46- (Zindana gidip:) "Yusuf, ey doğru (sözlü insan) ..(39) Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar."(40)
47- Dedi ki: "Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekin ekin, yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın."
48- Sonra bunun arkasından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir, sakladığınız az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip bitirecektir."
49- Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar."(41)
50- Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Ona elçi geldiğinde (Yusuf:) (42) "Efendine (Rabbine) dön de ona soruver: "Ellerini kesen o kadınların durumu neydi? Doğrusu benim Rabbim, onların hileli düzenlerini gerçekten bilendir."(43)

AÇIKLAMA

39. Arapça'da "sıddık" kelimesi doğruluk ve gerçeğin kendisinde tecessüm ettiği kimse için kulanılır. Demek ki hizmetkar (aşçıbaşı) Hz. Yusuf'un (a.s) saf karakterinden öylesine derinden etkilenmiş ki yıllar bu izlenimi kalbinden silmeye güç yetirememiş, (Ayetin daha doyurucu anlamı için Nisa suresinin 99. açıklama notuna başvurunuz.)
40. Yani, "Seni haksız yere zindanda bırakmaları konusunda kendi hatalarını kabul edip senin haklı olduğunu anlayabilirler belki ve bakarsın ben de sana zindanda verdiğim sözü yerine getirme fırsatı bulmuş olurum."
4l. "" ifadesinin anlamı "sıkarlar" demektir. Burada yağmurlar ve Nil taşmaları nedeniyle kıtlık yılları ardından gelen bolluk dönemi anlatılmak istenmektedir. Çünkü ülke yağmurlarla sulandığında yağ sıkmak için bol tohum, meyve sıkmak için bol meyve, davarlardan süt sağmak (sıkmak) için bol yem yetişecektir. Şu da belirtilmelidir ki Hz. Yusuf (a.s) yalnız kralın rüyasını yorumlamakla kalmamış aynı zamanda yedi bolluk yılı ardından gelen yedi kıtlık yılında tahıl depolamak gerektiğini söyleyerek yol da göstermiştir. Dahası yedi kıtlık yılı ardından yine bolluk döneminin başlayacağını müjdelemiştir; halbuki kralın rüyasında buna dair hiçbir ima yoktur.
42. Kitab-ı Mukaddes ve Talmud, kıssanın bu en önemli bölümünü zikretmezler. Hz. Yusuf (a.s) hapse maruz kalmış fakat bu, karakterini değiştirmemiştir. Öte yandan Kitab-ı Mukaddes'e göre "Firavun adam gönderip Yusuf'u çağırtmış ve adamlar onu apar topar zindandan çıkarmışlar, Yusuf da traş olmuş üstünü başını düzeltmiş ve Firavun'un huzuruna çıkmış"tır. Talmud ise olayı daha adi seviyeden zikreder: "Kral, Yusuf'un huzuruna getirilmesini emretti. Fakat korkar da rüyayı doğru biçimde yorumlayamaz diye subaylarına delikanlıyı traş etmelerini emretti, ürkütmemeleri için emir verdi. Ve kralın kölesi, Yusuf'u zindanından aldı, sonra onu traş etti, yeni elbiseler giydirdi ve kralın huzuruna çıkardı. Kral tahtında oturuyordu. Tahtı süsleyen mücevherlerin parıltıları Yusuf'un gözlerini kamaştırmaktaydı. Kralın tahtı ile (Hz. Yusuf (a.s) arasındaki mesafe) yedi adım tutmaktaydı ve prenslerin yahut kralla samimiyeti olanların tahta altı adım yaklaşması gibi bir gelenek vardı Mısır'da. Eğer ülkenin önde gelen yahut özel bir yurttaşı huzuruna çağrılmışsa kral üç adım mesafeye kadar tenezzül eder, onunla oradan konuşurdu." (Talmud, H. Polano, sh. 87-88) .
Talmud'da çizilen bu seviyesi düşük tip ile Kur'an'da resmedilen o kendinden emin, yüksek ruhlu ve asil tip arasında yapılacak bir mukayese, bütün tarafsız münekkidleri, Kur'an'da zikredilen şahsın tam bir peygamber olduğu fikrine yöneltecektir. Kaldı ki Talmud'taki tasvir oldukça itiraz götürür bir niteliktedir. Eğer Hz. Yusuf (a.s) önünde yerlere kadar eğildiği tahtın mücevherleriyle gözleri kamaşan korkak ve yılışık bir delikanlı gibi davranmışsa, kral ve maiyyeti Hz. Yusuf'tan (a.s) nasıl ve neden dolayı etkilendiler de şunları söylediler: "Bu İbrani, bilgelik ve maharetini kanıtladı. Dahası ondaki bilgiyle ülkemiz kıtlığın sancılarından kurtulacak." Nasıl oldu da kral onu hiç çekinmeden "yalnızca kendisi bakımından ikinci adam" olacak şekilde ülkenin "vali"si tayin edebildi? Tüm bunlar göstermektedir ki bu zaman zarfında Hz. Yusuf (a.s) akli ve ahlaki meziyetini ispatlamış, haksız yere hapiste yatmasını protesto ederek bu meziyetini daha da yüceltmiştir. Aksi takdirde onlar Mısır gibi ileri ve medeni bir ülkede kendisini en yüksek makama yükseltmezlerdi.
43. Hz. Yusuf (a.s) bu meselenin araştırılmasını, kendi masumiyetinden herhangi bir şüphe duymasından ötürü istiyor değildi. Çünkü bundan kesinlikle emindi: "Rabbim benim tamamiyle masum olduğumu biliyor... onların tuzaklarını da... Fakat sizin rabbiniz (efendiniz) beni niye zindana gönderdiğini araştırmak zorundadır. Zira artık halkın önüne herhangi bir suçlama veya kötü şöhretle çıkmak istemiyorum. Dolayısıyla genel bir soruşturma, benim, zulmün masum bir kurbanı olduğumu ispat edecektir. Bu zulmü işleyenler kendi hanımlarının işlediği günahı örtbas etmek için beni hapse tıkan soylular ve liderlerdir."
Bu isteğin dile geldiği kelimeler açıkça göstermektedir ki kral, el-Aziz'in karısının verdiği şölende neler olup bittiğini bütün ayrıntılarıyla bilmekteydi. Yalnızca tek bir hatırlatmanın yeterli olmasının nedeni buydu.
Bu istekteki zikre değer olan diğer şey, Hz. Yusuf'un (a.s) olayda büyük rolü olan el-Aziz'in hanımıyla ilgili hiçbir imada bulunmamasıdır. Velinimetinin karısını, kendisine kötülük etmiş olmasına rağmen bu işe hiç bulaştırmaması onun asil karakterinin bir diğer delilidir. O sadece parmaklarını kesen kadınları topluca zikretmekle yetinmiştir.