39- Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız, O sizi pek acıklı bir azabla azablandıracak(40) ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir.(41) Siz O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir.
40- Siz ona (peygambere) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir."(42) Böylece Allah ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, küfre sapanların da kelimesini (küfür çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi ise, yüce olandır. Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
41- Hafif ve ağır(43) savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizler için daha hayırlıdır.

AÇIKLAMA

40. Bu ayet İslam hukukunda genel bir kuralın çıkmasına neden olmuştur. Eğer imam tarafından müslümanlara genel bir cihad çağrısı yapılırsa, hangi bölgeye veya hangi gruba dahil olurlarsa olsunlar tüm çağrılanların cihada gitmesi farz-ı ayndır. O denli ki makul bir sebebi olmaksızın cihada gitmeyenlerin imanından şüphe edilir. Ancak genel bir cihad çağrısı yapılmamışsa, cihad farz-ı kifayedir. Yani müslümanların cihada çağrıldıkları, fakat bir bölge veya gruba mensup tüm müslümanların katılmasının zorunlu tutulmadığı durumlarda ise, (zorunlu olmamasına rağmen) savaşa katılmak dini bir görevdir. Hiç olmazsa müslümanların bir kısmının bu savaşa katılması zorunludur.
41. Yani, Allah'ın davası sadece size bağlı değildir, sadece sizin yaptığınızla başarılacak da değildir. Allah'ın size kendi yolunda hizmet etme fırsatı bahşetmesi O'nun lütuf ve merhametindendir. Bu nedenle eğer siz kendinize verilen bu mükemmel fırsatı saçma bir zan yüzünden kaçırırsanız, Allah başka bir topluluk çıkarır ve onlara kendi davasını yürütme yetenek ve fırsatı verir, siz de kaybedenlerden olursunuz.
42. Burada, kafirlerin Hz. Peygamber'i (s.a) öldürmeye karar verdikleri ve tam öldürecekleri gece Hz. Peygamber'in (s.a) Mekke'den Medine'ye hicret için yola çıktığı zamana değinilmektedir. O zamana dek müslümanların çoğu ikişer üçer Medine'ye hicret etmiş ve Mekke'de sadece bir kaç çaresiz müslüman ile kalplerinde nifak bulunan ve emin olmayan bazı müslüman geçinen kimseler kalmıştı. Bu sebepten dolayı Hz. Peygamber (s.a) kendisini takip edeceklerini bildiği için yanına sadece Hz. Ebu Bekir'i (r.a) aldı. Medine'ye giden kuzey yolunu takip etmek yerine güneye doğru yol aldı ve üç gün boyunca "Sevr" mağarasında kaldı. O sırada kana susamış düşmanlar tüm Mekke çevresinde onu aramışlar ve bazıları onun saklandığı mağaranın ağzına kadar gelmişlerdi. Bu kritik durumda doğal olarak Hz. Ebu Bekir (r.a) onların mağaraya girip kendilerini göreceklerinden korkarak heyecanlanmıştı. Fakat Hz. Peygamber (s.a) sükunetini korumuş ve arkadaşını: "Üzülme, Allah bizimle beraberdir" diyerek teskin etmişti.
43. ".....hafif de olsanız, ağır da olsanız..." sözleri çok geniş bir anlama sahiptir: "Cihada çıkılması emredildiğinde, bundan hoşlansanız da, hoşlanmasınız da, zengin de olsanız, fakir de, techizatınız çokda olsa, az da; şartlarınız uygun olsa da olmasa da; genç ve sağlıklı olsanız da, yaşlı ve hasta olsanız da savaşa gitmelisiniz."