11- Küfretmekte olanlar, iman etmekte olanlar için dedi ki: "Eğer O (Kur'an veya iman) hayırlı bir şey olsaydı, ona bizden önce koşup-yetişemezlerdi."(15) Oysa onlar, onunla hidayete ermediklerinden: "Bu, eski bir yalandır" diyecekler.(16)
12- Bundan önce de, bir rehber (imam) ve bir rahmet olarak Musa'nın kitabı var. Bu da, zulmedenleri uyarıp-korkutmak(17) ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere, (kendinden önceki kitapları) doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan bir kitaptır.
13- Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu) ; artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.(18)
14- İşte onlar, cennet halkıdır; yapmakta olduklarına karşılık olmak üzere, içinde ebedi olarak kalıcıdırlar.
15- Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır.(19) Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın) a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde(20) bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda da salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım."

AÇIKLAMA

15. Bu, Kureyş'in ileri gelenlerinin, halkı Rasulullah'tan soğutmak için kullandıkları delillerden biridir. Diyorlardı ki, "Eğer Kur'an hak bir söz olsaydı bunu en önce biz kabul ederdik. Nasıl olur ki, bir kaç tecrübesiz genç ve aşağı sınıftan birkaç köle bunu makul olarak görür de, bizim ileri gelenlerimizden akıllı, dünya görmüş ve tecrübelerine, zekalarına herkesin itibar ettiği kişiler görmez. O halde onun sıradan halkı inandırmak gayreti içerisinde oluşu da bu davette muhakkak bir yanlışlık olduğunu ve bu yüzden de kavmin ileri gelenlerinin bunu kabul etmediğini göstermektedir. O halde siz de ondan uzak durun."
16. Yani, bunlar kendilerini hak ile batıl arasında bir kıstas olarak görmekteler. Zannediyorlardıki eğer kendileri bir şeyi hidayet olarak kabul etmemişlerse, bu demektedir ki bu muhakkak bir dalalettir. Ama buna "Yeni bir yalan" demeye cesaret edemiyorlar. Çünkü bundan evvelki peygamberler de aynı şeyi tatbik etmişlerdi. Onların ellerinde olan bütün semavi kitaplar da aynı hidayeti göstermekteydi. Onun için bunlar da "Eski bir yalan" demekteler. Güya onlara göre onların dışında herkes akılsızdır. Binlerce senedir bu gerçekleri tebliğ eden ve ona inananlar akıldan mahrumdurlar da sadece akıl bunlara kalmıştır.
17. Yani, sapıklıkları dolayısı ile ahlak ve amel bakımından kötülük içerisine düşen, toplumu da türlü zulüm ve haksızlıklarla dolduran ve Allah'tan başkalarına ibadet edenlerin kötü sonuçları hakkında onlara haber ver.
18. İzah için bkz. Fussilet an: 33-35.
19. Yani, bir evlat, hem anasına hem de babasına hizmet etmelidir. Ama ananın hakkı daha önemlidir. Çünkü o evladı için daha fazla ızdırap çeker. Aynı şey az çok farklı rivayetlerle Bahuri, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace, Müsned-i Ahmed ve İmam Buhari'nin Edebül-Müfred'inde rivayet edilen şu hadisten de anlaşılmaktadır: "Birisi Allah Rasulü'ne gelerek "Üzerime en fazla kime hizmet etme hakkı düşer?" diye sordu. Allah Rasulü "Annen" buyurdu. Adam "Sonra kim?" dedi. Allah Rasulü yine "Annen" diye cevapladı. Adam aynı soruyu üçüncü defa sorunca Allah Rasulü bu sefer de "Annen" karşılığını verdi. Dördüncüde "Babana" buyurdu." Allah Rasulü'nün bu cevabı yukarıdaki ayeti tam manasıyla tercüme etmektedir. Burada annenin hakkına işaret edilmiştir. Çünkü, 1) Anne onu meşakkatle karnında taşımış, 2) Meşakkatle onu dünyaya getirmiş ve, 3) Hamilelik ve emzirme süresi otuz ay almıştır.
