20- Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun(26) ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz.(27)
21- Onda 'sükûn bulup-durulmanız' için, size kendi nefislerinizden(28) eşler yaratması(29) ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da,(30) O'nun ayetlerindendir. Hiç şüphe yok bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
22- Göklerin ve yerin yaratılması(31) ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) olması da,(32) O'nun ayetlerindendir. Hiç şüphe yok bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır.

AÇIKLAMA

26. Buradan itibaren 27. ayetin sonuna dek değinilen ayetler bir taraftan süregelen konuyla bağıntılı olarak öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğunu, diğer taraftan da evrenin ilahsız olmadığını, birçok tanrı tarafından da yönetilmediğini; bilakis onun kendisinden başka hiçbir ilah olmayan tek bir Yaratıcı, Hakim, Mabud olan Allah tarafından idare edildiğine işaret etmektedir. Yeni bölüm (20-27. ayetler) hem kendisinden önce, hem de sonra gelen bölümle bağlantı halindedir.
27. Yani, "İnsanın yaratıldığı maddeler karbon, sodyum, kalsiyum gibi toprakta bulunan ölü cevherlerden başkası değildir. Bu elementlerin birleşmesi ile insan denilen mükemmel bir varlık oluşturulmuş ve onun içine fiziksel varlığının maddelerle hiçbir direkt ilişkisi bulunmayan duygular, vicdan ve tahayyül gibi büyük güçler yerleştirilmiştir.
Bunun yanısıra sadece bir tek insan böyle tesadüfen yaratılmakla kalmamış, onun içine üretici bir güç de yerleştirilmiştir. Bu güç sayesinde aynı fiziksel yapıya ve yeteneklere sahip sayısız kalıtımsal ve kişisel özellikler taşıyan milyonlarca insan meydana gelmektedir. O halde, "Ey insan! senin aklın bu mükemmel varlığın, Hikmet Sahibi Yaratıcı olmaksızın kendi kendisine varolduğunu kabul ediyor mu? Aklınız başınızda olarak insanın yaratılış düzenindeki bu mükemmelliğin, yeryüzünde ve gökyüzündeki sayısız gücün insanın emrine verilmesindeki düzenin, birden fazla tanrının iradesi ile olduğunu söyleyebilir misiniz? İnsanı hiç yoktan var eden Allah'ın onu öldükten sonra diriltemeyeceğini gerçekten aklınız başınızda olarak mı düşünüyorsunuz?"
28. Yani, "Yaratıcının bir hikmeti mucibince insan, bir tek cins olarak değil, insan olarak birbirine eşit, figür ve form olarak aynı temel formüle sahip, fakat farklı fiziksel yapıya, farklı zihnî ve psikolojik niteliklere, farklı duygu ve arzulara sahip olan iki ayrı cins halinde yaratılmıştır. Daha sonra bu ikisi arasında o denli mükemmel bir ahenk yaratılmıştır ki her ikisi de diğerine mükemmel bir eş olur. Birisinin fiziksel ve psikolojik ihtiyaçları tam anlamıyla diğerinin fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarına karşıt gelir. Bundan başka, Hikmet Sahibi, Yaratıcı, yaratılışın ta başlangıcından beri her iki cinsten eşit oranlarda yaratmaktadır ki, hiçbir ülkede veya hiçbir bölgede sadece kızların veya sadece erkeklerin doğduğuna şahit olunmamıştır. Bu olay, insan aklının kesinlikle hiçbir dahlinin bulunmadığı bir alandır. İnsan, kızların dişil niteliklerle, erkeklerin de eril niteliklerle -ki bu nitelikler tamamen birbirlerini tamamlayan özelliktedirler- doğmaya devam ettiği tabii akışa, hiçbir müdahalede bulunamaz, dünyanın her yerinde kadınların doğmaya devam ettiği belirli oranı da bozamaz. Yüzyıllardan beri, milyonlarca, milyarlarca insanın doğuşundaki bu ahenkli düzen ve bu düzenin işleyişi asla tesadüfî olamaz, birçok ilâhın ortak iradesinin bir sonucu da olamaz. Bu da sadece bir yaratıcının, bir tek Hikmet Sahibinin başlangıçta sonsuz hikmeti ve kudreti ile mükemmel bir kadın ve erkek planı düzenlediğini ve daha sonra bu mükemmel plana göre belirli oranlarda, ayrı kişisel özelliklere sahip sayısız kadın ve erkeğin dünyaya gelmesi için harikulâde bir düzen kurduğunu göstermektedir.
