112- De ki: "Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur."
113- "Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.) "(82)
114- "Ve ben mü'min olanları kovacak değilim."
115- "Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum."(83)
116- Dediler ki: "Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulanlardan olacaksın."(84)

AÇIKLAMA

82. Bu, çalışan sınıflara ve toplumun aşağı görülen işler yapan alt katmanlarına mensup yoksulların zihnî yeterliliğe sahip bulunmadığı ve sağduyu ve düşünceden yoksun oldukları varsayımına dayalı itiraza ilk cevaptır. Hz. Nuh'un (a.s) ağzıyla: "Mesajımı kabul edip ona göre davranan insanların yaptıklarının değerini ölçmeye ve onları imana götüren etkenleri değerlendirmek için hiç bir aracım yok. Bu, benim işim değil, Allah'ın bileceği bir iş."
83. "Ey Nuh, köleler, hizmetçiler ve ücretliler gibi aşağı derecedeki insanlar arasında sayılalım diye mi sana iman edeceğiz?" denircesine, iman edip Hz. Nuh'un (a.s) çevresinde toplananlar en düşük sosyal katmana mensup olduklarından, soyluların hiç birinin onlara katılmak istemediğini ima ettiren itiraza Hz. Nuh'un (a.s) ikinci cevabı da şudur: "Nasıl böylesine mantıksız bir tutum takınır da, beni dinlemek bile istemeyenleri sayar, onlara uyar ve bana inanıp arkamdan gelenleri ise kovarım? Ben yalnızca, gittiğiniz yolun yanlış olup sizi helâke sürüklediğini ve benim çağırdığım yolun ise, herkes için kurtuluş yolu olduğunu açıkça ilan eden bir uyarıcıyım.
Uyarılarıma kulak verip benimsemeniz, ya da körü körüne helâke giden yolda yürümeye devam etmeniz, artık size kalmış bulunuyor. Uyarıma kulak verip doğru yolu benimseyenlerin atalarını, sınıflarını ve mesleklerini araştırmam gerekmez. Onlar sizin gözünüzde "adi" olabilirler, fakat ben onları kovup da, "soyluların ne zaman felaket yolundan vazgeçerek kurtuluş ve esenlik yoluna gireceklerini gözleyemem."
Bu ayetler indiğinde, Hz. Peygamber (s.a) ile Mekke kafirleri arasında da aynı şeyler olup bitiyordu; dolayısıyle, Hz. Nuh (a.s) ile kavminin ileri gelenleri arasında geçen konuşmaların burada neden nakledildiği bütünüyle anlaşılabilir. Mekke kafirlerinin ileri gelenlerinin düşünce yapıları da tamı tamına aynıydı. Bilal, Ammar, Süheyb gibi köleler ve ücretli sınıfın diğer mensupları ile bir arada nasıl yanyana oturabileceklerini soruyorlar ve sanki şöyle diyorlardı: "Bu yoksullar kovulmadıkça, soyluların mümin olmayı düşünmelerine imkan yoktur. Köle ile efendinin omuz omuza bir arada oturmaları mümkün değildir."
Buna cevap olarak, Allah mağrur ve kibirli kafirlere, onlar öyle istedi diye yoksul müminleri yanından kovamayacağını söylemesini Hz. Peygamber'e (s.a) emretmektedir: "İstiğna gösterene gelince: Sen ona yöneliyorsun, onun arınmasından sana bir şey yok ki! Ama koşarak ve titreyerek sana gelen; sana gelmişken sen onunla ilgilenmiyorsun. Hayır, olamaz böyle; muhakkak o bir hatırlatma ve öğüttür. Kim dilerse hatırlar, öğüt alır..." (Abese: 5-12) . "Sabah akşam O'nun rızasını dileyerek Rablerine dua edenleri kovma! Onların hesabından sana bir şey, senin hesabından da onlara bir şey yok ki, onları kovarak zalimlerden olasın. İşte böyle olanların bazısını bazısı ile sınadık, "Bunlar mıdır aramızda Allah'ın lütufta bulunduğu?" desinler diye. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?" (En'am: 52-53) .
84. Metindeki kelimeler iki anlama gelebilir: 1-"Taşlanarak öldürüleceksin", 2-"Her yandan hakaret yağmuruna tutulacak ve her nereye gitsen lanet ve küfürle karşılaşacaksın".