14- Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır.(25) Bu, gerçekten onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.
15- Kendilerinden önce yakın geçmişte olanların durumu gibi; onlar, yaptıklarının sonucunu tadmışlardır.(26) Onlar için acı bir azab vardır.
16- Şeytanın da durumu gibi;(27) çünkü insana "Küfret" dedi, o da küfre sapınca: "Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" dedi.
17- Sonunda onların akibetleri, şüphesiz ateşin içinde ikisinin de ebedi olarak kalıcı olmalarıdır. İşte zalim olanların cezası budur.(28)

AÇIKLAMA

25. Burada münafıkların ikinci zaafları beyan edilmiştir. Onların birinci zaafları, Allah yerine başkalarından korkmaları ve müminler gibi hakkında bir fedakarlık yapabilecekleri ulvi bir gayeye sahib olmayışlarıdır. İkinci zaafları, münafıkları bir araya getirecek ve onları disiplinli topluluk yapacak müsbet bir düşünceye sahib olmamalarıdır. Onları bir araya getiren, Hz. Muhammed'e (s.a) karşı besledikleri hasetten başka birşey değildir. Bu hased dolayısıyla Medine civarındaki İslâm düşmanları ile irtibat kurmuş ve tüm İslâm düşmanları bir araya gelerek Hz. Peygamber'in (s.a.) önderliğindeki Muhacirin ve Ensarın iktidarını yok etmek istemişlerdir. Onlar bu yüzden bir araya gelmişlerdir. Yoksa onları birleştirecek başka bir şey bulunmamaktadır. Her biri liderlik sevdasındadır ve birbirlerine karşı samimi değillerdir. Öyle ki içlerinde buğz ve haset ateşi yanmaktadır ve fırsatını bulsalar birbirlerinin kökünü kazırlar.
Böylece Allah Teâlâ, Benu Nadir ile yapılan savaş öncesinde Müslümanlara münafıkların durumunu açıklayarak, onların bir tehlike teşkil etmediğini bildirmiştir. "Bu bakımdan sizler Benu Nadir'i kuşattığınızda münafıkların ileri gelenlerinden iki bin askerin size arkadan saldıracağı ve Benu Kurayza ile Benu Gatafan'ın size karşı savaşacağı haberlerinin birer blöf olduğunu anlarsınız."
26. Bu, küçük bir cemaat olan Müslümanlar karşısında zaafları dolayısıyla bozguna uğrayan Kureyş kafirleriyle, Benu Kaynuka Yahudilerine işaret etmektedir.
27. Yani, bu münafıklar, şeytanın insanlara yaptığını Yahudilere yapmaktadırlar. "Bugün siz Müslümanlara karşı savaşın, biz sizinleyiz" diyorlar ama vakit gelince onlara sırt çevirecek ve başlarına ne geldiğini sormayacaklardır. Şeytan da aynı şekilde kafirleri aldatır. Tıpkı Kureyş kafirlerine Bedir Savaşı'nda, "Bugün Müslümanlar size karşı koyamaz" diyerek onları şişirdiği gibi şeytan "Bugün insanlardan sizi yenecek kimse yoktur, ben de sizin yanınızdayım" (Enfal: 48) demişti ama, iki ordu yüzyüze geldiğinde şeytan kaçarak, "Ben sizden uzağım. Ben sizin görmediğinizi görüyorum. Ben Allah'tan korkarım, zira Allah'ın cezası çetindir." (Enfal: 48) demişti.
28. Münafıkları tenkit ederken aynı zamanda onların vicdanlarını uyandırmak için nasihatte bulunmak Kur'an'ın bir üslübudur. Böylelikle, kendilerinin, içinde bulunduğu durumdan utanmaları ve kendilerini nefislerine kölelik yapmaktan kurtarıp, Allah'a itaat etmeleri istenmiştir. Kur'an'ın bu bölümü, bu üslubun güzel bir örneğidir.