9- Ki Allah'a ve Resulüne iman etmeniz, onu savunup-desteklemeniz, onu en içten bir saygıyla-yüceltmeniz ve sabah-akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için.(16)
10- Şüphesiz, sana biat edenler,(17) ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. (18) Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a karşı verdiği ahdine vefa gösterirse,(19) artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.

AÇIKLAMA

16. Bazı müfessirler "Tuazziru" ve "Tuvekkiru" kelimelerinin zamirleri Peygamber'e ve "Tusebbihu" kelimesinin zamiri ise Allah'a gider demişlerdir. Yani onlara göre ayetin manası, "Siz Peygamber'e tabi olun, ona tazim ve saygı gösterin ve Allah'ı sabah-akşam tesbih edin" şeklindedir. Ama hiç bir sebeb ve ilgi yokken aynı yerdeki zamirleri ayrı ayrı yerlere göndermek doğru olmaz zannederim. Nitekim diğer bir grup tefsirci bütün zamirleri Allah'a göndermektedir. Onlara göre ayetin manası: "Siz Allah'a tabi olun, ona ta'zim ve saygı gösterin, onu sabah-akşam tesbih edin" şeklinde olmalıdır.
"Sabah-Akşam" ifadesinden kasıt, sadece sabah ve akşam vakitleri değil her vakit anlamına gelmektedir. Bazen biz "Bu işin şöhreti doğuyu-batıyı tuttu" deriz. Bu sadece doğunun ve batının insanları bunu biliyor demek değildir, bilakis bunun namı, sanı bütün dünyayı tuttu demektir. Yukarıdaki ifade de buna benzer bir anlam taşıyor.
17. Hz. Osman'ın Mekke'de şehid edildiği haberi geldiği sırada Hudeybiye'de Peygamber'in (s.a) Sahabe-i Kiram'dan aldığı biata işaret edilmektedir. Bazı rivayetlere göre bu biat ölüm üzerine verilmişti. Diğer bazı rivayetlere göre ise, savaş meydanından kaçılmayacağına dair söz verilmişti. İlk şekil Hz. Seleme b. Ekva tarafından rivayet edilmiştir. İkincisi ise ibn Ömer, Cabir b. Abdillah ve Muakkil b. Yesar'dan rivayet edilmiştir. İki rivayet de aynı sonucu ihtiva ediyor. Sahabe-i Kiram, Hz. Osman'ın şehid edildiği haberini duyunca: "Eğer bu doğruysa hepimiz burada başımız kesilerek öldürülecek olsak bile Kureyş'den intikam alacağız" diye Hz. Peygamber'in (s.a) eli üzerine biat etmişlerdi. Henüz Hz. Osman'ın şehid olup olmadığı kesin olarak bilinmediği için, Hz. Peygamber (s.a) bir elini Hz. Osman adına, diğer elini de kendi adına kullanarak birbiri üzerine koyarak biat yapmıştı. Bu hareketiyle de mübarek elini Hz. Osman'ın eli yerine kullanarak onu bu biata ortak kılmakla Hz. Osman'a büyük bir şeref payesi vermişti. Hz. Peygamber'in (s.a) onun adına biat yapması, eğer Hz. Osman o anda orada olsaydı mutlaka biat edeceğine tamamen inandığı anlamına gelir.
18. Halkın üzerine biat ettiği el, Peygamber'in (s.a) şahsını ifade eden el değil, Allah'ın elçisine ait bir el idi. Bu biat, Peygamber (s.a) aracılığı ile bizzat Allah'a yapılan bir biattı.
19. Burada çok hoş, ince manalı bir ifade dikkati çekiyor. Arapça'nın genel kuralı sebebiyle buradaki metni "Ahede aleyhillah" okumak gerekir. Fakat bu genel kaideden saparak burada "aleyhullah" okunmaktadır. Meşhur büyük alim Alusî bu istisnayı harekelemeyi iki sebebe dayandırmaktadır.
Birincisi; bu özel yerde O yüce zatın büyüklüğü ve şanının üstünlüğünün açıklanması kastedilmiştir ki, onunla bu ahitleşme icra edilmişti. Bu bakımdan burada "aleyhi yerine "aleyhu" daha uygundur.
İkincisi ise; "aleyhi" kelimesindeki "hi" aslında "hu"nun yerini tutmaktadır. Asıl harekesi de esre değil ötre'dir. Bundan dolayı burada onun asıl harekesini yerinde bırakmak ahde vefanın konusu ile ilgisini daha da artırmaktadır.