34- Derler ki: "Bizden hüznü giderip-yok eden(58) Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir."(59)
35- "Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda(60) yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz."(61)
36- İnkâr edenlere gelince,(62) onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne karar verilir, ki, böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte biz, her nankör olanı böyle cezalandırırız.
37- İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada) , öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi?(63) Size uyarıp-korkutan da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
38- Hiç şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Gerçek şu ki O, sinelerin özünde (saklı) olanı bilir.
39- Yeryüzünde sizi halifeler kılan(64) O'dur. Öyleyse kim küfre saparsa, artık küfrü kendi aleyhinedir.(65) Rableri katında kâfir olanlara kendi küfürleri gazabtan başkasını arttırmaz ve kâfir olanlara kendi küfürleri kayıptan başkasını da arttırmaz.
40- De ki: "Siz, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız ortaklarınızı gördünüz mü?(66) Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge(67) üzerinde midirler? Hayır, zulmetmekte olanlar, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.(68)

AÇIKLAMA

58. Yani, "Dünyada her türlü perişanlık ve sıkıntı ile karşı karşıya iken onlardan kurtularak, ahiret hakkındaki korkularımız sona erdi. Artık rahatız ve herhangi bir sorunumuz kalmadı."
59. Yani, "günahlarımızı affetti ve bize yaptığımız küçük işler dolayısıyla, büyük lütuflar bağışladı."
60. Yani, "Dünya bir merhale idi, onu aştık.... Diğer bir merhalede mahşerdi, onu da aştık. Artık bundan sonra aşmamız gereken bir merhale kalmadı."
61. Yani, "Bizim çekmemiz gereken tüm zahmetler bitti. Şimdi burada bize zahmet çektirecek hiçbir zorluk ve meşakkat bulunmuyor."
62. Yani, bu mesaj, Hz. Muhammed'e (s.a) gelmişti. Onlar ise, ona inanmadılar ve inkar ettiler.
63. Bu kelimeyle, iyi ve kötü arasını ayırabilmenin mümkün olduğu ve hesaba çekilmeyi hak edici bir yaş limiti kastedilmektedir. Bu yaştan sonra insana, doğru yola girmesi için ne kadar fırsat tanınmışsa, sorumluluğu da o derecede artacaktır.
Hatta bir kimse uzun bir süre yaşamış olmasına rağmen Allah'a inanmamış ise eğer, kendisinin hiç özrü bulunmayacaktır. Aynı hususda bir hadis, Ebu Hureyre ve Süheyl b. Sa'd kanalıyla Rasûlullah'tan (s.a) rivayet edilmiştir: "Şayet bir kimse kısa bir ömür yaşamışsa onun için küçük bir özür sözkonusudur. Ancak 60 sene ve daha fazla yaşamışsa artık onun için hiçbir özür ileri sürme imkanı yoktur." (Buhari, Nesei, İbn Cerir, İbn Ebi Hatim)
64. Bu iki anlama gelebilir. Birincisi "Sizleri daha önce geçmiş olan kavim ve nesillerin yerine getirdik." İkincisi, "Sizler bu dünyada sadece halifesiniz, yani mülkün sahibi olan Allah, kendi mülkünde sizlere geçici olarak tasarruf etme yetkisi vermiştir."
65. "Sizleri daha önce geçmiş olan kavim ve nesillerin yerine getirdik" şeklindeki, birinci anlamı ele aldığımız takdirde bu ayeti şöyle anlamak mümkün olur: "Daha önce geçmiş olan o kavimlerin, kendilerinden daha önceki kavimlerden ders almadıkları gibi, sizler de aynı tavrı sürdürür, ve küfürde ısrar ederek kendinizden önceki kavimlerin akibetinden ders almazsanız, sizlerin sonu da bir felaket olacak ve bu yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz", şayet "Allah bu dünyada bazı yetkiler vermek suretiyle sizleri halife kıldı" anlamını tercih edersek, o takdirde bu ayet şöyle anlaşılabilir: "Bir kimse halife olduğunu unutarak kendini asıl kudret sahibi sanmaya başlar veya asıl kudret sahibinin yerine başka birine itaat ederse eğer, bu isyanının kötü sonuçlarını görecektir."
66. Burada "ortaklarınız" ifadesi kullanılmıştır. Aslında onlar Allah'ın ortağı değildir. Fakat müşrikler onları Allah'a ortak koştukları için "ortaklarınız" ifadesi geçmektedir.
67. Yani, onların elinde, "filan zat şifa verir, filan keramet sahibi iş bulur, şu bölgede filan zat bu işleri yürütmektedir ve yetkilidir" şeklinde ya da "İnsanlar şu kimselere müracaat etsinler, yalvarsınlar, onlara adak adasınlar ve sahip oldukları nimetlere karşı onlara şükretsinler" diye benim tarafımdan verilmiş bir belge mi bulunmaktadır? Ellerinde böyle bir belge varsa göstersinler. Şayet böyle bir belge yoksa, o zaman bu müşrikçe düşünce ve itikatların hangi temele dayandığını bir düşünsünler. Yerde ve gökte yaptığınız ve övdüğünüz zatların, Allah'ın saltanatı içerisinde bir pay sahibi olduklarına dair herhangi bir deliliniz var mıdır? Sizler asla böyle bir delil bulamazsınız. Allah'ın bu kimselere yetki verdiğine dair bir belgeniz var da, sizler böyle bir yetkiyi bu yüzden mi onlara veriyorsunuz? Böyle bir belgeniz bulunmuyor olmasına rağmen onlara bu yetkiyi tanırken ve bu düşünceyi savunurken neye dayanıyorsunuz? Yoksa siz dilediğine yetki veren kâinatın sahibi misiniz?
68. Yani, kahinler, mücavirler, brahmanlar, panditler, hatipler ve onların yardımcıları dinlerinin ticaretini artırmak ve halkı kandırmak için "Filan şeyhin, filan zatın eteklerine yapıştığınız takdirde, onlar tüm işlerinizi düzene sokarlar ve ahirette sizleri Allah'ın azabından kurtarırlar" şeklinde yalan hikâyeler uydururlar.