29. Yani, "Bu düzen şans eseri meydana gelmemiştir, bilakis Yaratıcı, bu düzeni, kadının ve erkeğin birbirlerinin doğal ihtiyaçlarını karşılamaları ve her ikisini birbirlerinde huzur ve sükûnet bulmaları amacıyla kurmuştur.
Bu, Yaratıcı'nın bir taraftan insan neslinin devamını sağlamak, diğer taraftan da bir insan medeniyeti meydana getirmek için araç olarak seçtiği mükemmel bir düzendir. Eğer iki cins değişik dizayn ve şekillerde yaratılmış ve her ikisine de birlikte olduklarında duydukları ahenk ve huzur duygusu yerleştirilmemiş olsaydı, insan nesli koyunlar ve keçiler gibi üreyebilirdi. Fakat bir medeniyetin doğması ihtimali sıfır olurdu. Hayvan türlerinin hepsinin aksine bir insan medeniyetinin ortaya çıkmasını sağlayan asıl özellik, Hikmet Sahibi Yaratıcı'nın her iki cinse, birbirlerine karşı birarada olmadıklarında tahmin edemeyecekleri bir sevgi, istek ve arzu yerleştirmesidir. Bu huzur ve sükûnet arzusu, onları birlikte bir yuva kurmaya zorlamıştır. Yine bu arzu, aileleri ve kabileleri oluşturmuş ve insan için sosyal hayatı mümkün kılmıştır. Toplumsal hayatın gelişmesinde insanın zihni özellikleri de mutlaka yardımcı bir rol oynamıştır. Fakat bunlar asıl itici güçler değildir. Toplumsal hayatın oluşmasını sağlayan asıl itici güç, kadın ve erkeğe yerleştirilen ve onları bir "yuva" kurmaya zorlayan arzudur. Sağduyu sahibi bir kimse kalkıp da bu Hikmet eserinin tabiat güçleri sonucu şans eseri meydana gelmiş olduğunu söyleyebilir mi? Bu yalnız sağ duyudan yoksun insanların kabul etmeyeceği sadece ve sadece bir tek varlığın, o hikmet Sahibi'nin hikmetinin bir ayeti, bir işaretidir.
30. Burada "sevgi" ile kadın ve erkek arasındaki cazibenin itici gücü olan ve onları birbirlerine bağlı kılan cinsel sevgi kastedilmektedir. "Merhamet", evlilik hayatında yavaş yavaş gelişen, eşlerin birbirlerine karşı nazik hoşgörülü ve düşkün olmalarını sağlayan duygusal ilişkidir. Öyle ki yaşlılık döneminde cinsel sevgi asgariye düşer ve iki eş birbirine gençliklerinde olduğundan daha bağlı olabilirler. Yaratıcı'nın insanın içine yerleştirdiği bu iki olumlu güç, insanda varolan doğal arzuyu destekler niteliktedir. Bu istek ile arzu sadece huzur ve tatmin arar böylece kadınla erkeği bir araya getirir. Bundan sonra bu iki güç (sevgi ve merhamet) ortaya çıkar ve birbirlerinden ayrı ortamlarda yetişmiş olan iki yabancıyı o denli birbirlerine bağlar ki, bu ikisi hayatın birçok zorluklarına rağmen yaşamaya devam ederler. Milyonlarca insanın kendi hayatında yaşayıp tecrübe ettiği bu sevgi ve merhamet ölçülüp tartılabilen maddi bir şey değildir. Bu iki özellik, ne insan vücudunu oluşturan yapısal elementlere bağlanabilir, ne de bunların ortaya çıkışı ve doğuşu bir laboratuarda incelenebilir. Bunun tek açıklaması Hikmet Sahibi Yaratıcı'nın belirli bir gaye için bu iki özelliği insanın gönlüne yerleştirmiş olmasıdır.
