73- Ey Peygamber,(81) kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran.(82) Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!..
74- Allah'a and içiyorlar ki (o küfür sözünü) söylemediler.(83) Oysa andolsun, onlar küfür sözünü söylemişlerdir ve İslamlıklarından sonra küfre sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir.(84) Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve Resulünün bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu.(85) Eğer tevbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, eğer yüz çevirirlerse Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azabla azablandırır. Onlar için yeryüzünde bir koruyucu-dost ve bir yardımcı yoktur.

AÇIKLAMA

81. Buradan itibaren, Tebûk gazvesinden sonra gönderilen üçüncü bölüm yer almaktadır.
82. Bu emir, münafıklara karşı uygulanan politikadaki değişikliği belirlemektedir. Bu zamana kadar iki sebep yüzünden onlara yumuşak davranılıyordu. Birincisi müslümanlar, harici düşmanların yanısıra bir de iç çatışma riskini göğüsleyebilecek denli güçlü değillerdi. İkinci sebep ise, şüphe ve tereddütlere kapılan kimselere iman ve inanç sahibi olabilmeleri için gerekli zaman ve mühleti vermekti. Fakat artık bir politika değişikliğinin zamanı gelmişti. Tüm Arabistan'a boyun eğdirilmişti ve dış düşmanlarla sert bir çatışma başlamak üzereydi. Bu nedenle iç düşmanların, dış düşmanlarla işbirliği yapıp müslümanlar için bir iç tehlike oluşturmamaları için yok edilmeleri gerekiyordu. Ve şimdi onları baskı altına almak mümkündü. İkinci sebebe gelince, münafıklara doğru yolu gözleme, düşünme ve denemeleri için dokuz yıllık bir süre verilmişti. Onlar da bir "hayır" olsaydı bu süreden yararlanırlardı.
Bu nedenle onlara daha fazla yumuşaklık gösterilmesi için hiçbir sebep yoktu. İşte bu yüzden Allah müslümanlara, münafıkları kafirlerle aynı seviyede tutmalarını, onlara karşı cihada başlamalarını ve onlara karşı uyguladıkları yumuşaklık politikasından vazgeçip sert ve katı bir politika uygulamalarını emretmektedir.
Bu bağlamda ayetin müslümanlara, münafıklarla savaşmayı emrettiğine dikkat edilmelidir. Burada sadece o zamana dek uygulanan yumuşak politikaya bir son verilmesi istenmektedir. Bu ayet münafıkların artık İslam toplumunun bir parçası ve bölümü olarak kabul edilmemesini, onlara yönetimde söz hakkı tanınmamasını ve ikiyüzlülüklerini yaymamaları için hiçbir meselede onlara danışılmamasını emretmektedir. Bu yeni politika, gerçek mü'minlerin, münafıkça bir davranış ve tutumda bulunan ve herhangi bir şekilde Allah ve Rasulüne bağlı olmadıklarını ve gerçek müslüman sayılmadıklarını gösteren herkesi teşhir etmelerini gerektirmektedir. Bu münafıklardan her biri, artık İslam toplumunda şerefli ve saygın bir konuma sahip olmamaları için açıktan eleştirilip uyarılmaktadır. Münafıklar toplumsal boykota tabi tutulmalı ve toplumla ilgili istişare meclislerinden uzaklaştırılmalıdırlar, saygın mevki ve memuriyetlerinin kapıları yüzlerine kapanmalı ve topluluklarda onlara hor bakılmalıdır. Kısacası her müslüman davranışlarıyla, İslam toplumunda bir münafığın saygın, şerefli ve güvenilir bir yeri olmayacağını göstermelidir. Bunun yanısıra eğer münafıklardan biri ihanet suçu işlemişse, onun suçuna göz yumulamaz ve affedilemez de; tam aksine bir mahkemede yargılanıp hakettiği cezayı almalıdır.
