93- Eğer Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet kılardı;(93) ancak dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir.(94) Yapmakta olduklarınızdan muhakkak sorulacaksınız.
94- Yeminlerinizi kendi aranızda bir bozuculuk unsuru edinmeyin; sonra sapasağlam basan ayak kayar(95) ve Allah'ın yolundan alıkoyduğunuz için kötülüğü tadarsınız. (Ayrıca) Büyük azab da sizin içindir.
95- Allah'ın ahdini(96) ucuz bir değere karşılık satmayın. (97) Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır.
96- Sizin yanınızda olan tükenir, Allah'ın katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin(98) karşılığını yaptıklarının en güzeliyle biz muhakkak vereceğiz.

AÇIKLAMA

93. Bu da bir önceki uyarıyı destekler niteliktedir. Allah'ın dinini savunan bir kimsenin, kendi dinini (bunun Allah'ın dini olduğunu farzedelim,) yaymak için doğru, yanlış diye ayırmaksızın her türlü metodu kullanmaya ve karşı dinleri yok etmeye haklı olduğunu sanması yanlıştır. Çünkü bu açıkça Allah'ın "muradı"na ters olacaktır: Eğer Allah dinî farklılıkların olmamasını dileseydi, insana seçme özgürlüğünü vermeyebilirdi. Bu durumda Allah'ın, dinini kötü yollarla yaymaya çalışan, dinin savunucularına da ihtiyacı kalmazdı. Allah, insanlardan günah işleme ve küfre sapma güç ve özgürlüğünü alarak insanların hepsini doğuştan mümin ve itaatkar kullar olarak yaratabilirdi. Bu durumda iman ve itaatten sapma gibi bir şey söz konusu olamazdı.
94. Burada Allah'ın kendisinin, insanlara bir çok yoldan birine uyma güç ve özgürlüğünü verdiği belirtilmektedir. Bu nedenle Allah doğru yola uymaya niyetlenenlerin hidayete ulaşmasını kolaylaştırır ve sapmak isteyenleri de saptıkları yolda bırakır.
95. Yani, "Daha önceden İslâm'a inanan bir insan, sizin kötü davranışlarınızı görüp hayal kırıklığına uğrar ve müminlere katılmaktan vazgeçebilir." Çünkü o şöyle bir düşünce içinde olur:" Ahlâk ve davranış yönünden bu müslümanların kafirlerden pek farkı olmadığına göre onlara katılmam için hiç bir sebep yok."
96. Yani, "O'nun dininin bir temsilcisi olarak Allah adına yaptığınız ahidleşme",
97. Bu, Allah'a verilen sözün yüksek pahaya satılması gerektiği anlamına gelmez. Burada anlatılmak istenen, dünyevi bir kazanç ne kadar büyük olursa olsun Allah'a verilen sözün değeri ile karşılaştırıldığında hiçbir öneminin olmayacağıdır. Bu nedenle Allah'a verilen söz ile sonunda geçici olan herhangi dünyevi bir kazancı değişmek kârsız bir alışveriştir.
98. "Sabredenler", bir tarafta doğru ve hakkın, diğer tarafta da açgözlülük ve nefsin bulunduğu savaşta daima sebat gösterenlerdir. Onlar, doğruluk uğruna her kaybı göğüsleyip haram yollarla elde edebilecekleri her tür kazancı reddederler. Onlar yaptıkları iyi amellerin karşılığını ahirette almak için sabırla beklerler.