31. Yani, "Göklerin ve yerin yoktan varedilmesinde, onların ebedi bir kanunla kaim olmalarında ve sayısız gücün bu ikisi arasında büyük bir uyum ve denge içinde işlev görmesinde, bütün kâinatı sadece ve sadece bir tek yaratıcının yarattığına ve bu büyük düzeni O'nun idare ettiğine işaret eden birçok ayetler vardır." Bir taraftan madde şeklini alan ilk enerjinin kaynağı, sonra maddenin birçok farklı elementlere dönüşmesi, daha sonra bu elementlerin mükemmel bir oranda birleşip muhteşem bir kâinat düzeni oluşturması ve bu sistemin milyonlarca yüzyıl boyunca aynı düzen ve disiplin içinde işleyip durması üzerinde düşünüp tefekkür eden her ön yargısız insan, tüm bunların herşeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi bir yaratıcının herşeyi kaplayan iradesi olmaksızın sadece şans eseri meydana gelemeyeceği sonucuna varır. Diğer taraftan, yeryüzünden uzaktaki yıldızlara dek tüm kâinatın aynı elementlerden yapıldığını ve tüm kâinatta aynı tabiat kanununun geçerli olduğunu gören akıllı bir kimse, eğer inatçı değilse, bu düzenin birçok ilahın eseri olmadığını, bilakis tüm kâinatın yaratıcısı ve idarecisi olan bir tek Allah'ın varolduğunu kabul eder."
32. "Ses telleriniz birbirine benzer olduğu, ağzınızın, dilinizin ve zekanızın yapısında bir farklılık olmadığı halde, dünyada değişik bölgelerde yaşayan insanlar değişik lisanlar konuşmaktadırlar. Hatta aynı dilin konuşulduğu bölgelerde bile şehirden şehire, kasabadan kasabaya farklı lehçeler kullanılmaktadır. Bunun yanısıra, her insanın aksanı, telaffuzu ve konuşma tarzı diğerlerinden farklıdır. Aynı şekilde, fiziksel yapınızın formülü ve oluştuğu maddeler aynı olmasına rağmen renkleriniz birbirinden o kadar farklıdır ki, değil milletler, bir babanın iki oğlunun rengi bile tamamamen aynı değildir. Bu ayette sadece bu iki yöne dikkat çekilmiştir. Fakat insan çevresine bakarsa, dünyada sayısız farklılıkların olduğunu görecektir. İnsan, hayvan ve bitki türlerinde üyeler arasında temel benzerlikler olmasına rağmen birçok farklılığın varolduğu, hatta hiçbir türün iki üyesinin bile birbirinin aynısı olmadığı farkedilebilir. Bir ağacın iki yaprağı bile birbirinin aynısı değildir. Bu da dünyanın, otomatik makinaların tek tip ürünler ürettiği ve her birine kendi özel markasını bastığı bir fabrikadan ibaret olmadığını göstermektedir. Bu fabrikada usta bir sanatçı da vardır ve O herşeye ayrı bir dikkat sarfedip onu yeni oranlar, nitelikler ve özelliklerde üretir ve böylece bir bakıma eşsiz bir yaratılışa sahip olur. Her an yeni bir model icad etmekte ve O'nun yaratıcı gücü, aynı şeyi ikinci kez yaratmayı çirkin göstermektedir. Bu tezahürleri apaçık gözleriyle gören hiç kimse, kâinatı yaratanın onu yarattıktan sonra dinlenmeye çekildiği gibi aptalca bir yanlış fikre kapılmaz. Bunun tam aksine, O'nun yaratıcı gücünün her an faaliyette olduğunun ve O'nun yarattığı her şeye ayrı bir özellik verdiğinin apaçık delilidir.