Bu ayet ile, Lokman Suresi'nin 14. ayeti ve Bakara Suresi'nin 233. ayetlerinden şöyle hukuki bir netice çıkmaktadır. Bir hadisede Hz. Ali, İbn Abbas ve Hz. Osman bununla hüküm vermişlerdi. Hadise şuydu: Hz. Osman'ın hilafeti döneminde bir şahıs Cüheyna kabilesinden bir kadın ile evlenmişti. Evliliklerinden tam altı ay geçmişti ki sapa sağlam bir çocuk doğurdu. Bunun üzerine o şahıs Hz. Osman'a gelerek olayı anlattı. Hz. Osman da kadının zina yapmış olduğu kanaatine vararak recm olunması hükmünü verdi. Hz. Ali'nin bundan haberi olunca hemen Hz. Osman'ın yanına giderek böyle bir hükme nasıl vardığını sordu. Hz. Osman da cevaben "Kadın 6 ay sonra sağlam bir çocuk doğurmuştur, bu açıkça onun zina yaptığının delilidir" deyince Hz. Ali "Hayır" karşılığını vermişti. Sonra Hz. Ali yukarıda adı geçen üç ayeti okudu. Bakara Suresi'nde Allah (c.c) buyuruyor ki "Babaları isterse anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler", Lokman Suresi'nde ise yine buyuruyor ki "... İki sene onu emzirdi..." Ve Ahkaf Suresi'nde (bu sure) buyuruyor ki "... Onun ana karnında taşıması ve sütten kesilmesi otuz ay sürdü... "Ve şimdi eğer otuz aydan iki sene emzirme müddetini çıkarırsak geriye altı ay hamilelik zamanı kalır. Burdan anlaşılıyor ki hamilelik süresi en az altı aydır. Bundan sonra çocuk tam olarak oluşmaktadır. O halde bir kadın tam altı ay sonra bir çocuk dünyaya getirse ona zaniye hükmü verilemez." Hz. Osman bunu duyunca Hz. Ali'ye "Ben bunu hiç düşünmemiştim" diyerek kadını çağırtmış ve daha önce verdiği hükmü değiştirdiğini söylemiştir. Rivayette şu da zikredilmektedir:
Hz. Ali'nin bu istidlalini İbn Abbas da teyid etmiş ve ondan sonra Hz. Osman kendi görüşünden rücu etmişti. (İbn Cerir, Cessas, Ahkamu'l-Kur'an, ve İbn Kesir)
Şimdi bu üç ayetten aşağıdaki hükümleri çıkarabiliriz:
1) Bir kadın evlendikten sonra altı aydan daha öce sağlam (düşük değil) bir çocuk dünyaya getirirse onun hakkında zaniye hükmü verilir ve çocuğun nesebi kocasına intisab ettirilemez.
2) Bir kadın evlendikten altı ay veya daha fazla bir süre sonra sağlam bir çocuk dünyaya getirirse, onun hakkında sadece bu doğuma dayanarak zaniye ithamı yapılamaz, kocasının da onu böyle itham etmeye ve çocuğun nesebini inkar etmeye hakkı yoktur. Çocuğu muhakkak kabul edecektir, kadın da cezalandırılamaz.
3) Emzirme hakkının müddeti de en fazla iki senedir. Bu süreden sonra eğer bir çocuk başka bir kadının sütünü emecek olsa, o kadın onun süt annesi olamaz, kararı verilir. O zaman emzirme hakkında Nisa Suresi 23. ayette beyan edilen hükümler geçerli olmayacaktır. Bu konuda ihtiyaten Ebu Hanife iki sene yerine iki buçuk sene ileri sürerek "Emzirme yakınlığı" gibi nazik bir konuda bir hata yapma ihtimaline karşı tedbir almıştır. Bkz. Lokman an: 23.
Burada şunu da söyleyelim ki; bugünkü tıbbi araştırmalar bir çocuğun anne karnına en az yirmisekiz hafta ihtiyacı olduğunu söylemektedir. Bu süreden sonra artık tam bir insan olarak dünyaya gelebilir. Bu süre altı buçuk aydan biraz fazladır. İslam hukukuna göre takriben yarım ay daha takdir edilmektedir. Böylece bir kadına zina ithamında bulunmak ve bir çocuğu kendi nesebinden mahrum etmek gibi nazik bir mesele dolayısıyla bir hata olmasın diye bir yarım ay daha süre eklenmiştir. Öte yandan hiç bir doktor, hiç bir hakim ve bizzat hamile kalan kadının kendisi ve onu hamile bırakan erkek dahi kesinkes hamileliğin ne zaman başladığını bilemez. Bu yüzden hamileliğin en az süresinden biraz fazla süre tanımak uygundur.
20. Yani, bana öyle bir salih amel uygun gör ki, hem zahiri olarak senin kanununa göre olsun ve hem de gerçek olarak senin indinde makbul olsun. Bir amel dünyada ne kadar çok övgü görse de Allah'ın kanununa muvafık değilse, o zaman dünyadakiler onu ne kadar överlerse övsünler, Allah'ın katında hiçbir karşılığa müstahak olmayacaktır. Öte taraftan bir amel tam manasıyla şeriata uygun düşse ve zahiren hiçbir eksiği olmasa ama onun niyetinde eksiklik, riya, kibir, gösteriş veya dünya menfaati saklı olsa bu sefer de bu amel hüsn-ü kabul görmeyecektir.