155- Dedi ki: "İşte, bu bir dişi devedir;(103) su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."(104)
156- "Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar."
157- "Sonunda onu (yine de) kestiler,(105) ancak pişman oldular."
158- Böylece azab da onları yakaladı.(106) Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.

AÇIKLAMA

103. Semudluların mucize talebi üzerine, dişi bir deve yaratılmıştı. Bu deve onların görmeye alıştıkları sıradan bir deve değildi. Çünkü onun yaradılışı harikulade bir nitelik taşımalıdır ki, mucize kabul edilebilsin. Şayet Hz. Salih (a.s) mucize olarak sıradan bir deveyi gösterecek olsaydı, bir peygamberden beklenmeyen bir davranış olurdu bu. Nitekim ayetin siyak ve sibakından da böyle anlaşılıyor. Ayrıca Kur'an'ın birçok yerinde bu devenin mucize niteliği taşıdığı açıklanmıştır. Örneğin A'raf ve Hud surelerinde, Allah'ın bu dişi devesinin bir ayet (mucize) olduğu belirtilirken, İsra suresinde daha belirgin bir ifade kullanılmıştır.
"Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin onları yalanlamış olmasıdır. Semud'a açık bir mucize olarak dişi deveyi verdik. O yüzden kendilerine zulmettiler. Oysa biz o mucizeleri, yalnız korkutmak için göndeririz. (Oyun ve eğlence olsun diye değil) ".
104. Yani, "Bir gün kuyularınızdan ve pınarlarınızdan bu dişi deve su içecek, bir gün de sizin hayvanlarınız ve bu sıra hiç bozulmayacak". Herhalde Araplar için bundan daha büyük bir meydan okuma olamazdı. Çünkü, Araplar arasında çoğu kez kan dökülmesi ve canların verilmesi ile sonuçlanan savaşların ve kan davalarının en önde gelen nedenini su oluşturuyordu. Dolayısıyle, Hz. Salih'in (a.s) meydan okuması tüm kavmine karşıydı ve halk tarafından, ardında büyük bir güç olduğuna kanaat getirmeden kabul edilmesi mümkün değildi. Böyleyken, Hz. Salih (a.s) ardında hiç bir dünyevî güç olmadığı halde bu meydan okumada bulundu ve tüm kavmi bunu ses çıkarmadan kabul etmekle kalmayıp bir hayli gün buna boyun da eğdiler.
A'raf ve Hud Sureleri'nde buna bir de ilave vardır; "Bu sizin için bir ayet olarak Allah'ın dişi devesi; dolayısıyla bırakın onu Allah'ın arzında otlasın ve kötülükle ona dokunmayın." (Hud: 64) . Yani meydan okuma, yalnızca bir gün arayla devenin su içmesiyle sınırlı olmayıp tarlaları, bahçeleri, hurmalıkları ve otlaklarında dilediği biçimde serbestçe otlamasını ve kendisine kötü niyetle dokunulmamasını da içine alıyordu.
105. Bu, meydan okumayla karşılaşır karşılaşmaz, hemen deveye saldırıp derhal ayaklarından keserek öldürdükleri anlamına gelmez. Gerçekte, deve tüm kavim için bir sorun haline gelince, halk iyice öfkelenip ondan nasıl kurtulacaklarına dair birbirlerine danışmaya başladılar. Sonunda, Şems Suresi'nde anıldığı üzere, kibirli bir reis buna bir son verme görevini yüklendi: "En şakileri ayaklandığı zaman..." (ayet: 12) . Aynı olay Kamer Suresi'nde de anılmaktadır: "Bir yoldaşlarını çağırdılar, o da çekip bacaklarını kesti." (ayet: 29) .
106. Kur'an'ın başka yerlerinde geçtiğine göre, deve öldürülünce Hz. Salih (a.s) şöyle dedi: "Yurdunuzda üç gün daha metalanın." (Hud: 65) . Bu zaman sona erince şafak vakti sıraları şoke edici bir patlama oldu ve ardından şiddetli bir deprem tüm halkı bütünüyle helâk eti. Sabahleyin, bir çitin çevresinde hayvanlar tarafından çiğnenmiş kuru çalılar gibi cesetler oraya buraya saçılmış durumdaydı. Ne taştan köşkleri, ne de kayalar içinde oyulmuş barınakları başlarına gelen felaketten kendilerini koruyamadı. "Üzerlerine tek bir sayha (korkunç bir ses, patlama) gönderdik; ağılcının (çitinin) kuru çalıları gibi saçıldılar." (Kamer: 31) . "Kendilerini o sarsıntı yakaladı da, yurtlarında yüz üstü düşe kaldılar." (A'raf: 78) . "Sabaha girerlerken kendilerini o sayha yakaladı. Kazandıkları kendilerinden hiç bir şey savmadı." (Hicr: 83-84) .