bir ileriki ibareye bakıldığında birinci anlam daha tercihe şayandır. Çünkü bu iman eden cinler kendi kavimlerine "Allah'ın başka bir Rasul göndermeyeceği düşünceniz yanlış çıktı. Gökyüzünün kapılarının üzerimize kapanması gösteriyor ki Allah bir Rasul daha göndermiştir" diyorlardı.
9. Bu sebepten cinler, yeryüzünde ne büyük bir hadise meydana gelmiş ki haberleri korumak için çok sıkı denetim alınmış, bunun tahkikatı içerisindeydiler. "Şimdi artık gökyüzünden haber almaya bir fırsat bulamıyor, her yerden takip edilerek kovuluyoruz" diyorlardı.
10. Bundan anlaşılıyor ki, semada bu gibi olağanüstü denetimler iki sebepten dolayı alınıyordu. Birisi, Allah'ın (c.c) yeryüzüne insanlara göndermeyi kararlaştırdığı azabın gelmekte olduğunu insanlardan dost olduklarına haber vermesinler diyedir. İkincisi, Allah (c.c) yeryüzüne bir Rasul göndermiştir. İşte hem O'nu korumak ve hem de O'na göndermekte olduğu mesajlara şeytanların müdahale etmemesi ve daha Peygamber'e ulaşmadan evvel haberlerinin olmaması için böyle sıkı tedbirler alınmıştı. Bu yüzden cinler semada böyle sıkı tedbirler ve her yönden atılan yıldızlar görmelerinden sonra bu iki hadiseden hangisinin vuku bulduğu konusunda düşünmeye başladılar. Ya Allah aniden bir topluluk üzerine azab indirmiştir veya dünyaya yeni bir Rasul göndermiştir." İşte bunun arayışı içerisindeydik ki bu doğru yolu gösteren hayretengiz kelâmı işittik. O zaman Allah'ın azabı yerine, mahlukata doğru yolu göstermek için bir elçi gönderildiğini anladık." İzah için bkz. el-Hicr dipnot: 9-12; es-Saffat dipnot: 7; el-Mülk dipnot: 11.