37- Onlar mı hayırlı, yoksa Tübba' kavmi(32) ve onlardan öncekiler mi? Biz onları yıkıma uğrattık. Çünkü onlar, suçlu-günahkârdı.(33)
38- Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık;
39- Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.(34)
40- Şüphesiz o (hakkı batıldan, haklıyı haksızdan) ayırma günü,(35) onların hepsinin (hesaba çekilecekleri) vakitleridir;
41- O gün, bir dost, dosttan herhangi bir şeyle yarar sağlayamaz.(36) Ve onlara yardım da edilmez.
42- Ancak Allah'ın rahmet ettiği başka. Hiç şüphesiz O, üstün ve güçlü olandır, esirgeyendir.(37)

AÇIKLAMA

32. Kayser, Kisra, Firavun nasıl bir lakab olarak kullanılıyorsa "Tübba" da Yemen (Himyer) hükümdarları için kullanılan bir lakaptır. Onlar, Sebe kavminin bir boyu idiler. M.Ö. 115'de Sebe ülkesinde iktidara gelmişler ve M.S. 300'e kadar da iktidarı ellerinde tutmuşlardır. Asırlardır Araplar arasında onların efsaneleri bilinmekteydi. İzah için bkz. Sebe an: 37.
33. Bu, kafirlerin itirazına birinci cevaptır ve şu şekilde özetlenebilir: "Ahireti inkar eden her birey ve toplum suçludur. Hangi toplum ahireti inkar etmişse, tarih şahittir ki o toplum ahlaken iflas etmiş ve sonunda da helak olmuştur. "Onlar mı hayırlıdır. Tübba kavmi mi, yoksa onlardan önce gelenler mi?" ifadesiyle ise, Mekkeli müşriklerin refah, şevket ve haşmet bakımından Tubba kavmi, ondan önceki Sebe kavmi, Firavun kavmi veya onlar gibi kavimlerin yanına bile yaklaşamayacakları kastedilmektedir. Nitekim bu kavimlerin bunca refah, şevket ve haşmetleri, onları ahlaki çöküşten kurtaramamıştır. Böylesine güçlü toplumlar karşısında Arapların sahip oldukları güç nedir ki, onlar kurtulamadıkları halde kendileri kurtulabilsinler?" İzah için bkz. Sebe an: 25-36.
34. Bu, kafirlerin itirazına ikinci cevaptır: "Bu hayatın sonundaki ceza ve mükafat reddedilmekle, aslında dünya bir oyuncak ve onu yaratan da bir oyuncu yerine konulmaktadır. Dolayısıyla bu şekilde düşünen kimseler, bu hayatın sonunda insanların toz olup gideceklerini ve kendilerine hiçbir hesap sorulmayacağını sanırlar. Oysa, kainatı yaratan bir oyuncu değildir. Bilakis O, Hakim olan Allah'tır. Dolayısıyla hikmet sahibi olan Allah'dan anlamsız bir iş beklenmez. Ayrıca, ahiret hayatını inkar edenlere Kur'an'ın çeşitli yerlerinde birçok cevaplar verilmiştir. Bkz. En'am an: 46, Yunus an: 10-11, Enbiya an: 16-17, Mü'minun an: 101-102, Rum an: 4-10.
35. Bu, onların "Doğru söylüyorsan bizim atalarımızı bir dirilt bakalım" şeklindeki isteklerine verilmiş bir cevaptır: "Ahiret bir oyun değil ki, ölümden sonraki hayata inanmayan her insan için kabirden bir ölü kaldırıp ayağa dikelim. Alemlerin Rabbi olan Allah bunun için bir vakit belirlemiştir. O vakit geldiğinde, tüm insanlar diriltilerek, Allah'ın huzurunda toplanacak ve yargılanarak haklarındaki son karar verilecektir. Sizler ister inanın ister inanmayın, verilecek olan o karar kesindir. Ancak inanırsanız, şimdiden o gün için hazırlanıp kurtulmanız mümkün olur. Yok inkar etmekte ısrar eder ve tüm hayatınız boyunca "Bu dünyanın sonunda iyi ya da kötü, yapılan hiçbir işe ceza veya mükafat verilmeyecektir" şeklinde sapık bir düşünceye bağlanırsanız, sonunda sizler hüsrana uğrarsınız."
36. "Mevla" kelimesi lügatta bir şahsın hamisi ve velisi için kullanılır.
37. Bu cümlelerde Allah'ın yargılamasının nasıl olacağı belirtilmiştir: "Orada suçlulara hiç kimse yardım edemez. O gün tüm yetkiler asıl sahibinin elindedir ve O'nun kararlarına hiçkimse tesir edemez. Yine, O'nun verdiği kararları uygulamasına da hiçkimse mani olamaz. Ancak dilediğini affedip dilediğine ceza vermesi O'nun lütfuna bağlıdır. Fakat hiç kimseye zulmetmemesi O'nun şanındandır. Karar verdiğinde ise, kararını değiştirmeye kimse güç yetiremez." Bu açıklamalar yapıldıktan sonra kısa birkaç cümleyle, suçları ispat edilen mücrimlerin sonlarının, dünyada Allah'tan korkarak salih amel işleyen mü'minlerin ise mükafatlarının ne olacağı bildirilmiştir.