4- Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, yücedir, büyüktür.(2)
5- Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar;(3) melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler.(4) Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen(5) O'dur.
6- Allah'ın dışında birtakım veliler(6) edinenler ise, Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.(7)
7- İşte biz sana, böyle Arapça bir Kur'an vahyettik;(8) şehirlerin anası (olan Mekke halkı) nı ve çevresinde olanları uyarıp-korkutman için(9) ve kendisinden şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarıp-korkutman için de.(10) (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.

AÇIKLAMA

2. Yani, bu mukaddime sadece Allah'ı tarif etmek için yapılmamıştır. Ayrıca kafirlerin halet-i ruhiyeleri dikkate alınarak bu sıfatların zikredilmesi Allah'ın güç ve kudretinin vurgulanması nedeniyledir. Çünkü kafirler, Hz. Peygamber'in (s.a) tevhidi mesajına itiraz ederek, birbirlerine "Atalarımızın şimdiye kadar inandığı şeylerin hepsi yanlış mıydı? Şayet tek ilah Allah ise, o zaman tanrılarımızın fonksiyonu ne olacak?" diye soruyorlardı. Bunun üzerine şöyle buyurulmuştur: "Bu kainatın yegane sahibi Allah'tır ve kainat O'nun mülkündedir. O halde O'nun mülkünde başkalarını nasıl ortak kabul edebilirsiniz?
Oysa ortak koştuklarınız da sizler gibi Allah'ın yarattıklarındandır. Allah, ortağı olmaktan ve O'nun gibi bir başkasının da aynı sıfatları taşımasından münezzehtir."
3. Yani, Allah'ın oğlu veya kızı varmışcasına bir iddiada bulunmak basit bir suç değildir. Bilakis bir kimseye yalvarıp, yakarmak, herhangi bir şahsın keramet sahibi olduğu zannıyla, "işlerimizi düzelteceğini" kabul etmek, filan şeyhin koyduğu helali helal, haramı haram telakki etmek ve bir insanı Allah'ın yerine geçirerek itaat etmek gibi düşünce ve davranışlar, Allah'a yapılmış büyük birer küstahlıktır. Bu küstahlığınız yüzünden göğün başınızda parçalanması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. (Aynı husus Meryem: 88-91'de geçmişti.)
4. Yani, melekler, insanların Allah'a karşı yaptıkları küstahlığı işitmemek için kulaklarını tıkarlar ve Allah'ı hamd ile tesbih ederek şöyle derler: "İnsanların Allah'a ortak koşmaları ne büyük küstahlıktır. Oysa onlara bir sürü imkan bahşetmekle ihsan eden ve dolayısıyla sadece hamd edilmeye layık olan da O'dur. Allah insanların yapmakta oldukları bu küstahlıklar yüzünden her an azabını gönderebilir." Melekler o kadar hassastırlar ki, belki insanlar tevbe edip, şirk koşmaktan vazgeçerler umuduyla, azap göndermemesi için Allah'a yalvarmaktadırlar.
5. Yani, Allah Gafur ve Rahim olduğundan, kafir, müşrik, ateist, fasık, facir ve haddi aşanlara yıllarca mühlet verir, bazı toplumlara asırlarca fırsat verir, rızık vermeye devam eder ve onları dünyada güç sahibi yaptığında bu ahmaklar, dünyanın bir sahibi olmadığı zehabına kapılırlar.
6. Burada "evliya" kelimesi kullanılmıştır. Bu kelime Arap dilinde çok geniş anlamlar taşır. İnsanların, sahte ma'budlar hakkındaki çeşitli inanç ve davranışlar ortaya koymalarını Kur'an, "Allah'tan başka veliler edinmekle" niteler.
