20- Sur'a da üfürülmüştür.(24) İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
21- (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid(25) ile gelmiştir.
22- "Andolsun, sen bundan bir gaflet içindeydin; işte biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün oldukça keskindir."(26)
23- Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey."(27)
24- (Allah şöyle buyurur) Cehenneme atın(28) son derece inatçı olan her nankör (kâfir) ü(29)
25- Hayra engel olan(30) saldırgan(31) şüpheciyi;(32)

AÇIKLAMA

24. Bundan maksat, sûrun üflenmesidir. O üflenişle bütün ölmüş insanlar tekrar cismani hayata kavuşacak. Ayağa kalkacaktır. (Fazla bilgi için bakınız. En'am an: 47, İbrahim an: 57, Taha an: 78, Hacc an: 1, Yasin an: 46-47, Zümer an: 79.)
25. Büyük ihtimalle bundan maksat; dünyada o kişinin söz ve hareketlerini tesbit edip yazmakla görevli iki melektir. Kıyamet günü sûrun sesi yükselir yükselmez her insan mezarından kalkınca derhal o iki melek gelerek o kişiyi kendi hükmü altına alacak, biri onu Allah'ın mahkemesine doğru çekerek götürecek, diğeri de onun amel defterini taşıyacaktır.
26. Yani, "Artık sen iyice görüyorsun ki Allah'ın Peygamberi'nin sana haber verdiği şeylerin hepsi burada mevcuttur."
27. Bazı müfessirler; "arkadaş"dan maksat, 21. ayette "Şahitlik yapan" diye buyrulan melek kastedilmektedir demektedirler. O melek, bu şahsın işte şu amel defteri benim yanımdadır diyecektir. Bazı müfessirler de "arkadaş"tan maksat, "Dünyada o şahısla uyumluluk göstermiş olan şeytandır" demektedirler. O şeytan, kendisini idarem altına alarak cehennem için hazırladığım bu şahıs artık sizin emrinizdedir diye takdim edecek. Fakat konunun akış ve gelişine daha uygun düşen tefsir ve izah, Katade ve İbni Zeyd'den naklolunandır. Onlar diyorlar ki: Arkadaştan murad sürükleyip getirici olan melektir ve o melek ilahi mahkemenin önüne çıkarak "Bana havale edilen bu kişi Hakim-i Mutlak'ın önüne arzolunur" diyecektir.
28. Ayette "Elkiya fi cehennem" (İkiniz onu cehenneme atın) şeklinde geçmektedir. Kelime dizisi kendiliğinden açıklamaktadır ki; bu emir mezardan kalkar kalkmaz suçluyu yakalayıp ilahi adalet huzuruna getiren o iki meleğe verilecektir.
29. Asıl, ayette "Keffar" kelimesi kullanılmıştır. İki manası vardır. Biri çok nankör, diğeri de çok inkarcı, hakikati inkar eden demektir.
30. "Hayır" kelimesi, Arapça'da mal için de kullanılmaktadır, iyilik için de. Birinci mânâ açısından: O, kendi malından hiç kimsenin hakkını vermiyordu. Ne Allah'ın ne de kulların hakkını demektir. İkinci mânâ açısından da: O iyilik yolundan kendi kendini engellemekle kalmıyor, başkalarını da bu yoldan men ediyordu. Dünyada hayr yolunun engeli olmuştu. Bütün gücünü "İyilik hiçbir şekilde yayılmasın" diye harcıyordu.
31. Yani, her işinde ahlak sınırını yıkıp aşan idi. Kendi menfaati, kendi istekleri ve arzuları uğruna herşeyi yapmaya, herşeyi yıkıp geçmeye hazırdı. Haram yolla mal biriktirir ve haram yollarda da harcardı. İnsanların haklarına el uzatır, tecavüz ederdi. Ne dili bir ahlak sınırı tanır, ne de eli zulüm ve eziyet etmekten geri kalırdı. İyilik yolunda sadece engeller çıkarmakla kalmaz, daha da ileri giderek, iyiliği benimseyenlere eziyet eder, iyilik için çalışanlara kötülük yapardı.
32. Kelimenin aslı "mürîb" olarak kullanılmıştır. İki mânâsı vardır. Biri şüphe eden,diğeri şüpheye düşüren demektir. Burada ikisi de kastedilmektedir. O bizzat şüpheye düşmüştü, başkalarının kalplerine de şüphe sokuyordu demektir. Onun nazarında Allah, melekler, ahiret, peygamberlik ve vahiy; yani dinin bütün temelleri şüpheli idi. Hak konusunda peygamberler tarafından sunulan her söz, onun kafasında inanılacak cinsten şeyler değildi. O; bu hastalığı Allah'ın diğer kullarına da aşılayıp duruyordu. Kiminle karşılaşırsa onun kalbine, nasıl olursa olsun bir vesvese sokuyordu.