98- "Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.
99- "Bizi suçlu-günahkârlardan başka saptıran da olmadı."(69)
100- "Artık bizim için ne bir şefaatçi var,"(70)
101- "Ne de candan-yakın bir dost."(71)
102- "Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik."(72)
103- Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır,(73) ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
104- Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.

AÇIKLAMA

69. Burada, dünyadayken halkın ilâh gibi sayıp hizmet ettikleri, sözlerini ve davranışlarını otorite saydıkları ve kendilerine her türlü arz ve takdimde bulundukları dinî lider ve önderlerine nasıl davranacakları anlatılmaktadır. Ahirette halk, önderlerinin kendilerini saptırmış ve helâklerine yol açmış olduğunu anlayınca, durumlarından onları sorumlu tutacaklar ve onlara lanetler yağdıracaklardır. Kör izleyiciler, dünyada önderlerinin kendilerini doğruya mı, yoksa yanlışa mı götürdüklerine dikkat etsinler diye, Kur'an bu dehşetli ahiret manzarasını çeşitli yerlerde sunmaktadır. Örnek: "Her bir ümmet girdikçe kardeşine lanet eder: ne zaman ki, hepsi orada toplanır, o zaman sonrakileri, öncekileri için, "Rabbimiz, şunlar bizi sapıttı, dolayısıyla onlara ateşten bir kat daha azab ver" der. "Her biri için bir kat daha fazla var, fakat bilmezsiniz" der. (A'raf:38)
"Küfredenler, "Rabbimiz, bizi sapıtan cinleri ve insanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım da, en alçaklardan olsunlar." (Fussilet: 29) "Ve Rabbimiz, şüphesiz biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik de, bizi yoldan sapıttılar" dediler. "Rabbimiz, onlara iki kat azab ver ve onları büyük bir lanetle lanetle." (Ahzab: 67-68) .
70. Yani, "Bizim dünyada iken şefaatçilerimiz saydıklarımız ve bizi salimen cennet'e ulaştıracaklarına inandıklarımız, bugün çaresiz ve bize faydasızdırlar."
71. Yani, "Bizim için duygulanacak ve bizi teselli edecek hiç bir sevenimiz yok," Kur'an, ahirette yalnızca müminlerin birbirlerine dost olmaya devam edeceklerini belirtir. Kafirler ise, dünyada iken dostluk yemini bile etmiş olsalar, birbirlerine düşman kesileceklerdir. Her biri diğerini kötü sonlarından sorumlu tutacak ve onun en fazla cezayı görmesi için çalışacaktır. "O gün dostlar, muttakiler dışında birbirine düşmandır." (Zuhruf: 67) .
72. Kur'an, bu tür hasret ve arzuya, "Eğer geri gönderilmiş olsalardı, yine nehyolunduklarını yapmaya dönerlerdi." (En'am: 28) şeklinde cevap vermektedir. Dünyaya yeniden dönmelerine neden izin verilmeyeceği konusunda bkz. Müminun an: 90-92.
73. Hz. İbrahim Peygamber'in (a.s) kıssasındaki "ayet"in iki yönü vardır:
a) Arap müşrikleri, özellikle Kureyş, bir yandan kendilerinin İbrahim Peygamber'in (a.s) izleyicileri olduklarını iddia edip onun soyundan gelmekle övünürken, diğer yandan, Hz. İbrahim'in (a.s) hayatı boyunca sürekli bir mücadele verdiği şirke bulaşmış durumdaydılar. Sonra, bu insanlar, kendilerini Hz. İbrahim'in (a.s) getirdiği dine çağıran Hz. Peygamber'e (s.a) , tıpkı Hz. İbrahim'e karşı çıkılıp davranıldığı gibi, karşı çıkıp davranıyorlardı. Dolayısıyla onlara, Hz. İbrahim'in (a.s) , kendilerinin itiraf etmelerine rağmen, inatlarında va karşı çıkmalarında devam ettikleri tevhid'in bağlısı ve şirk'in düşmanı olduğu hatırlatılmaktadır.
b) Hz. İbrahim'in (a.s) kavmi yeryüzünden silinmişti. İçlerinden hayatta kalanlar, Hz. İbrahim (a.s) ile oğulları İsmail ve İshak'ın (a.s) çocukları idiler. Her ne kadar Kur'an, Hz. İbrahim'in (a.s) kavmine inen azabtan söz etmiyorsa da, bu kavim azaba uğrayan kavimlerin arasında anılmaktadır: "Onlara, kendilerinden öncekilerin, Nuh Kavmi, Ad, Semud ve İbrahim Kavmi ve Medyen halkıyla tersine çevrilmiş şehirlerin haberi gelmedi mi?" (Tevbe: 70) .