25- Ki onlar, küfrettiler, sizi Mescid-i Haram'dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları) , yerlerine varmaktan alıkoydular. (43) Eğer kendilerini bilmediğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınları, bilgisizlik dolayısıyla onları darmadağın edip de bu yüzden size 'dayanılmaz bir sıkıntı' dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu.) (Durumun böyle olması,) Allah'ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü'minler) , seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak içlerinden küfretmekte olanları acıklı bir azab ile azablandırırdık.(44)

AÇIKLAMA

43. Yani sizlerin Hak Din uğruna başınızı vermeye tam bir ihlas ve feragatle hazır oluşunuzu, neden ve niçin demeden Peygamber'e nasıl itaat ettiğinizi Allah görüyor, kafirlerin aşırılıklarını ve şirretlerini de görüyordu. Bu durumun gerektirdiği davranış, orada tam bu sırada onların başlarının sizin elinizle uçurulması idi. Fakat bununla birlikte ortada bir maslahat vardı. Bundan dolayı Allah sizin elinizi onlara, onların elini de size kaldırtmadı.
44. Allah'ın, Hudeybiye'de savaş fırsatı vermemesinin hikmeti buydu. Bu maslahatın iki yönü vardır. Biri şudur: O zamanlar Mekke-i Mazzama da imanlarını gizleyen -gizlemeyen birçok erkek- kadın müslüman vardı.
Fakat onlar güçsüzlüklerinden dolayı hicret edememişlerdi. Eziyet ve işkenceye maruz kalmışlardı. Böyle bir durumda savaş olsaydı ve müslümanlar kafirleri kovalayarak Mekke'ye girselerdi, kafirlerle birlikte bu müslümanları da tanınmadıklarından dolayı öldürebilirler, durumun farkına vardıklarında da bu durumdan acı ve üzüntü duyarlardı. Ayrıca müşrik Arablara da "Bu insanlar savaşta kendi din kardeşlerini bile öldürmekten çekinmiyorlar" deme fırsatı verilmiş olurdu. Bu bakımdan Allah, bu çaresiz müslümanlara merhamet edip ayrıca Sahabe-i Kiramı üzüntü ve lekelenmekten kurtarmak niyetiyle bu olayda savaşa fırsat vermedi.
Bu maslahatın ikinci yönü de şudur: Allah, Kureyş'in yenilerek Mekke'nin fethedilmesinin böyle kanlı bir savaş sonucu olmasını istemiyordu. Belki de onun bu arzusu iki sene içerisinde onların her yandan çembere alınması yoluyla çaresiz ve güçsüz hale getirilerek hiç bir eziyete lüzum kalmadan mağlup olmalarına ve daha sonra Kureyş kabilesinin topyekun İslam'ı kabul edip Allah'ın rahmetine nail olmalarına zemin hazırlamak idi. Nitekim Mekke'nin fethi hadisesinde böyle olmuştur. Burada şu fikri tartışma ortaya çıkmaktadır:
Eğer kafirlerle aramızda savaş varsa ve bu kafirlerin elinde bir miktar erkek, kadın, çocuk, ihtiyar müslümanlar olup da bunları önlerine siper yaparak ortaya çıkmışlarsa veya saldırılacak kafir şehirlerinde müslümanlar varsa, hatta bizim yok etmemiz gereken bir savaş aracının bulunduğu bir noktada müslümanlar tutuluyor olsalar, bu durumda biz onlara ateş edip bombardımana tutabilir miyiz? Müctehid ve fakihlerin bu soruya verdikleri cevaplar şunlardır:
İmam Malik der ki; bu durumda ateş edilmemeli, bombardıman yapılmamalıdır. Bu görüşüne de bu ayeti delil getirmektedir. Onun demesi şudur: Allah müslümanları kurtarmak için Hudeybiye'de savaşa mani olmuştur. (Ahkamü'l-Kur'an, İbn el-Arabi) Fakat gerçekte bu zayıf bir delildir. Ayette böyle bir durumda hücum etmenin caiz olmayıp haram olduğunu belirten hiçbir kelime yoktur. Bu ayetten olsa olsa en fazla, böyle bir durumda müslümanları kurtarmak için saldırmaktan kaçınılabileceği anlamı çıkabilir. Fakat bu yola ancak bu kaçınmadan dolayı kafirlerin müslümanları yenme tehlikesi yoksa veya onlara karşı bizim zafer kazanmamızı sağlayacak imkanlar ortadan kalkmışsa cevaz verilebilir.
İmam Ebu Hanife, İmam Ebu Yusuf, İmam Cafer ve İmam Muhammed böyle bir durumda ateş açmak tamamen caizdir, hatta kafirler müslümanların çocuklarını siper yapıp öne dikseler bile onlara ateş açmakta hiçbir sakınca yoktur, demişlerdir. Bu durumda öldürülen müslümanların kanı karşılığında hiçbir keffaret ve diyet müslümanlar üzerine gerekmez. (Ahkâmü'l-Kur'an, Cassas, Kitab es-Siyer, İmam Muhammed; Harp Yapanlardan Suyun Kesilmesi Bölümü)
İmam Süfyan Sevrî de bu durumda ateş açılmasını caiz görmektedir. Fakat o der ki, bu durumda öldürülen müslümanların kanı karşılığında diyet yoktur ancak elbette ki müslümanlar üzerine keffaret vermeleri gerekir. (Ahkâmü'l-Kur'an, Cassas)
İmam Evzâ'i ve Leys b. Sa'd şöyle diyorlar: Kafirler müslümanları siper yapıp öne dikmişlerse onlara ateş açılmamalı, bunun gibi, bir savaş aracı içerisinde bizden esir alınanlar da bulunduğunu biliyorsak bu durumda o savaş aracını tahrip etmemeliyiz. Ama bir düşmanın şehrine hücum ediyorsak, o şehirde müslümanların da bulunduğunu bilsek bile, ateş açmamız caizdir. Çünkü ateş açtığımızda müslümanları vuracağımız kesin değildir. Ve eğer herhangi bir müslüman düşmana açılan ateş sırasında vurulsa bile, bu durum isteyerek olmadığı için bir keffaret gerekmez. (Ahkâmü'l-Kur'an, Cassas)
İmam-ı Şafii'nin mezhebindeki hüküm de şudur: Eğer bu durumda ateş açmak mutlaka gerekli değilse, müslümanları mahvolmaktan kurtarmaya çalışmak seçilecek en iyi yoldur. Her ne kadar böyle bir durumda ateş açmak haram değilse de mutlaka mekruhtur. Ama gerçekten bir mecburiyet varsa ve ateş açılmadığı takdirde savaş açısından kafirler avantajlı, müslümanlar zararlı çıkacaklarsa ateş açmak caizdir. Ama bu durumda dahi müslümanları kurtarmak için bütün imkanlar araştırılıp gayret gösterilmelidir. Buna ek olarak İmam-ı Şafii şunu da söylemektedir, eğer ölüm kalım savaşında kafirler bir müslümanı siper olarak öne sürmüşlerse ve bir müslüman da onu öldürmüşse bu durumda iki husus söz konusudur: 1) Öldüren onun müslüman olduğunu biliyordu 2) Müslüman olduğunu bilmiyordu.
Birinci ihtimalde diyet ve keffaretin ikisi de gereklidir, ikincisinde ise sadece keffaret gereklidir. (Muğnî'l-Muhtac)