045 - CASİYE SURESİ
GİRİŞ
Adı: Sure adını, 28. ayette geçen "Casiye" kelimesinden almıştır.
Nüzul Zamanı: Bu surenin nüzul zamanıyla ilgili kesin bir rivayet olmamasına rağmen, muhtevasından, Duhan Suresi'nden kısa bir süre sonra nazil olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu iki surenin muhtevaları birbirlerini tamamlayıcı niteliktedir.
Konu: Bu surede kafirlerin tevhid ve ahiret hakkındaki kuşkuları cevaplandırılmakla birlikte, onlar, Kur'an karşısında takındıkları tavır dolayısıyla ikaz edilmişlerdir.
Sureye tevhid hakkında deliller öne sürülmek suretiyle bir giriş yapılmıştır. Bu konuda insanın yaratılışı, yer, gök ve kainattaki harikulade nizam şahit gösterilerek şöyle buyurulmuştur: "Nereye bakarsanız bakın herşeyin tevhidi ispatladığını göreceksiniz. Çeşit çeşit canlılar, gece ve gündüzün deveranı, yağmurun yağması ve bitkilerin çıkması, rüzgarların esmesi ve hatta insanın doğuşu ile ilgili vakıalar üzerinde önyargıya sahip olmayan bir kafayla düşünülecek olursa, muhakkak surette, kainat nizamının kendi kendine meydana gelmediği veya birkaç ilahın eseri olmadığı sonucuna varılır. Çünkü kainatı bir tek Allah idare etmektedir. Ancak bu gerçeğe inanmayan, önceden karar vermiş bir insana, elbette iman nasip olmaz."
Sonraki ayetlerde ise şunlar anlatılmaktadır: "Kainatta emriniz altına verilen bunca sayısız varlık ve kuvvet, kendi kendine mi oluşmuştur?
Ya da sizin ilahlarınız mı onları yaratmıştır? Onları yaratan ve hizmetinize veren tek olan Allah'dır. Dolayısıyla akıl sahibi her insan, hamd ve şükre ancak bunları yaratan Allah'ın layık olduğu sonucuna varır."
Bundan sonra, Kur'an davetiyle alay etmelerinden dolayı kafirler ikaz edilmektedir: "Bu Kur'an, İsrailoğullarına verilen nimeti sizlere getirmektedir. Onlar nankörlük ettikleri ve aralarında "din" dolayısıyla ihtilafa düştükleri için kendilerine verilen bu nimetten mahrum olmuşlardır. Aynı nimet şimdi sizlere verilmiştir. Bu sizleri dinin anayollarına ileten bir yol göstericidir. Ona tabi olmayanlar sadece kendi kötü akibetlerini hazırlamaktadırlar. Fakat Allah'ın rahmet ve yardımına layık olanlar ise, sadece bu yol göstericiye tabi olan takva sahipleridir.
Rasulullah'ın ashabına ise, "Bu Allah'tan korkmayan kimselerin, sizlerle alay etmelerine, küstahlıklarına, sabır ve tahammülle karşı koyun. Allah en sonunda onları hesaba çekecek ve sizleri gösterdiğiniz sabırdan dolayı mükafatlandıracaktır" diye nasihat edilmiştir. Daha sonraysa kafirlerin cahiliyye inançları ele alınmıştır. Kafirlerin, "Bu hayatın sonunda başka bir hayat daha yoktur. Bizi sadece zaman öldürür. Tıpkı bir saatin belli bir süre sonra durması gibi. İşte insanoğlu da tıpkı saat gibi, hayatın sonunda, yani ölümden sonra toz toprak olur gider. Zaten "ruh" diye birşey yok ki kabzedilebilsin ve tekrar kendisine üflenerek can verilebilsin. Fakat gerçek senin dediğin gibiyse eğer ölmüş atalarımızı bir dirilt bakalım" şeklindeki sözlerine peşisıra aşağıdaki cevaplar verilmiştir:
a) Bu iddianız bir ilme dayanmamaktadır ve başka bir hayatın olmayacağı şeklindeki düşünceniz sadece bir zandır. Sizler ölümden sonra başka bir hayatın olmayacağını, ruhların kabzedilip yok olacağını gerçekten biliyor musunuz?
b) Sizler, ölümden sonra diriltilmiş bir kimseyi görmemiş olmanızı en kuvvetli bir deliliniz sayıyorsunuz. Oysa bu delil ahiret hayatını inkar etmek için yeterli midir? Sizler tecrübe ve müşahedeye dayanmayan her düşüncenin olamayacağına hükmeder ve onu imkansız mı kabul edersiniz?
c) Salih ve fasık insanların, itaat eden ve isyan eden kimselerin, zalimlerin ve mazlumların sonlarının aynı olacağı şeklindeki bir düşünce akla ve mantığa tamamen ters düşmektedir. İyilerin sonlarının iyi, kötülerinkinin ise kötü olmazsa ve yine mazlumlar adalet, zalimler ceza görmezse, kısaca herkes aynı sonuçla karşılaşırsa, bu akla uygun mu olur? Bir kimse bunun akla uygun olacağına gerçekten inanıyorsa eğer, çok yanlış düşünmektedir.
Ancak zalim ve fasık kimseler böyle düşünürler. Çünkü onlar amellerinin sonucunda kötü şeylerle karşılaşmak istemezler. Fakat bu kainatı yaratan Allah adildir. Zalimle salih kimseleri birbirinden ayırıp, onlara yaptıklarına göre ceza veya mükafat vermesi, O'nun adaletinin gereğidir ve bundan daha tabii ne olabilir?
d) Ahireti inkar, ahlaki çöküşü getirir ve onu ancak nefislerinin kölesi olan kimseler inkar ederler. Bu insanların bu gibi düşüncelere sarılmasının nedeni, arzu ettikleri her kötülüğü dilediğince yapabilmeleri dolayısıyladır. Nitekim bir insan böylesine sapık bir yola girdikten sonra, artık battıkça batar ve hatta öyle bir noktaya girer ki, tüm ahlaki hassasiyeti yok olur, sonunda ise hidayeti kabul etme yeteneğinden tamamen yoksun olur. İşte böyle bir kimse için artık hidayetin tüm kapıları kapanmış demektir.
Bu deliller sırasıyla serdedildikten sonra, kesin bir uslup kullanılarak, kafirlere şöyle denilmiştir: "Sizler nasıl Allah'ın izniyle yaşıyorsanız, yine Allah'ın izniyle hayatınız son bulur ve sonuçta O'nun huzurunda toplanırsınız. Cehaletiniz nedeniyle inanmıyorsanız yine inanmayın ama şunu iyice belleyin ki vakit gelince kendinizi Allah'ın huzurunda bulacak ve tüm amellerinizin kayıtlı olduğu defterler önünüze getirilecektir. İşte o zaman ahireti inkar etmek ve onunla eğlenmek sizlere neye mal olmuştur öğrenirsiniz.