Bu emire, indirildiği dönemde çok acil ihtiyaç vardı. İslam toplumunu düşüş ve gerileyişten korumak için, birlik ve bütünlüğü tehdit eden tüm iç tehlikeler bertaraf edilmeliydi. Çünkü münafıkları ve hainleri besleyen, iç düşmanların onurlu bir şekilde ve güvenle yaşamalarına izin veren bir toplum, kaçınılmaz olarak ahlaki çöküşe ve nihai yokoluşa mahkum olur. Münafıklık bir vebadır ve münafık da veba mikrobunu taşıyıp etrafa yayan faredir. Bu nedenle ona toplum içinde hareket özgürlüğü tanımak, topluluktaki herkesi münafıklık tehlikesiyle karşı karşıya bırakmak demektir. Aynı şekilde bir münafığa şerefli ve saygın bir konum vermek, başkalarını da münafıklık ve ihanete teşvik etmek demektir; çünkü bu, toplumda samimiyet ve gerçek imanın geçerli değer ölçüsü olmadığını gösterir. Böyle bir toplumda bir kimse sadece müslüman olduğunu diliyle söyleyip, diğer taraftan ihanet ve ikiyüzlülükle uğraşacağı halde rahatça yaşayıp toplumda iyi bir yer edinebilir. Hz. Peygamber'de (s.a) aynı şeyi üzülerek ifade etmiştir. "Kim İslam'a aykırı bid'atler çıkaran kimselere saygı gösterip yüceltirse, aslında İslam'ın temel yapısının yıkılmasına yardım etmiş olur."
83. Onların söyledikleri "küfür sözü"nün ne olduğunu kesin bir şekilde bilemiyoruz. Fakat o dönemde münafıkların söyledikleri küfür sözlerine değinen birçok hadisler vardır. Mesela, bir münafığın akrabası olan genç bir müslümanla konuşurken şöyle dediği rivayet edilir: "Eğer bu adamın (Hz. Muhammed (s.a) bütün söyledikleri doğru ise, o zaman biz eşeklerden de beteriz." Başka bir hadiste de Tebûk seferi sırasında Hz. Peygamber'in (s.a) develerinden biri kaybolup müslümanlar onu aramaya çıktıklarında münafıkların bu olayı alaya alıp birbirlerine şöyle diyerek eğlendikleri rivayet edilir "(Şu adamın peygamberliğine bakın) Gökten haberler alıyor, fakat devesinin nerede olduğunu bilmiyor!".
84. Burada münafıkların Tebûk seferi sırasında kurdukları tuzaklar kastedilmektedir. Dönüş sırasında münafıklar Hz. Peygamber'i (s.a) geceleyin bir tepe üzerinden geçerken bir çukura itip düşürmeyi planladılar. Hz. Peygamber (s.a) bu planı haber aldı ve kendisi Ammar b. Yasir ve Huzeyfe bin Yeman ile kısa yoldan, yani tepelerin üzerinden giderken ordunun tepelerin çevresindeki uzun yolu takip etmesini emretti. Yolda giderken yüzleri örtülü bir düzine kadar münafığın kendilerini takip ettiğini gördüler. Bunun üzerine Huzeyfe (r.a) , develerini uzaklaştırabilmek için onlara doğru ilerledi. Fakat münafıklar onun kendilerine yaklaştığını görünce dehşete düştüler ve tanınmamak için kaçmaya başladılar.
Münafıkların yaptığı diğer plan ise, İslam ordusu hakkında "kötü haberler" duyulur duyulmaz Abdullah ibn Ubey'in Medine'de kral ilan edilmesiydi. Çünkü onlar Hz. Peygamber (s.a) ve ashabının asla büyük Roma İmparatorluğu karşısında dayanamayacağını düşünüyorlardı.
85. Burada, Medineli münafıkları utandırmak için imalı bir ifade yer almıştır ve Medine halkının zenginliğine işaret edilmektedir. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a) hicretinden önce Medine yüksek bir konuma sahip değildi. Fakat dokuz yıl kadar kısa bir süre içinde Hz. Peygamber'in (s.a) o şehirde ikameti ve gerçek müslümanlar olan Ensar'ın fedakarlıkları nedeniyle bu küçük şehir tüm Arabistan'ın başşehri oldu. Bunun sonucunda, eskiden köylü olan Evs ve Hazreçliler İslam devletinin "büyükleri" haline geldiler ve gerek savaş ganimetleri şeklinde gerekse hareketli ticaret hayatı nedeniyle Medine'ye servet akmaya başladı. Bu ayette münafıklar, Peygamber'e (s.a) şükranda bulunmak yerine, onlara sadece zenginlik getirmek gibi bir suçu olduğu için onu kıskandıkları ve haset ettikleri için tenkid edilmektedirler.