13- Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden ürküntü mü duydunuz? Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'a ve O'nun Resulüne itaat edin Allah, yapmakta oldularınızdan haberdar olandır.(30)
14- Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi(31) veli (dost ve müttefik) edinmekte olanları görmedin mi? Onlar, ne sizdendirler, ne de onlardan. (32) Kendileri de (açıkça gerçeği) bildikleri halde, yalan üzere yemin etmektedirler.(33)
15- Allah, onlara şiddetli bir azab hazırlamıştır. Doğrusu onların yapmakta oldukları ne kötüdür.
16- Onlar, yeminlerini bir siper edindiler, böylece Allah'ın yolundan alıkoydular.(34) Artık onlar için alçaltıcı bir azab vardır.
17- Ne malları, ne çocukları onlara Allah'a karşı hiç bir şeyle bir yarar sağlayamaz. Onlar, ateşin halkıdır, içinde ebedi olarak kalıcıdırlar.
18- Onların tümünü Allah'ın dirilteceği gün, sizlere yemin ettikleri gibi O'na da yemin edeceklerdir(35) ve kendilerinden bir şey üzerine olduklarını sanacaklardır. Dikkat edin; gerçekten onlar, yalan söyleyenlerin ta kendileridir.
19- Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle de onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.

AÇIKLAMA

30. Bu emir, önceki emrin nazil olmasından çok kısa bir zaman sonra nazil olmuş ve bu emirle sadaka şartı yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak bu emrin ne kadar bir zaman yürürlükte kaldığı hususunda ihtilaf vardır. Katade, bir günden az bir zaman sonra yürürlükten kaldırıldığını söylerken, Mukatil bin Hayyan, bu müddetin (ki en fazla müddet bildiren rivayettir) 10 gün olduğunu söyler.
31. Bu atıf, Medine'de münafıkların kendileriyle dost oldukları Yahudilere yapılmıştır.
32. Yani, münafıkların müminlerle ve Yahudilerle aralarında olan ilişkileri, samimiyete dayanmıyordu. Onlar, çıkarları dolayısıyla bu her iki toplulukla da ilişkilerini devam ettiriyorlardı.
33. Yani, onlar iman ettiklerine, Rasulüllah'ın lider ve rehber olduğuna inandıklarına ve Müslümanlara sadık davrandıklarına yemin ediyorlardı.
34. Bu ifade şu anlama gelir: "Onlar hem bir taraftan "Biz İslâm'a ve Müslümanlara sadık bir şekilde bağlıyız" diyerek kendilerini Müslümanların suçlamalarından koruyorlar, hem de diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a) ve Müslümanlar aleyhinde söylenti ve şüpheler yayarak, başkalarının İslâm'ı seçmesine engel olmaya çalışıyorlardı. Ki böylece, henüz Müslüman olmayan kimseler, "Müslümanlar böyle konuşuyorlarsa, muhakkak bu işte bir şey vardır" diyerek tereddüte düşsünler.
35. Yani, bunlar, sadece bu dünyada yalan yeminler etmekle yetinmeyecek, ahirette Allah'ın huzurunda da yalan yere yemin edeceklerdir.