19- Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a'ma) gibi midir?(35) Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler.(36)
20- Onlar Allah'ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.(37)
21- Ve onlar Allah'ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar,(38) Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.
22- Ve onlar Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler,(39) namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar.(40) İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.

AÇIKLAMA

35. Yani, "İkisinin bu dünyadaki durumları birbirinden nasıl farklı olursa, ahiretteki akıbetleri de aynı şekilde olacak.
36. Yani, "Allah tarafından gönderilen mesajı dinleyen ve O'nun Rasulünü kabul eden kimseler, gerçek anlamda akıllı olan kişilerdir. Onların bu dünyadaki amelleri, mesajın aydınlığı karşısında körleşen aptallarınkinden kesin şekilde farklıdır. Dolayısıyla onların ahiretteki akıbeti müteakip ayetlerdeki gibidir.
37. Bu akit, yaradılışın başlangıcında tüm insanlığın yalnızca kendisine ibadet edeceklerine dair Allah'a yaptıkları ahdin aynısıdır. (Lütfen Araf suresinin 134. ve 135. açıklama notlarına müracaat edin) . Bütün insanlarla yapılan bu ahd insan tabiatına iyice massedilmiştir. Bir insan bu dünyaya geldiği zaman, tabiri caizse, yine aynı ahdi teyid ediyor demektir, zira yaradılışını daha önce ahidde bulunduğu aynı Allah'a borçludur:
O'nun rahmetiyle dünyaya getirilmiş, O'nun Rezzak oluşu yüzünden beslenmiş, büyümüş ve O'nun lütfettiği güç ve melekeleri kullanmıştır, kullanacaktır. Tüm bunlar bizzat varlıklarıyla Rabbi'yle yaptığı anlaşmanın bağlayıcılığı içinde yine O'na bağlar. Şu apaçık bir gerçektir ki akıllı, sadık ve inanmış kimseler ahde vefa gösterirler, bilmeden, istemeden bozmak dışında ona aykırı davranmazlar.
38. Yani, bir toplumun salah ve felahı o toplumdaki ilişkilerin dürüst bir şekilde kurulmasına bağlıdır.
39. "Sabredenler": Kendilerine hakimdirler; tüm arzu ve şehvetlerini kontrol ederler, haddi aşmazlar; bir çıkar temin etmek ve arzularını tatmin etmek için Rabblerine itaatsızlık gibi bir dalalete düşmezler. Allah'a teslim olmanın zorunlu sonucu olan keder ve kayıplara mütevekkil bir cesaret ve metanetle göğüs gererler. Eğer biz bir müminin hayatına bu açıdan bakarsak, yaşadığı tüm hayatın sabır ve tahammülle geçen bir hayat olduğunu görürüz. Çünkü o, Rabbinin rızasını kazanmayı ve Ahiret'in ebedi nimetlerine ulaşmayı umarak, bu dünyadaki en amansız şartlarda bile kendini kontrol altında bulundurur: Bu yüzden o, her günah kışkırtısına karşı sabırla savaşır.
40. Yani "Eğer başkaları onlara kötülük yaparsa, buna karşılık kötülük değil iyilik yaparlar: Şirretliğe karşı şirretlikle değil, erdemle mücadele ederler. Bir zalim kendilerine ne yaparsa yapsın, onlar her halukarda adaletle davranırlar. Aynı şekilde kendilerine yalanlar söyleyen ve alçaklık eden kimselere bile doğru ve dürüst muamelede bulunurlar."
Aynı konuda Rasulullah'ın (s.a) bir hadis-i şerifi vardır: "Başkalarıyla muamelenizde şöyle diyenler gibi olmayın: Bize iyilik edene iyilik ederiz, kötülük edene kötülük. Bu yanlıştır. Siz şu yolu izleyin: Eğer başkaları size iyilik yaparsa siz de onlara iyilik edin. Yok eğer haksız davranırsa siz onlara haksızlık etmeyin."
Şöyle bir hadis daha vardır: "Dokuz şeyi(n aksini) yapmayı Rabb'im bana yasakladı. Bunlardan dördü şunlar: "Hoşnut olayım ya da olmayayım herkese adil davranmak, haklarını çiğneyen kimse için bile hakkı teslim etmek, beni hakkım olan şeyden mahrum ederse bile hakkı olanı ödemek, bana haksız davrananı affetmek". Aynı konuda varid olan bir başka hadis de şudur: "Size ihanet eden kimseye bile hainlik etmeyin. "Bir de Hz.Ömer'in aynı espriye sahip bir sözü vardır: "Sizinle muamelesinde Allah'tan korkmayan kimseyi cezalandırmanın en iyi yolu onunla olan muamelenizde Allah'tan korkmanızdır."