13- Böylelikle, gözünün aydın olması, hüzne kapılmaması ve gerçekten Allah'ın va'dinin hak olduğunu(16) bilmesi için, onu(17) annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
14- O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca,(18) biz ona bir 'hüküm ve hikmet' ve ilim verdik.(19) Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.

AÇIKLAMA

16. Allah tarafından yürürlüğe konan bu hikmetli planın bir güzel sonucu da, Hz. Musa'nın (a.s) Firavun'un sarayında gerçek bir prens gibi değil, kendi halkı içinde yaşamasıydı. Bu yüzden Firavun'un sınıf ve halkının bir üyesi olarak yetişmek yerine hem aklî, hem de hissî bakımdan tam bir İsrailoğlu şeklinde yetişmişti.
Rasûlullah bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Kendi maişetini temine çalışan ve Allah'ın da rızasını gözeten kimse Musa'nın (a.s) annesine benzer, ki o bir taraftan kendi oğlunu emzirirken diğer taraftan kulluğunun mükâfatını da alıyordu." Yani her ne kadar böyle bir kimse çocuğunun hayatını idame ettirmek için çalışıyorsa da, Allah'ın rızasını umarak hileye başvurmadan çalıştığı sürece -yani başkalarıyla münasebetlerinde âdil ve dürüst, kendisi ve çocukları için Allah'a ibadet niyetiyle temiz rızık arayan bir kimse olduğu sürece- hayatını kazanırken Allah'tan da mükâfâtını almış olur.
17. Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'a göre, çocuğa Firavun'un sarayında iken "Moses" (Musa) olarak isim verilmişti. Bu kelime İbranice değil Kıptîce'dir. Ve "Onu sudan çıkardım" anlamına gelir, zira Kıptî lisanında "Mo" su demektir. "Oshe" ise ibârenin diğer kısmına karşılıktır: (Moşe)
18. Yani, zihnî ve bedenî açıdan tam manasıyla gelişip rüşdüne ermiştir. Hz. Musa'nın (a.s) yaşı hakkında Yahudi kaynakları farklı rivayetler zikretmektedirler. Kimisi 18'di der, kimisi 20, kimileriyse 40 yaşlarında olduğunu söyler. Ahd-i Cedid'e göre 40 yaşlarındaydı. (İşler, 7: 23) Fakat Kur'an herhangi bir yaş zikretmez. Daha sonraki ayetlerde anlatılan olayın hangi maksatla zikredildiğine bakılırsa bu, onun olayın geçtiği esnada tam anlamıyla rüşdüne eriştiğini anlamaya yetecektir.
19. "Hükm"; hikmet, anlayış ve hükmetme gücünü tazammun eder. "İlm" ise hem dinî hem dünyevî bilgidir. Hz. Musa (a.s) ailesiyle kurduğu temas sonucu atalarının -Yusuf, Yakub, İshak ve İbrahim (a.s) - öğretilerini biliyordu ve Kral'ın sarayında bir prens olarak eğitim görürken Mısır'da cari olan ilimlerden de nasibini almıştı. Burada "Hüküm" (Hikmet} ve "İlm" (Bilgi) peygamberliğin bağışlanması anlamına değildir, çünkü peygamberlik, Hz. Musa'ya birkaç yıl sonra bağışlanmıştır. Nitekim Şuara 21'de zikredilmişti ve aşağıda da zikredilecektir.
Onun bir prens olarak eğitim ve öğrenimi hakkında Ahd-i Cedid şunları söyler: "Musa, Mısırlıların tüm hikmetini öğrenmişti, hem sözde hem fiilde çok güçlü olmuştu." (İşler 7: 22) Talmud şunu söyler: "Musa Kral'ın sarayında yakışıklı bir delikanlı olarak büyüdü: Kraliyete mensup elbiseler giydi, halk tarafından sevildi ve hep kraliyet hanedanına ait konumlar içinde göründü. Bir günlüğüne Goshen bölgesine gitti ve orada kardeşlerinin (İsrailoğulları'nın) maruz bırakıldığı şiddeti müşahade etti. Musa, Mısır Kralı'ndan ricada bulunarak işçilere haftada bir günlerini tatil olarak bağışlamasını söyledi ve Kral ricasını kabul etti. Musa şöyle dedi: "Onları böyle kesintisiz çalışmaya zorlarsanız güçlerini yitirirler. Oysa dinlenmek ve güçlerini toplamak için onlara hiç değilse haftada bir gün izin vermeniz kendi kâr ve yararınıza olacaktır." Ve Rabb Musa'yla oldu ve şöhreti bütün ülkeye yayıldı. (H. Polane, The Talmud Selection, sh. 128-129)