76- O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilmektedir.(125) Bütün işler de Allah'a döndürülür.(126)
77- Ey iman edenler, rükû edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin, umulur ki kurtuluş bulursunuz.(127)
78- Allah adına gerektiği gibi cihad edin.(128) O, sizleri seçmiş(129) ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir,(130) atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi) .(131) O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kur'an'da) da sizi 'müslümanlar' olarak isimlendirdi;(132) peygamber sizin üzerinize şahid olsun,(133) siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve Allah'a sarılın,(134) sizin Mevlanız O'dur. İşte ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı.

AÇIKLAMA

125. Kur'an bu cümleyi, müşriklerin şefaatle ilgili inançlarını reddetmek amacıyla kullanır ve sanki şöyle der: "Siz melekleri, peygamberleri, azizleri ve benzerlerini sizin adınıza Allah katında şefaatçi sanıyorsunuz ve bu nedenle onlara tapıyorsunuz. Tamamen yanılgı içindesiniz, çünkü taptığınız ilâhlardan hiç biri sizin için hayırlı olanın veya olmayanın ne olduğunu bilmez; sadece Allah her şeyi işiten, her şeyi gören ve her şeyi bilendir. Bu nedenle O, razı olup dilediği kimseler müstesna, hiç kimseye şefaat ve aracılık hakkı vermemiştir."
126. Burada küçük-büyük, her şeyin, her meselenin nihâî hüküm ve karar için Allah'ın huzuruna götürüleceği vurgulanmaktadır. Bu nedenle Allah'tan başkasına yalvarmamalısınız, çünkü herkes tamamen aciz ve güçsüzdür. Kendi istek ve ihtiyaçlarını bile karşılayamaz.
127. Felaha kavuşmanın yolu budur, fakat bu ibadetleri yaptıktan ve salih ameller işledikten sonra bile kişi kendini yeterli görmemeli veya Allah'a ibadet edip salih amel işlediği için mutlaka felaha kavuşacağını düşünerek gurura kapılmamalıdır. O, sadece Allah'ın, lütfu ile ibadetlerini kabul edeceğini ve kendisine ebedî kurtuluşu bahşedeceğini ümit edip beklemelidir.
İmam Şafiî, Ahmed bin Hanbel, Abdullah bin Mübarek ve İshak bin Rahavayh Hacc Suresi'ndeki bu ayette secde yapılması gerektiği görüşündedirler. Fakat İmam Ebu Hanife, İmam Malik, Hasan Basri, Said ibn'ül-Müseyyeb, Said bin Cübeyr, İbrahim en-Nahâî ve Süfyan-ı Sevrî ayrı görüştedirler. İki tarafın öne sürdüğü deliller kısaca şöyledir:
İlk grubtaki müfessirler görüşlerini şu noktalara dayandırırlar:
1) Ayetteki fiil emir kipindedir.
2) İmam Ahmed, Ebu Davud, Tirmizî, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin rivayet ettiği Ukbe bin Âmir hadisi şöyledir: "Dedim ki 'Ey Allah'ın Rasûlü Hacc Suresi'nin fazileti, içinde iki secde ayeti olmasından mı kaynaklanıyor?' 'Evet, bu iki ayette secde etmeyen onları okumasın' cevabını verdi."
3) Ebu Davud ve İbn Mace'nin tahric ettiği hadis. Bu hadiste Amr İbn'ül-As, Peygamber'in (s.a) kendisine Hacc Suresi'nde iki secde ayeti bulunduğunu söylediğini rivayet eder
4) Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Osman, İbn Ömer, İbn Abbas, Ebud-Derda, Ebu Musa El-Eş'ari ve Ammar bin Yasir'in Hacc Suresi'nde iki secde ayeti bulunduğuna dair sözleri.
İkinci grubtaki müfessirler de şu delilleri öne sürerler:
1) Ayette hem secde, hem de rüku için emir yer almaktadır. Bu da Kur'an'daki kullanımına göre tüm ibadetleri kasdetmektedir, sadece secdeyi değil.
2) Ukbe bin Amir'in rivayet ettiği hadisin senedinde zayıf raviler bulunduğu için sahih (güvenilir) değildir.
3) Amr İbn'ül-As'ın hadisi de sahih (güvenilir) değildir, çünkü ravilerinden bazıları tanınmamaktadır (meçhul) .
4) Sahabeden zikredilen şahısların sözlerine gelince, İbn Abbas, Hacc Suresi'ndeki birinci ayette secde yapmanın vacip olduğunu, ikincisinde ise sadece müstehap olduğunu açıklamıştır.
