15- (Musa,) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi,(20) orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı(21) ve işini bitiriverdi. (Sonra da:) "Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır" dedi.(22)
16- Dedi ki: "Rabbim, gerçek şu ki, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla."(23) Böylece (Allah) onu bağışladı.(24) Hiç şüphe yok O, bağışlayandır, esirgeyendir.

AÇIKLAMA

20. Herhalde yolların ıssız olduğu ve şehirde tam bir sessizliğin hüküm sürdüğü bir sabahın erken saatleri, yahut bir yaz öğleni veyahut da bir kış gecesi olmalı. "Şehre girdi" ibaresi, sarayın şehrin dışında genel yerleşim bölgesinden uzak bir yerde bulunduğunu göstermektedir. "Şehre girdi" kelimeleri kullanılmış, "şehirden çıktı" denmemiştir. Çünk Hz. Musa (a.s) kraliyet sarayında yaşamıştır.
21. "Vekeze" kelimesinin orijinal anlamı hem tokat vurmak, hem de yumruk atmaktır. Biz "Musa bir yumruk attı" anlamını benimsedik. Çünkü bir yumruk ölüme sebebiyet verebilir ama bir tokat veremez.
22. Bir kimse, Hz. Musa'nın (a.s) , Mısırlı'nın yumruğunu yedikten sonra düşüp son nefesini verdiğini görünce, bu kelimeleri kullanmasında bir karışıklık ve uzaklık olduğunu düşünebilir. Onun öldürmek gibi bir niyeti olmadığı gibi, yumruk da öldürücü değildi. Hiç kimse sağlıklı bir insanın böyle bir yumruk darbesiyle ölebileceğini ummazdı. İşte Musa'nın (a.s) "Bu şeytanın bir işi! Yine yoldan çıkarıcılığına başvurarak bana bu işi yaptırdı ki bir İsrailli'yi savunurken bir Mısırlı'yı öldürmekle suçlanabileyim. Böylece korkunç bir kızgınlık ve öfke fırtınası bütün Mısır'ı sarsın. Hem de yalnızca bana karşı değil, tüm İsrailoğulları'na karşı." demesinin nedeni budur. Bu konuda Kitab-ı Mukaddes Kur'an'dan farklı bir rivayet nakleder. Ona göre Hz. Musa (a.s) kasıtlı cinayet işlemiştir. Hz. Musa'nın bir Mısırlı'yla bir İsrailli'nin kavga ettiğini gördüğü zaman Kitab-ı Mukaddes şöyle anlatır: "Bir o yana baktı, bir bu yana baktı, hiç kimsenin olmadığını görünce onu öldürdü ve cesedini de kuma gömdü." (Çıkış 2: 12) Talmud rivayeti de aynıdır. Şimdi herhangi bir kimse burada İsrailoğulları'nın kendi atalarını nasıl rezaletle damgaladıklarını, Kur'an'ın ise onları nasıl yücelttiğini görebilir. Sağduyunun gereği de budur, gelecekte büyük bir peygamber olacak ve kendisine büyük kanun ve adalet mecmuası verilecek hikmet sahibi ve diline sahip bir kimse, kendi kavminden birinin bir başka kavimden biriyle döğüştüğünü görüp öfkelenen ve kasıtlı olarak diğer kavimden olanı öldüren kör bir milleyetçi olamaz. Çok açıktır ki, bir Mısırlı'yı, sırf zulmünden bir İsrailli'yi kurtarmak uğruna öldürmek kanunî sayılmaz.
23. Hz. Musa'nın (a.s) bu duası şu anlama gelir: "Ey Rabbim! Bu günahımı affet: Bu günahı isteyerek işlemediğimi biliyorsun, onu ört ve halktan gizle!"
24. Bu ifade iki anlama gelir ve ikisi de burada kullanılmıştır: Allah, Hz. Musa'nın suçunu halktan gizlediği gibi, hatasını da bağışladı. Zira ne bir Mısırlı, ne de Mısır hükûmetinin herhangi bir yetkilisi, olaya şahid olabileceği bir zamanda yoldan geçmedi. Böylece Hz. Musa (a.s) cinayet mahallinden teşhis edilmeden uzaklaşma imkânı bulmuş oldu.