Kur'an'ı dikkatle incelediğimizde "veli" kelimesinin şu anlamlara geldiğini görürüz.
a) Bir kimse, başkasının gösterdiği yola binaen amel eder, onun koyduğu kurallara, kanunlara ve adetlerine uyarsa, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Nisa: 118-120 ve A'raf: 3-27-30) .
b) Bir kimse, bir başkasının yol gösterdiğine inanır ve o şahsın gösterdiği yolun itimat edilir, diğerlerinin ise yanlış olduğunu iddia ederse, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Bakara: 257, İsra: 97, Kehf: 17-50, Casiye: 19)
c) Bir kimse, bir başkasının, yaptığı kötülükleri göz ardı ederek, kendisini öbür dünyada kurtaracağına inanırsa, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Nisa: 123-173, En'am: 51, Rad: 37, Ankebut: 22, Ahzab: 65, Zümer: 3)
d) Bir kimse, bir başkasının yüce kerametleri dolayısıyla yardım ederek afetlerden ve musibetlerden kurtaracağına, iş bulacağına, evlat vereceğine ve kendisinin diğer ihtiyaçlarını karşılayacağına vs. inanırsa, o şahsı "veli" edinmiş olur. (Bkz. Hud: 20, Rad: 16, Ankebut: 41)
Kur'an da "veli" kavramı yukarıdaki anlamlardan sadece biri için kullanılabildiği gibi, bazen de hepsini içeren bir anlamda kullanılmıştır. Ayette geçen "veliler" ifadesi, yukarıdaki dört anlamı da kapsayacak şekilde kullanılmıştır.
7. "Allah onları izlemektedir". Yani, Allah, kafirlerin yaptıklarının hepsini görmekte ve onların amel defterlerini hazırlamaktadır. Allah onlardan yaptıklarının hesabını soracaktır.
"Sen onların üzerinde vekil değilsin" diye Hz. Peygamber'e hitap edilerek şöyle denilmek isteniyor: "İnsanların kaderleri senin elinde değil ki, senden yüz çevirdiklerinde onları helak, işlerini alt üst edebilesin." Ancak bu ifade, "Hz. Peygamber (s.a) bu şekilde düşünüyordu da, Allah onu bu yanlış kanaatinden dolayı ikaz etmiştir." anlamına gelmez. Burada hitap her ne kadar Hz. Peygamber'e ise de, asıl maksat "Sizin keramet sahibi zannettikleriniz gibi elçimiz böyle bir iddia da bulunmamaktadır." şeklinde kafirlerin uyarılması olmaktadır. Cahiliye toplumlarında ruhani liderlerin, kendilerine küstahlık yapan bir kimseyi mahvedebileceği, şeklinde yaygın bir inanış vardı. Öyle ki keramet sahibi kabul edilen bir kimse ölü olsa dahi, kendisine saygısızlık yapan hatta hakkında kötü düşünen bir şahsı mahvedebilir. Bu inanış, sadece ruhani tüccarların bir propagandasından başka birşey değildir. Nitekim bazı mübarek zatların hayatları boyunca bu tür hurafelere hiçbir surette iltifat etmemelerine rağmen, ölümlerinden hemen sonra bazı kurnaz müridleri, onların isimleri ve kemikleri adına çok kârlı bir ticaret kurmuşlardır. Ayrıca cahil halk, salih insanların, onların kısmetlerini değiştirebileceklerine de inanırlar. İşte bu batıl inanışı düzeltmek için Allah Teâlâ elçisine şöyle buyurmuştur: "Muhakkak ki sen, bizim elçilerimizdensin ve ben seni vahiyle şereflendirdim. Senin görevin sadece insanlara doğru yolu göstermektir. Onların kısmetleri senin değil, Allah'ın elindedir ve insanların amellerinin karşılığını vermek ancak Allah'a aittir."
8. Bu bağlamda, başlangıçta beyan edilmiş husus tekrarlanarak şöyle buyurulmuştur: "Bu Kur'an Arapça'dır." Yani, "Sizler doğrudan doğruya anlayabilesiniz diye bu Kur'an anadiliniz olan Arapça ile indirilmiştir. O'nun mesajı yüce ve saftır, bir çıkara dayalı değildir. Böylesine bir mesajı ancak, alemlerin Rabbi indirebilir." denilerek dikkatler çekilmeye çalışılmıştır.
9. Yani onları, itikadî ve fikrî dalâletleri, ahlâkî rezaletleri konusunda uyarın ve bunun sonunun felaketten başka bir şey olmayacağını söyleyerek ikaz edin.
10. Onlara, bu falaketin dünyadaki musibetler kadar sınırlı olmayacağını da bildirin. Ayrıca, yaptıkları rezaletlerden ve kötü amellerden dolayı hesap gününde cezaya çarptırılmaktan onları hiç kimsenin kurtaramayacağını da bilsinler. Bu dünyada rezil olup, öbür dünyada da azaba uğrayacak olandan daha talihsiz kim olabilir?