146- Ve üzerine, sık-geniş yapraklı (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.(83)
147- Onu yüzbin olan veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk) a (peygamber olarak) gönderdik.(84)
148- Sonunda ona iman ettiler, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.(85)
149- Şimdi sen onlara sor:(86) Kızlar senin Rabbinin, erkek çocuklar onların mı?(87)

AÇIKLAMA

83. "Yaktîn" kelimesi Araplar arasında "ağaç" için değil, kabak, karpuz v.s. gibi gövdesi olmayan bitkiler için kullanılır. Ancak öyle veya böyle orada mucize kabilinden bu tür bir ağaç meydana gelmiş ve Hz. Yunus'u gölgelendirerek ona yiyecek ve su vermiştir.
84. "Yüzbin insan veya daha fazla" ifadesinden -hâşâ- Allah'ın onları saymaktan aciz olduğu anlamı çıkarılamaz. Bu ifade, "Bir şahıs o yerleşim merkezini gördüğünde, nüfuslarının yüzbin veya daha fazla olduğunu tahmin eder" anlamına gelmektedir.
Hz. Yunus işte burayı terk ederek gitmişti. Hz. Yunus'un kavmi, o aralarından ayrıldıktan sonra azabın geldiğini görünce hemen tevbe etmişlerdir. Allah da onların tevbesini kabul etmiş ve onların üzerinden azabı kaldırmıştır. Bunun üzerine Hz. Yunus, kavmine İslâm'ı anlatmak üzere tekrar Nebi olarak gönderilmiştir. Bu hususu daha iyi kavrayabilmek için Yunus:98'in yeniden okunması gerekir.
85. Hz. Yunus'un kıssası ile ilgili görüşlerimi Yunus ve Enbiya surelerinin ilgili yerlerinde zikretmiş ve bazı kimseler görüşlerime itiraz etmişlerdi. Bu nedenden ötürü ben aşağıya diğer müfessirlerin görüşlerini de alıyorum.
Meşhur müfessir Katade, Yunus Suresinin 98. ayetini tefsir ederken şöyle diyor: "Hz. Yunus'un kavminin dışında, kafir oldukları halde azabın geldiğini görerek tevbe etmiş ve affedilmiş başka bir kavim yoktur. Onlar peygamberlerini aramışlar, fakat bulamayınca azabın yakın olduğunu hissetmişler ve bunun üzerine iman etmişlerdir. (İbn. Cerir, c:II, sh:433)
Allame Alusi, bu kıssayı şöyle anlatıyor: Hz. Yunus, Musul bölgesinde yaşayan Nenva (Ninova) halkına gönderilmiştir. Bu halk müşrikti ve Hz. Yunus onlara tek bir ilâha kulluk etmeleri ve diğer putları terketmeleri gerektiğini tebliğ edince, onu yalanladılar. Bunun üzerine Hz. Yunus onlara "sizlere üç gün sonra azab gelecek" diyerek, üçüncü gün gelmeden gece yarısı şehri terketti. Azab vakti gelip çatınca, halk felaketin gerçekten vuku bulacağını anlayarak, telaşa düşmüş ve Hz. Yunus'u aramaya başlamıştı. Fakat onu bulamayınca, yanlarına çoluk çocuklarını ve hayvanlarını almış ve şehri terkederek çöle çıkmışlardı. Çölde Allah'a iman ederek tevbe ettiklerinde ise, Allah onlara acımış ve tevbelerini kabul etmiştir." (Ruh'ul-Meani, c:11, sh:170) "Daha sonra Hz. Yunus "kuşkusuz ben zalimlerden oldum" yani, "ben bir hata yaptım ve peygamberlik sünnetinin aksine, emir gelmezden önce hicret ettim" diye dua etmiş ve yaptığı yanlışlığı itiraf ederek, tevbe etmiştir. Bunun üzerine Allah onu affetmiş ve kendisini musibetten kurtarmıştır." (Ruh'ul-Meani, c:17, sh:78)
Mevlana Eşref Ali Tanavi'nin bu ayeti izahı şu şekildedir: "Hz. Yunus, kavmi iman etmediği için darılmış ve emir gelmeden önce onları terketmiştir. Ancak Allah'ın kavminin üzerinden azabı kaldırmış olmasına rağmen, yine de kavminin yanına geri dönmedi." (Beyan'ul-Kur'an)
Mezkur ayeti, Mevlana Şebbir Ahmet Osmanî ise şöyle açıklamıştır: "Hz. Yunus kavmine darıldı ve onlara azabın üç gün sonra geleceğini haber verdikten sonra kavmini terketti...." Kuşkusuz ben zalimlerden oldum"...demek suretiyle de hatasını itiraf etmiştir. Yani şüphesiz ben acele ettim ve senin emrini beklemeden kavmimi terkederek ayrıldım."
