36- Andolsun, biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir peygamber gönderdik.(32) Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine de sapıklık hak oldu.(33) Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.(34)

AÇIKLAMA

32. Yani, "Siz işlediğiniz günahlara 'Allah'ın dileği böyle' diye özür öne sürerek kurtulamazsınız, çünkü biz her ümmete 'Benden başkasına kulluk etmeyin, tağuta uyup, ona itaat etmeyin' diye tebliğ eden bir peygamber gönderdik. Bunun yanısıra sizi, daha önceden amellerinizi ve sapıklıklarınızı kabul etmediğimiz konusunda uyarmıştık. O halde neden sapıklıklarınız için özürler bulmaya çalışıyorsunuz? Yoksa size gönderdiğimiz rasûllerin size dini tebliğ etmek yerine, sizi zorlaması gerektiğini mi söylemek istiyorsunuz?" (Allah'ın "dileği" ile Allah'ın "kabul"ü arasındaki fark için bkz. En'am. an: 80, Zümer. an: 20)
33. Yani, "Ne zaman bir ümmete bir peygamber gelse onlar iki grup olurlar."
(1) Daveti kabul edenler (Eğer Allah'ın dilemesi olmasa bu da imkansız olur.)
(2) Daveti reddeden ve sapık yola bağlananlar. (Daha geniş açıklama için bkz. En'am. an: 28.)
34. Yani, siz insanlık tarihinden kendinize ders çıkarabilirsiniz. Sözgelimi Hz. Musa (a.s) ve İsrailoğulları mı Allah'ın azabına çarptırılmıştır yoksa Firavun ve kavmi mi? Yine azab, Hz. Salih, Hz. Hud, Hz. Nuh ve diğer peygamberlere inanan kimselere mi, yoksa onları reddedenlere mi gelmiştir? Bu tarihi misallerden, kafir toplumlara bir mühlet tanınmış olduğu ortaya çıkmıyor mu? Allah onlara inkar ve isyan etmelerine rağmen, yine de mühlet vermiştir. Ancak kendilerine yapılan tebliğ ve nasihata rağmen, bir toplum dalâlet üzerinde ısrar eder ve haddi aşarsa, onlara verilen mühlet sona erer ve Allah o toplumu helâk eder.