46- Kim salih bir amelde bulunursa, kendi nefsi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.(59)
47- Kıyamet-saatinin(60) ilmi O'na döndürülür. (61) O'nun ilmi olmaksızın, hiç bir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da.(62) Onlara: "Benim ortaklarım nerede" diye sesleneceği gün, dediler ki: "Sana arzettik ki, bizden hiç bir şahid olan yok."(63)
48- Önceden kendilerine taptıkları(64) (bu gün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiç bir yerleri olmadığını anlamışlardır.
49- İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz;(65) fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur.

AÇIKLAMA

59. Yani, Allah hiçbir surette zulmetmez, salih amelleri zayi etmez ve kötülük yapanları cezalandırır.
60. Bununla kıyamet, yani kötülük yapanların ceza, zulme uğrayanların adalet göreceği, "saat" kastedilmektedir.
61. Yani, Allah'tan başka hiç kimse, saatin (kıyamet) ne zaman geleceğini bilemez. Bu ifadeyle kafirlerin şu sorusuna cevap verilmiş olmaktadır.
Onlar, "Sen bizleri kıyamet günüyle tehdit ediyorsun, O saat ne zaman gelecek?" diye Rasulullah'a (s.a) devamlı soru yöneltiyorlardı. Allah Teâlâ, onların bu sorusunu zikretmeden, onlara cevap vermiştir.
62. Burada iki hususa birden dikkat çekilmektedir: 1) Sadece kıyamet değil, bütün gaybı ancak Allah bilir. O'ndan başka da kimse gaybı bilemez. 2) Allah, en küçük ayrıntıyı bile bilir ve O'ndan hiçbir hareket kaçmaz. Dolayısıyla hiçkimse O'na aldırış etmeden yaşamamalıdır. Bu cümleyi bir sonraki cümle ile birlikte, mütalâa ettiğimiz takdirde, şöyle bir anlam ortaya çıkar: "Sizler sürekli, kıyametin ne zaman geleceğini merak edip duruyorsunuz. Kıyamet geldiğinde bu yaptıklarınızın hesabını nasıl vereceğinizi kendi kendinize hiç düşündünüz mü? Rasulullah (s.a) , bir defasında kendisine böyle bir soru yönelten kimseye, aynı şekilde cevap vermiştir: "Rasulullah'a, (s.a) , yolda giderken bir şahıs "Ya Muhammed" diye seslendi. Rasulullah (s.a) "Buyur ne istiyorsun?" deyince, adam, "Kıyamet ne zaman gelecek?" diye sordu. Rasulullah şöyle karşılık verdi: "Ey Allah'ın kulu! Kıyamet her hâlûkârda gelecektir. Ancak sen onun için ne gibi hazırlık yaptın?" (Bu hadis, Kütüb-ü Sitte, Sünen ve Müsned'ler de mutevatir senetlerle kayıtlıdır.)
63. Yani, şimdi inandığımız şeylerin yanlış olduğuna dair olan hakikat, bize açılmıştır. Aramızda hiç kimse, artık Allah'ın başka ortakları olduğuna inanmaz. "Sana arz ederiz" ifadesi, kıyametin her merhalesinde kafirlere, "Dünyada iken, Allah'ın gönderdiği elçileri, yalanlamıştınız. Şimdi söyleyin bakalım o elçiler haklı mıydılar, yoksa haksız mıydılar?" şeklinde, yöneltilen soruya, matuf olmak üzere geçmektedir. Yani kafirler her merhalede, hatalarını itiraf edecek ve "Biz cahillik üzerinde ısrar ettik" diyerek, yanlışlarını kabul edeceklerdir.
64. Yani, onlar dünyadayken canlarını feda edecek derecede mabud edindikleri önderlerin içinden, belki birisi yardım eder veya en azından bu azabtan kurtarır, ya da bu azabı azaltır ümidiyle nerede olduklarına bakacaklar ama orada hiç kimseyi göremeyeceklerdir.
65. Kendisine "Rahmet tattırılan" kimse ile zengin, sıhhatli, mal ve evlat sahibi olan kimseler kastediliyor. "İnsan" kelimesiyle ise, burada her insan kastolunmaktadır. Çünkü peygamberler ve salihler, böyle bir şeyden beridirler. Zaten onların hususiyetleri daha ileride anlatılacaktır. Burada, zor durumda kaldığında Allah'a yalvaran, fakat felaha erdiğinde ise, Allah'ı unutarak kibirlenen insanlar kastolunmaktadır. Nitekim insanların çoğunun özelliği böyledir. Bu yüzden, sözkonusu özellik, insanın en önemli vasfı olarak nitelenmiştir.