Saffat Suresi'nin yukarıdaki ayetlerini İmam Razi şu şekilde tefsir etmiştir: "Hz. Yunus'un hatası, Allah'ın "seni yalanlayan kavmi helak edeceğim" şeklindeki buyruğunu, azabın mutlaka geleceği şeklinde yorumlamış olması ve sabredemeyerek kavmini terketmesidir. Oysa onun davete devam etmesi üzerine vacip iken, Allah'ın kavmini helak etmeme ihtimali ise hâlâ sözkonusuydu." (Tefsir-i Kebir, c:7, sh:158)
Allame Alusi "dolu gemiye kaçtı" ayetini tefsir ederken şunları söylüyor: "Abaka kelimesi, bir kölenin sahibinden kaçması anlamına gelmektedir. Hz. Yunus, Allah'ın emri olmaksızın kavminden ayrıldığı için, burada "Abaka" kelimesi kullanılmıştır. Yani Hz. Yunus, Rabbi izin vermeden önce kavmini terketmiştir. Kavmi üç gün içinde Hz. Yunus'u bulamayınca çoluk çocuk ve hayvanlarıyla birlikte şehirden çıkmışlar ve tevbe ederek Allah'dan af dilemişlerdir. Allah da onları affetmiştir. (Ruh'ul-Meani, c:23, sh:130)
Mevlana Şebbir Ahmet Osmanî: "O muliymlerdendi" ayetini tefsir ederken, "muliym" kelimesini şöyle açıklamaktadır. "Hz. Yunus'un Allah'ın emrini beklemeden kavmini terketmesi ve azabın vaktini adeta kendisinin belirlemeye kalkışması onun içtihadi bir hatasıdır. Yine aynı müfessir Kalem Suresindeki "Sen Rabbi'nin hükmüne sebret, balık sahibi gibi olma. Hani o sıkıntıdan yutkunarak Allah'a seslenmişti." ayetini, "Yani, kavmine kızarak hem Allah'dan onlara azab göndermesini istemişti, hem de önceden azabın geleceğini kavmine bildirmişti" şeklinde yorumlamıştır.
Müfessirler, Allah'ın Hz. Yunus'u sıkıntıya sokmasının nedeni olarak onun üç hatasını gösterirler. Birincisi, azabın geleceği vakti kendi tayin etmeye kalkışmıştır. Oysa ona Allah tarafından azabın vakti tayin edilerek bildirilmemişti. İkincisi, azap vakti gelmezden önce sabredemeyerek kavmini terketmiş ve hicret etmişti. Oysa hiçbir Nebi Allah'dan emir gelmeden bulunduğu yeri terketmemiştir. Üçüncüsü, kavminden azab kaldırıldıktan sonra bile kavmine geri dönmemiştir.
86. Burada konu değişmektedir. Önceki konu 11. ayetten başlamış ve "sizi yaratmak mı, yoksa tüm kâinatı yaratmak mı daha zordur?" şeklinde bazı sorular yöneltilmişti. Şimdi ise onlara değişik bir soru yöneltilmektedir. İlk soru onların ölümden sonraki hayatın mümkün olmadığını zannetmeleri dolayısıyla Rasûlullah (s.a.) ile alay etmelerine yönelik iken, ikinci soru ile onların Allah'a çocuk isnat etmelerinin ellerinde hiçbir delil olmadıkça saçma bir iddiadan öteye bir anlam taşımayacağı vurgulanmak isteniyor.
87. Bazı rivayetlerden Kureyş, Cüheynî, Beni Selma, Huzaa, Beni Müleyh ve bazı diğer kabilelerin, meleklere Allah'ın kızları olarak inandıkları anlaşılıyor. Kur'an onların bu cahilce inançlarından birçok yerde bahsetmektedir. Örneğin, Nisa: 117, Nahl: 57-58, İsra: 40, Zuhruf: 16-17, Necm: 21-27