16- De ki: "Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız."(28)
17- De ki: "Size bir kötülük isteyecek olsa, sizi Allah'tan koruyacak veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?" Onlar, kendileri için Allah'ın dışında ne bir veli, ne de bir yardımcı bulamazlar.
18- Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin"(29) diyenleri bilmektedir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.
19- (Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.'(30) Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek onların sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince de, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip incilterek) karşılaşırlar.(31) İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yapmakta olduklarını boşa çıkarmıştır.(32) Bu ise Allah'a göre pek kolaydır.(33)

AÇIKLAMA

28. Yani, "Bu kaçışınız sizin hayatınıza bir şey kazandırmayacaktır. Ne bu dünyada ebedi olarak yaşamanız, ne de dünyanın tüm servetini kazanmanız mümkün değildir. Kaçışınızdan sonra en fazla birkaç yıl yaşayabilirsiniz ve ne kadar tayin edilmişse, ancak o kadar ömür sürebilirsiniz."
29. Yani, "Bu Peygamberi bırakın, sadece iman ve hak yolunda bu kadar büyük tehlike ve zorluklara göğüs germekten vazgeçin. Siz de bizim yaptığımız gibi rahat ve kolay bir hayat sürün."
30. "İsteksiz olarak..." "Onlar müminlerin herşeylerini feda ettikleri yolda, enerjilerini, zamanlarını, servetlerini vs. harcamaya isteksizdirler. Değil çaba harcamak ve tehlikelere cesaretle göğüs germek, onlar müminlerle hiçbir konuda açık kalplilikle işbirliği yapmak bile istemezler."
31. Sözlük anlamı olarak bu ayet iki manaya gelir: 1) "Siz bir savaştan galip döndüğünüzde, sizi yumuşaklıkla karşılarlar ve sizi kendilerinin de samimi birer mümin olduklarına, İslâm uğrunda kendilerinin de çaba sarfettiklerine, bu nedenle ganimetten pay almayı hakettiklerine inandırmaya çalışırlar." 2) "Zafer kazanıldığında bu kimseler, ganimetin paylaştırılması sırasında çok iddialı konuşurlar ve İslâm'a yaptıkları hizmetleri sayarak ganimetten büyük paylar isterler."
32. Yani, "Allah, onların kıldıkları namazları, tuttukları oruçları, ödedikleri zekatı ve İslâm'a girdikten sonra yaptıkları bütün iyi işleri boşa çıkaracak ve onlara bu amelleri için hiçbir mükâfat vermeyecektir. Çünkü Allah, amel ve davranışları dış şekline göre değil, bilâkis onların altında yatan gerçek iman ve samimiyete göre değerlendirir. Amel ve davranışlar bu nitelikten tamamen yoksunsa, o zaman sadece gösteriş, yani anlamsızlık kalacaktır. Burada, özellikle bir nokta dikkate değer: Allah'a ve Rasûlü'ne (s.a.) inandıklarını iddia eden, namaz kılan, oruç tutan, zekat veren ve diğer iyi işlerde Müslümanlarla işbirliği yapan kimselerin gerçekte hiç iman etmemiş oldukları konusunda kesin bir hüküm verilmektedir. Onlar İslâm ile gayr-i İslâm arasındaki savaşta ikiyüzlülük yaptıkları, kişisel çıkarlarını dinin çıkarlarına tercih ettikleri ve kendilerini, servet ve gayretlerini İslâm uğrunda harcamaktan çekindikleri için böyle bir hüküm verilmiştir. Bu da bir insan hakkında verilecek hükmün kriterinin görünen ameller değil, bağlılık ve fedakârlık olduğunu göstermektedir. Eğer bir kimse Allah'a ve O'nun yoluna bağlı değilse, onun iman ettiğini söylemesinin, ibadet etmesinin ve diğer iyi amellerinin hiçbir anlamı yoktur."
33. Yani, "Onların amel ve davranışları hiçbir değer taşımadığı için, Allah bu amelleri karşılıksız bırakır ve onların Allah'a karşı koyma güçleri bulunmadığı için, Allah bu amelleri helak edip boşa çıkarmakta hiçbir güçlük çekmez."