128. Arapça'da cihad kelimesi çok geniş kapsamlı bir kelimedir. Her tür çaba, çalışma, çatışma ve savaşı içerir. Allah uğrunda cihad etmek, O'nun yolunda, O'nun rızasını kazanmak için, başkalarını O'nun yoluna uymaktan alıkoyanlara karşı koymak anlamına gelir. Cihad, ilk önce kişinin kendi nefsine boyun eğdirebilmesi için onunla savaşmasını gerektirir. Çünkü kişi kendi nefsinin kötülüklerine karşı savaşmadıkça ve arzu ve isteklerini Allah'a itaate boyun eğdirmedikçe gerçek bir cihad yapamaz. Peygamber (s.a) de bu tür cihadın gerekliliğini vurgulamıştır. Allah yolunda savaşa gidenlere cihaddan döndüklerinde: "Küçük cihaddan büyük cihada döndünüz." demiştir. Etrafındakiler "Büyük cihad nedir?" diye sorduklarında, Peygamber (s.a) "Kişinin kendi istek ve arzularına karşı yaptığı cihaddır" demiştir.
Aslında Cihad'ın savaş alanı tüm yeryüzüdür ve İslâm, kişinin Allah'a asi olanlara ve günahkarlara karşı tüm kalbi, zihni, bedeni ve malı ile karşı koyup çaba harcaması gerektiğini söyler.
129. Bu ifadenin muhatapları Allah Rasûlü'nün (s.a) ashabıydı, çünkü onlar bu hizmet için seçilme şerefine eren ilk insanlardı. Daha sonradan gelenlere ise onlara tabi oldukları için dolaylı olarak hitap edilmiş olmaktadır. Bu, Kur'an'da başka şekillerde de ifade edilmiştir. Bkz. Bakara: 143 ve Âl-i İmran: 110.
130. ".... (Allah) size dinde bir güçlük yüklemedi." Yani, "Size gönderilen din çok basit ve açıktır, uymak zorunda olduğunuz kanun ve kurallar ise çok pratik ve uygulaması kolaydır. Bu dinin sınırları içinde istediğiniz kadar ilerleyebilirsiniz." Burada, müslümanların hayatının, daha önceki topluluklara kanun koyucular ve rahipler tarafından uygulanan tüm sınırlama ve kısıtlamalardan uzak olduğu vurgulanmaktadır. Aynı noktanın olumsuz yönü ise A'raf 157'de uygulanmaktadır: "O, onlara marufu emrediyor, münkeri yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor. Onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri kaldırıyor."
131. Gerçi İslâm, Hz. Nuh'un (a.s) Hz. Musa'nın (a.s) Hz. İsa'nın (a.s) ... vs. dini diye adlandırılabilir, fakat Kur'an, onun tekrar tekrar İbrahim'in (a.s) dini olduğunu vurgulamaktadır. O halde, "Onda sebat edin". Bunun üç sebebi vardır: 1) Kur'an'ın ilk muhatapları, diğer peygamberlerden çok Hz. İbrahim'i tanıyan ve onu yüce bir kişi, bir önder olarak kabul eden Araplardı.
2) Yahudilerin, Hıristiyanların, müslümanların ve gerek Arabistan gerekse çevre ülkelerde yaşayan müşriklerin ağız birliği ile büyük bir peygamber olarak kabul ettiği tek şahıs Hz. İbrahim (a.s) idi.
3) Kur'an tüm bu toplulukları Hz. İbrahim'in dinine uymaya çağırırken aslında onları kendi dinlerinin Hz. İbrahim'den sonra icad edildiği, bu nedenle onun öğrettiklerine uygun olmadığı için de güvenilir olmadığı konusunda uyarmaktadır. Arabistan müşriklerine gelince onlar da kendi aralarında putatapıcılığın Beni Huzaa'nın lideri Amr bin Luhay ile onun M.Ö. 600 yıllarında Maab'dan Hübel adında bir put getirmesiyle başladığını kabul ediyorlardı. O halde Allah Rasûlü Hz. Muhammed (s.a) (Allah'ın salatı ve selamı onun üzerine olsun) tarafından öğretilen aynı katışıksız ve saf din idi.
Daha geniş ayrıntılar için bkz. Bakara an: 134-135, Âl-i İmran an: 58-79 ve Nahl an: 119-120.
132. Buradaki "siz" kelimesi, sadece bu ayetin nazil olduğu dönemde yaşayan veya bu ayetin nüzulünden sonra mümin olanları kasdetmemektedir: Burada "siz" ile insanlık tarihinin başlangıcından beri tevhide, ahirete, peygamberlere ve vahyî kitaplara inanan tüm insanlar kasdedilmektedir. Onlar "Yahudiler" veya "Hıristiyanlar" değillerdi, fakat kendilerini Allah'a teslim etmiş "müslümanlar"dı. Aynı şekilde Hz. Muhammed'e (s.a) (Allah'ın salat ve selamı onun üzerine olsun) uyanlar Muhammedîler değil, bilakis "müslümanlar"dır.
133. Açıklama için bkz. Bakara an: 144 ve "Şehadet-i Hak" adlı eserim.
134. "... Allah'a sarılın": Sadece Allah'ın hidayetine ve hükmüne uyun, sadece O'na itaat edin; O'ndan korkun ve tüm ümit ve beklentilerinizi O'na yöneltin; yardım için sadece O'na yalvarın; O'na güvenin ve tüm ihtiyaçlarınız için O'na dua edin.
HACC SURESİNİN SONU