78- Dediler ki: "Ey Vezir,(62) gerçek şu ki, bunun yaşlı (ve) büyük bir babası var; onun yerine bizden birisini alıkoy. Doğrusu biz, seni iyilik yapanlardan görmekteyiz."
79- Dedi ki: "Eşyamızı kendisinde bulduğumuzun dışında, birisini alıkoymamızdan Allah'a sığınırız.(63) Yoksa bu durumda kuşkusuz biz zalim oluruz."

AÇIKLAMA

62. Hz. Yusuf (a.s) için bu şekilde "el-Aziz" (izzetli kişi) ünvanının kullanılması, onun, Zeliha'nın kocasının daha önceki mevkiine geçtiği şeklinde bir karışıklığa meydan vermiştir. Bu yanlış anlama daha sonraları müfessirleri başka türlü yorumlar icad etmeye sevketmiştir. Bu yorumlara göre Zeliha bir mucizeyle yeniden gençleşmiş ve Melik tarafından Hz. Yusuf (a.s) ile evlendirilmiştir. Müfessirler bununla da kalmamış, kimileri Hz. Yusuf (a.s) ile Zeliha'nın gerdek gecesi konuşmalarını bile tesbit edebilmişlerdir. Aslında tüm bunlar kurgudur. Zira daha öncede işaret edildiği gibi "aziz" kelimesi, bir Mısır saygı ünvanının Arapça karşılığıydı ve özel bir bürokratik ünvana delalet etmemekteydi. "Aziz" kelimesi sadece "ekselansları" gibi anlamlara gelen ve Mısır'da yüksek mevkilere sahip kimseler için kullanılan bir ünvandı. Sözü edilen evliliğe gelince, bu da Kitab-ı Mukaddes ve Talmud'da Hz. Yusuf'un (a.s) evliliğiyle ilgili olarak anlatılan hikaye üzerine bina edilmiş bir kurgudur. Bu kitaplara göre Hz. Yusuf (a.s) Poti-pherah'ın kızıyla (Asnad) evlenmişti.
Zeliha'nın kocasının adı da Potiphar'dı ve bu iki isim birbirine karışmıştı. Bu hikaye İsrailiyat geleneği içinde o yorumcudan bu yorumcuya el değiştirince Potiphar ile Potip herah isimleri, ses benzerliğinden dolayı aynı şahsa dalalet etmeye başladı. Sonuçta hikayede geçen (Potip herah'ın) kızı, (Potiphar,'ın) "karısı" ile yer değiştirdi. Sonra evliliğin suhuletle tamama ermesi için Potiphar "öldürüldü". Artık geriye tek bir zorluk kalıyordu, yaşların uygunsuzluğu... Bunun için de bir mucizenin yardımına başvuruldu ve ülkenin "yönetici"ne layık bir eş haline getirmek için Zeliha'nın yaşı tamamen gençleştirildi.
63. "Hırsız" kelimesi yerine "malımızı bulduğumuz kimse" deyiminin kullanılmış olması çok anlamlıdır. Hz. Yusuf (a.s) kardeşi hakkında "hırsız" kelimesini kullanmaktan çekinmişti. Çünkü kardeşi gerçekte hırsız değildi. Buna "tevriye" denir. Tevriye bir hakikatı örtmek yahut "gizlemek" demektir. Bu uygulamaya belli şartlar ve sınırlar içinde İslami kurallar izin vermiştir. Fakat şahsi amaçlı bir kazanç için değil bir kötülükten sakınmak yahut bir zalimin elinden bir mazlumu kurtarmak için uygulanabilir. Veya gerçek dışı bir şey söylemekten yahut yanıltıcı bir araca başvurmaktan başka çare kalmadığı durumlarda bu yol geçerli olabilir. Apaçıktır ki, benzer bir durumda sadık bir insan açıkça yalan söylemeyecek ve göz göre göre hileye başvuramayacaktır. Bunları yapmak yerine öyle bir şey söylemek ya da yapmak zorundadır ki, ne tam anlamıyla doğru ne de tam anlamıyla yanlış olsun. Aynı şekilde söylediği açıkça yalan da değildir; yaptığı yalnızca kötülüğü defetmek için gerçeği gizlemek olmalıdır. Böyle bir uygulama hem hukuken hem de ahlaken şer'idir: ancak bir takım şahsi çıkarlar için değil, daha büyük bir kötülüğü çok daha küçüğüyle izale etmek amacı taşımak şartıyla... Demek ki Hz. Yusuf'un (a.s) bu durumda sözkonusu tüm şartlara haiz olduğunu söylemek gerekmektedir. Zira, memurlarına, danışıklı olduğu kardeşinin yükünü aramalarını tembihlemiş, fakat arayıp da hırsızlıkla suçlamalarını istememişti. Daha sonra memurlar kardeşlerini birer zanlı olarak huzuruna getirdikleri zaman hafifçe tahtından kalkarak yüklerini aramaya başlamıştı. Herşey olup bitip kardeşleri, Bünyamin yerine içlerinden birini alıkoymasını kendisinden istirham ettiğinde, Hz. Yusuf (a.s) onlara kendi hükümlerine göre mukabelede bulunup, yalnızca kabın bulunduğu şahsı alıkoyacağı, başkasına dokunmayacağı şeklinde karşılık vermişti.
Bu tür uygulama örneklerine mücadelesi esnasında Rasulullah'ın (s.a) hayatında da rastlanmaktadır. Ve bu uygulamaların herhangi bir hukuk ya da ahlak kuralına göre itiraz götürür yanı olamaz.