6- İnsanlar (bir araya getirilip) haşrolunduğu zaman, (Allah'tan başka taptıkları) onlara düşman kesilirler ve onların (kendilerine) ibadet etmelerini de tanımazlar.(7)
7- Onlara açık belgeler olarak ayetlerimiz okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine gelmiş olan hak için dediler ki: "Bu, apaçık bir büyüdür."(8)

AÇIKLAMA

7. Yani, onlar açık açık "Biz hiç bir zaman onlara bize ibadet edin demedik. Onların bize ibadet ettiklerinden bizim hiçbir ilgimiz yok. Bu sapıklıklarının sorumlusu kendileridir. Dolayısıyla cezalarını da kendileri çeksin, onların bu suçlarında bizim bir payımız yoktur," diyeceklerdir.
8. Mekke'de Kur'an-ı Kerim'in ayetleri okunduğu zaman, bunun bir insan kelamı olmadığını, insan üstü bir şey olduğunu onlar hissediyorlardı. Hiç bir şair, hatip ve en büyük edebiyatçı bile Kur'an'ın emsalsiz fesahat ve belâgatine (büyüleyici uslubuna) , hitabet ve kalpleri etkileyen yüksek muhtevasına yaklaşamazdı bile. En önemlisi, Allah Rasulü'nün kendi kelamı bile Allah tarafından nazil olan kelamla aynı değildir. Allah Rasulü'nü daha çocukluğundan beri çok iyi tanıyan ve onun dilini çok iyi bilen Mekkeliler de, Allah Rasulü'nün kendi sözleri ile Kur'an-ı Kerim'in sözleri arasında çok büyük farklar olduğunu görüyorlardı. Aralarında kırk-elli sene gece gündüz yaşamış olan şahsın birdenbire böyle kendi dilinden tamamıyla farklı bir kelam uydurduğunu kabul etmek zordu. Bu gerçek onların gözleri önünde açıkça görülüyorken onlar küfürlerinde ısrar etmekte kararlı idiler. Bu yüzden, bu aşikar işaretleri görmelerine rağmen değil kabul etmek, üstelik "Bu bir sihirdir" diyorlardı. (Onların Kur'an'ı bir sihir olarak nitelemelerinin açıklamasını daha önce yapmıştık. Bkz. El-Enbiya an: 5, Sâd an: 5)