16- Gökte olanın(25) sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp-çalkalanmaktadır.
17- Yoksa gökte olanın üzerinize 'taş yağdıran (fırtınalı) bir rüzgâr(26) göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o takdirde benim uyarmam nasılmış bilip-öğreneceksiniz.(27)
18- Andolsun, kendilerinden öncekiler de yalanladı. Fakat beni inkâr (etmelerine karşılık verdiğim azab) nasılmış?(28)
19- Onlar, üstlerinde dizi dizi kanat açıp kapayarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahman (olan Allah') tan başkası (boşlukta) tutmuyor.(29) Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir.(30)
20- Rahmana karşı size yardım edecek olan kimmiş?(31) Şu sizin ordunuz mu? Kâfirler yalnızca bir gurur (kesin bir aldanış) içindedirler.

AÇIKLAMA

25. Bu ifade, Allah'ın gökyüzünde oturduğu anlamına gelemez. Bu ifade, insan Allah'ı düşünürken gökyüzüne baktığı için kullanılmıştır. Nitekim dua edilirken eller havaya doğru kaldırılır. Veyahut kişi, bir musibete uğradığında, tüm ümit ve dayanaklarını yitirdiğinde Allah'a yalvarır ve "bu musibet yukarıdan geldi" diye söylenir. İstisnaî olaylar için, "gökten indi" denir. Yine Allah'ın indirdiği kitaplara "Semavi kitaplar" diyoruz.
Ebu Davud'un Ebu Hüreyre'den naklettiğine göre, bir şahıs zenci bir cariye ile Hz. Peygamber'in (s.a.) huzuruna gelir ve mümin bir köle azad etmesi gerektiğini söyleyerek, yanındaki cariyeyi azad edip edemeyeceğini sorar. Hz. Peygamber (s.a) cariyeye, "Allah nerededir?" diye sorar ve o da parmağı ile gök yüzünü işaret eder. Sonra Hz. Peygamber "Ben kimim" diye sorunca, kadın parmağı ile önce Rasulüllah'a, sonra semaya işaret eder. Yani böyle yapmakla o "sen Allah'ın Rasulüsün" demek ister. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) "Evet, azad edebilirsin, bu müminedir" buyurmuştur. (Benzeri bir hadis, Muvatta, Müslim, Nesei'de de kayıtlıdır.) Hz. Havle binti Salebe hakkında, bir defasında Hz. Ömer, "Bu kadının şikayeti 7 semada işitilmiştir" der. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Mücadele an: 2) Tüm bu anlatılandan İnsanın ne zaman Allah'ı düşünürse fıtraten yere değil, göğe baktığı anlaşılmaktadır. İnsanın yapısındaki bu hakikat dolayısıyla, ayette Allah hakkında "men fis'semai" denilmiştir. Elbette Kur'an'ın burada Allah'ın gökyüzünde mukim olduğu gibi bir düşünceyi ifade etmediği ortadadır. Zira Mülk Suresi'nin başında "O yedi göğü birbiri üzere tabaka tabaka yarattı" ve Bakara Suresi'nde de "Nereye dönerseniz dönün, Allah oradadır" buyurulmuşken, böyle bir istifham nasıl sözkonusu olabilir?
26. Bu ayetle zihinlere yerleştirilemk istenen husus, şudur: "Yeryüzünde beka ve selametiniz Allah'ın lütfuna bağlıdır. Çünkü sizler dünyada kendi gücünüzle yaşamıyorsunuz. Hayatınızın her saniyesi Allah'ın elindedir ve O sizi yaşatmaktadır. Şayet O dilerse, bir işaretiyle zelzele getirir ve yeryüzü sizin için bir anne kucağı iken, kabriniz oluverir. Yine eğer tufan koparacak olursa, oturduğunuz yerler mahvolur."
27. Yani Hz. Peygamber (s.a) Kur'an-ı Kerim vasıtasıyla müşriklere, içinde bulundukları küfür ve şirkten vazgeçmedikleri ve tevhid davetine karşı koymaya devam ettikleri takdirde Allah'ın kendilerine azab göndereceği bildirilmiştir
28. Bu, kendilerine gönderilen peygamberleri yalanladıkları için Allah'ın azabına maruz kalan topluluklara işarettir.
29. Yani uçan her kuşu, havada tutan Allah'tır. Kuşları uçacak şekilde yaratan ve onlara uçma yeteneği veren de O'dur. Tabiat kanunlarını onların havada durabilecekleri biçimde düzenlemiştir. Allah bu düzeni bozacak olsa, onlar hemen yere düşerler.
30. Yani sadece kuşlar değil, kainattaki herşey Allah'ın kontrolü altındadır ve herşeyin sebebini O yaratmıştır. Mahlukatın ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli şeyleri de yaratan Allah'tır.
31. Bu ayet iki şekilde de tercüme edilebilir. Birincisi, "Rahman'a karşı, size hangi ordu yardım edebilir?", Birinci tercüme sonraki cümle ile münasip düşerken, ikinci tercüme de önceki cümle ile münasip düşmektedir.