064 - TEĞABUN SURESİ
GİRİŞ
Adı: Surenin adı 9. ayetinden alınmıştır.
Nüzul Zamanı: Mukatil ve Kelbî'nin bu surenin bir kısmının Mekke'de diğer bir kısmının da Medine'de nazil olduğunu söylemelerine karşılık, İbn Abbas ve Ata bin Yessar ise, 13 ayetin Mekke'de, geri kalan ayetlerin ise, Medine'de nazil olduğunu söylemektedirler. Fakat müfessirlerin çoğu, bu sureyi Medeni olarak nitelemişlerdir. Surenin nüzul zamanını tayin etmemize yarayacak hiçbir ipucu bulunmamasına karşı, muhtevasından onun Medine'nin başlangıç dönemlerinde nazil olduğu anlaşılabilir. Bu bakımdan surenin uslûbu hem Mekki hem de Medeni ayetlerin uslûbuna benzemektedir.
Konu: Bu surenin konusu, iman ve itaat etmeye çağrı ve güzel ahlâkın esasları ile ilgilidir. İlk dört ayette tüm insanlara seslenilirken, 5. ayetten 10. ayete kadar Kur'an'ın davetini reddeden kimselere, buradan surenin sonuna kadar da İslâm'ı kabul edenlere seslenilmiştir.
Tüm insanlara hitap edilirken, birkaç cümleyle şu 4 temel hakikat anlatılmıştır.
a) İçinde yaşamakta olduğunuz bu kainat sahipsiz değildir. Onun yaratıcısı ve idare edeni Mutlak Kadir olan Allah'tır. O'nun her tür noksanlıktan münezzeh olduğuna, kainattaki her zerre şehadet etmektedir.
b) Bu kainat amaçsız yaratılmamıştır, bilakis onun varlığı bir hikmete dayanmaktadır. Bu kainatın bir eğlence için yaratılmış olduğu ve böylece son bulacağı şeklindeki bir yanlış zanna sakın kapılmayın.
c) Allah sizleri en güzel şekilde yaratmış, küfür ve imanı seçmede serbest bırakmıştır. Elbette bu, maksatsız yapılmamıştır. Küfrü veya imanı seçtiğinizde sonuç farklı olacaktır. Allah size bu seçme hürriyetini vermek suretiyle bu hürriyeti nasıl kullanacağınızı, hakkı mı, batılı mı seçeceğinizi denemektedir.
d) Sizler, başıboş ve sorumsuz bırakıldığınızı zannetmeyin. En sonunda Allah'a dönecek ve o herşeyi Bilen'in huzuruna geleceksiniz. Hiçbir şeyiniz O'ndan gizli değildir. O sizin niyet ve hayallerinizi dahi bilir.
Kainat ve insan hakkında bu 4 temel hakikat beyan edildikten sonra, hitap, kafirlere çevrilmiştir. Onların dikkati insanlık tarihi üzerine çekilerek, dünyaya gelip, yükselen ve sonunda helak olan toplumlara değinilmiştir. İnsan aklı bu vakıayı nasıl açıklamaya çalışırsa çalışsın, Allah Teâlâ bunun iki temel nedene dayandığını beyan eder.
a) O toplumlara peygamberler gönderilmiş ve peygamberler onları doğru yola davet etmelerine rağmen, onlar bu daveti reddetmişlerdir. Bu inatçılıkları neticesinde, Allah onları kendi başlarına bırakmış ve onlar da kendi felsefelerine dayanarak bir dalâletten, diğerine sürüklenip durmuşlardır.
b) O toplumlar, hayatın dünyaya mahsus olduğunu ve hesap verecekleri başka bir dünyanın olmadığını sanarak, ahiret inancını reddetmişlerdir. Bu düşünceleri nedeniyle, tüm hayatları fesad olmuş ve dünyayı ancak Allah'ın, azabıyla temizleyebileceği bir pislikle doldurmuşlardır.
İnsanlık tarihindeki bu iki temel gerçeğin beyan edilmesi sonrasında kafirler, "Şayet sizler de kendi akibetinizin, önceki toplumlar gibi olmasını istemiyorsanız, Allah'ın 'Kur'an' olarak peygamberine inzal ettiği yol göstericiye tabi olun" denilerek uyarılmışlardır. Ayrıca önceki ve sonrakilerin bir araya toplanarak, herkesin yaptıklarının ortaya döküleceği o günün mutlaka geleceği konusunda da ikaz edilmişlerdir. Herkesin gelecekteki hayatı, dünyada yaptıkları dikkate alınarak takdir edilecektir. İman edip salih amel işleyenler ebedi Cennet hayatına hak kazanırlarken, inkar edip fesad işleyenler daimi Cehennem azabına müstehak olacaklardır.
Bu bölümden sonra, iman edenlere seslenilerek bazı talimatlar verilmiştir.
a) Dünyada hiçbir musibet Allah'ın izni olmaksızın insanın başına gelemez. Kötü şartlarda müminler sabırlı olmalı, sebat göstermelidirler. Allah sabredenleri kendi yoluna iletecektir. Bir kimse korku nedeniyle imanından dönse bile, Allah'ın izni olmaksızın kendine gelen musibetten kurtulamaz. Üstelik o kimse kendisini en büyük musibete sokmuş olur. En büyük musibet ise, Allah'ın hidayetinden mahrum olmaktan başka bir şey değildir.
b) Mümin iman etmekle herşeyin bittiğini sanmamalıdır. İman edildikten sonra Allah'a ve Rasulü'ne de itaat edilmesi gerekir. Allah'a itaatten yüz çeviren kimse, gelecek zararla ilgili tüm sorumluluğu üstüne almış demektir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) , hakkı tebliğ ettikten sonra sorumluluğu o kimseye vermiştir.
c) Mümin kimse, sadece kendisine ve bir başkasının gücüne itimat etmez. O yalnızca Allah'a güvenir.
d) Bir mümin için mal, evlat, eş önemli birer imtihan sebebidirler. Çünkü bir mümini iman ve itaatten çoğunlukla bunlar alıkoyar. Bu bakımdan onlar, doğrudan veya dolaylı bunların kendilerini imandan ayırmaması için hassas olmaları gerektiği konusunda uyarılmışlardır. Yine müminler nefislerini mala tapma fitnesinden koruyabilmek için mallarını Allah yolunda sarf etmelidirler.
e) Her insan, gücü nisbetinde sorumluluk taşır. Allah hiçbir insandan gücü üstünde bir işi gerçekleştirmesini istemez. Ancak müminler, güçleri yettiğinde Allah korkusu içinde yaşamaya, söz, davranış ve münasebetlerinde, zaafları dolayısıyla Allah'ın hududunu çiğnememeye gayret göstermelidirler.