46- Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.(59)
47- O, geceyi sizin için bir elbise,(60) uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.(61)
48- Ve kendi rahmetinin önünde rüzgârları müjdeciler olarak gönderen de O'dur. Biz, gökten tertemiz su(62) indirmiş bulunmaktayız.
49- Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için.(63)
50- Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık.(64) Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.(65)
51- Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya da bir uyarıcı-korkutucu gönderirdik.(66)
52- Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.(67)

AÇIKLAMA

59. "Onu kendimize dürdük": Onu yok eder veya görünmez kılarız. Çünkü, yok olan her şey Allah'a döner. Her şey Allah'tandır ve Allah'a dönmektedir.
Kur'an, güneşin yol açtığı gölge olgusunu iki amaç için anmaktadır: "Günlük hayatınızda gölgenin yararlarına dikkat etmiş olsaydınız, tevhid doktrinini tereddütsüz kabul ederdiniz. Gölge, böyle devamlı uzayıp kısalmamış olsaydı, hayat, güneşin ışık ve ısısına bağlı olduğundan, yeryüzünde hayat olmazdı. Öte yandan, hiç gölge olmasaydı, güneşin kesintisiz ısı ve ışığı hayatı imkansızlaştırırdı. Bunun yanısıra, güneş ve gölgede ani değişimler olsaydı, buna uzun süre katlanılamazdı. O halde, bu olgu üzerinde düşünmeli ve Hakim ve Kadir Yaratıcı'nın böyle yaptığını, sabit tabii kanunlara göre gölgenin uzayıp kısaldığını anlamalısınız. Bunun kendiliğinden böyle olmayacağı, ya da kör bir mekanizmanın bunu meydana getiremeyeceği veya pek çok bağımsız ilâhın kontrolü altında böylesine düzenli bir biçimde işlemeyeceği açıktır" denilerek, kâfirler bu olgudan bir ders alma ve hayvanlar gibi davranmama konusunda uyarılmaktadır.
İkinci olarak, mecazi anlamda bir gerçek ifade edilmektedir: Nasıl gölge hep aynı durumda kalmıyorsa, aynı şekilde, enine boyuna yayılmış görünen küfür ve şirk gölgesi de hidayet güneşi yükseldikçe dürülecek ve kısalacaktır. Fakat, Allah, her şeyi belli bir sebebe bağlayıp ani değişimler meydana getirmediğinden, bu da sabır ve katlanma istemektedir.
60. Gece, "eşyayı örtüp gizlemesi" anlamında bir "elbise"dir.
61. Bu ayet üç hedefe yöneliktir:
1) Tevhid'e bir delildir.
2) Günlük hayattan, ölümden sonraki hayata delil çıkarmaktadır.
3) Cahiliyye gecesinin sona ermekte olduğunu ve parlak ilim ve hidayet gündüzünün şafağının attığını müjdelemektedir. Dolayısıyla, cahiliyye uykusunda uyuyanların eninde sonunda uyanacakları, fakat ölüm uykusuna dalmış olanların uyanmayıp kendilerini hayattan yoksun bırakacakları ve gündüzün işlerinin onlarsız da devam edip gideceği kaçınılmazdır.
62. Yani duru, bütün kirlerden, mikrop ve zehirlerden arınmış, kiri gideren ve yıkayan, insanlar, hayvanlar ve tüm bitkiler için hayat kaynağı olan su.
63. Bu ayette de tevhid doktrini ve ahirete deliller vardır. Bunun yanısıra, cahiliyye "kuraklığı" döneminin yerini, Allah'ın rahmetiyle kendisinden herkesin değilse de, Allah'ın pek çok kullarının faydalanacağı hayat bahşedici Vahiy ilmi sağanağı halinde gelen "kutlu nübüvvet yağmuru"nun aldığı ima edilmektedir.
64. "Aralarında döndürdük durduk" ifadesi üç anlama gelebilir:
1) "Yağmur olgusunu, gerçeği kendilerine açıklamak için Kur'an'da defalarca tekrarladık."
2) "Kendilerine, yeri geldikçe sıcaklık ve kuraklık, mevsim rüzgarları ve bulutları, yağmur ve hayat verici etkileri, olguları gösterip duruyoruz."
3) "Her zaman aynı yer, aynı miktar yağmuru almasın, bazen bir yerde kuraklık olurken, başka yerde normalden fazla veya az yağmur yağsın, ya da bir başka yer yağmur sularıyla dolsun taşsın diye, yağış miktarını, yıl ve yıl dünyanın her tarafında değiştiriyoruz. Onlar da, günlük hayatlarında sayısız derecede farklı sonuçlarıyla tüm bu değişik olguları görüp duruyorlar."
65. Bu ayete, bizzat harika yağış sisteminin bile Allah'ın varlığının, kâinatın tek bir rabbi olduğunun ve sıfatlarının delili olduğunu vurgulamaktadır. Yağışın, yıl boyu, yeryüzünün değişik yörelerine harika bir biçimde dağılımı, tek bir hakim düzenleyicinin varlığını ispatlamaktadır. Ne ki, inatçı kafirler bundan bir ders almazlar da, küfürlerinde diretir dururlar. Oysa, bu gerçek, Kur'an'da bu amaçla tekrar tekrar ifade edilmektedir.
Ayette ahirete de delil vardır. Çünkü, bizzat kafirler, yağmurların yıl be yıl ölü toprağa hayat verdiğini görmektedirler. Bu da, Allah'ın ölülere yeniden hayat vermeye kadir olduğunun açık bir delilidir. Ama kafirler bundan da ders almazlar ve sorumsuzca yollarına devam ederler.
Eğer 48. ayet mecazi anlamda alınırsa, "tertemiz su" Nübüvvet nimeti demek olacaktır. İnsanlık tarihi göstermektedir ki, ne zaman bu nimet gönderilmişse, cehaletin yerini ilim, zulmün yerini adalet ve kötülüğün yerini takva ve iyilik almıştır. Peygamberlerin gelişi, her zaman kesinlikle ahlâkî-manevî devrimin bir müjdecisi olmuştur. Fakat ondan yararlananlar, yalnızca peygamberlerin hidayetini kabul edenlerdir. Tarihin verdiği derstir bu, yine de kafirler inat ve nankörlükleri nedeniyle onu reddederler.
66. Yani, "Eğer dilemiş olsaydık, her memlekete ayrı bir peygamber gönderirdik. Fakat böyle yapmadık. Çünkü, son nebimiz tıpkı güneş gibi bütün dünyayı aydınlatmaya yeterlidir."
67. "Cihad-ı Kebir" üç anlam ifade eder:
1) İslâm davası yolunda elden geleni yapmak.
2) Bu dava için tüm imkan ve kaynakları seferber etmek.
3) "Allah'ın Kelimesi"ni yükseltmek için tüm kaynakları harekete geçirip mümkün olan her cephede İslâm'ın düşmanlarıyla savaşmak. Bu da, dille, kalemle, malla, hayatla ve diğer bütün silahlarla yapılan "Cihad"ı içine alır.