16- "Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın; sonra yıkıma uğrarsın."
17- "Sağ elindeki nedir ey Musa?"(11)
18- Dedi ki: "O, benim asamdır; ona dayanmakta, onunla davarlarım için ağaçlardan yaprak düşürmekteyim, onda benim için daha başka yararlar da var."(12)
19- Dedi ki: "Onu at, ey Musa."
20- Böylece, o da onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş) .
21- Dedi ki: "Onu al ve korkma, biz onu ilk durumuna çevireceğiz."
22- "Elini de koltuğuna sok, bir hastalık olmadan, başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın."(13)
23- "Öyleki, sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım."
24- "Firavun'a git, çünkü o azmış bulunmaktadır."
25- Dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç."(14)
26- "Bana işimi kolaylaştır,"
27- "Dilimden düğümü çöz,"
28- "Ki söyleyeceklerimi kavrasınlar."(15)
29- "Ailemden bana bir yardımcı kıl,"
30- "Kardeşim Harun'u"
31- "Onunla arkamı kuvvetlendir."(16)
32- "Onu işimde ortak kıl,"
33- "Böylece seni çok tesbih edelim."
34- "Ve seni çok zikredelim."
35- "Hiç şüphesiz sen, bizi görmektesin."
36- (Allah) Dedi ki: "Ey Musa İstediğin sana verilmiştir."

AÇIKLAMA

11. Bu soru sadece bilgi almak için sorulmuş bir soru değildir, çünkü Allah onun elinde bir asa tuttuğunu bilmektedir. Bu soru, elindekinin bir asa olduğunu, bu nedenle biraz sonra ortaya konulacak mucizeye hazır olması gerektiğini vurgulamak için sorulmuştur.
12. Musa (a.s) bilerek bu soruyu uzatmıştır ve sadece "Bu benim asamdır" deyip susmamıştır. Çünkü Musa (a.s) bu yüce buluşma anını biraz daha uzatmak istiyordu.
13. Yani, "Senin elin güneş gibi parlayacak, fakat bu sana bir zarar vermeyecektir." Kitab-ı Mukaddes'in bu olayı şöyle anlatması gariptir: "Onun eli cüzzamlı gibi leke oldu, fakat daha sonra eski normal haline döndü." Talmut da olayı aynı şekilde anlatır ve cüzzam hastası olan Firavun'u kastettiğini ekler.
Ne yazık ki bazı müfessirlerimiz de bu tefsiri kabul etmişlerdir, oysa doğrusu daha önceki müfessirlerin de kabul ettiği bizim yorumumuzdur. Bir peygambere hem de sarayda kralın önünde cüzzam hastalığı ile mucize gösterildiğini söylemek çok saçmadır. Üstelik hastalığının iyileşmesi sadece Firavun'u etkileyebilir, diğerlerini değil.
14. Yani, "Kalbimi bir Rasûlün büyük görevi ile ilgili zorunlulukları yerine getirmeme yarayacak cesaretle doldur ve görevin yerine getirilmesi için bana güven ver." Hz. Musa (a.s) böyle dua etti, çünkü görevinin büyük sorumluluklarının bilincindeydi.
15. Musa (a.s) bunun için Allah'a dua etti, çünkü kendisinin beliğ bir konuşmacı olmadığının farkındaydı. Bir elçinin Firavun ve saray adamlarını etkilemek için akıcı bir dile sahip olması gerektiğini de biliyordu. Bu, Kitab-ı Mukaddes tarafından da desteklenmektedir. (Çıkış 4: 10) Fakat Talmut onun konuşmasındaki bu yetersizliği çok garip bir şekilde açıklar. Ona göre, Musa (a.s) çocukken Firavun'un tacını onun başından alıp kendi başına koyduğu için cezadan kurtulmak amacıyla dilini yanan bir kömürle yakmıştır. Bu hikaye çok aptalca olmasına rağmen bazı müfessirler bunu kabul etmişlerdir. Bizim tefsirimiz Kur'an tarafından da desteklenmektedir. Gerçek şu ki başlangıçta o çok beliğ bir dile sahip değildi, Firavun da onu bu yüzden alaya almıştı. (Zuhruf: 52) Musa (a.s) da aynı şeyin farkına varmış ve şöyle demiştir: "Kardeşim Harun'un dili benden daha düzgündür. Onu beni destekleyen bir yardımcı olarak benimle gönder." (Kasas: 34) Sonraları onun dilindeki bu pelteklik geçmiş ve çok güzel konuşmaya başlamıştır. Bu, onun Kur'an da ve Kitab-ı Mukaddes'de yaptığı konuşmalarla desteklenmektedir; çünkü bu konuşmalar birer belağat ve fesahat örneğidir.
Herşeyin ötesinde, Allah'ın Rasûlunun dilinde bir kekemelik, sürçme ve pepelik yaratmasının hiçbir nedeni yoktur. İşte bu nedenle peygamberler görünüş, kişilik ve yetenek olarak insanların en üstünleri olurlar. Çünkü onlar, kekemelik, pepelik gibi aksaklıklar nedeniyle insanların alayına hedef olmamak için hem görünüş hem de davranış bakımından etkili olmak zorundadırlar.
16. Harun (a.s) Musa'dan (a.s) üç yaş büyüktü (Çıkış 7: 7)