73- Semud(57) (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih onlara:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir;(58) onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acıklı bir azab yakalar" dedi.

AÇIKLAMA

57. Semud, Arabistan'ın Ad'dan sonra en yaygın olarak bilenen ikinci eski kabilesidir. Kur'an-ı Kerim gelmeden önce onlar hakkındaki hikâyeler, Araplar arasında çok yaygındı. Adları, şiirde, İslam öncesi Arap hutbelerinde ve Asur'da bulunan levhalarda da sık sık geçmektedir. Eski Yunan, İskenderiyye ve Roma tarihçi ve coğrafyacıları da bu kavmin adından bahsederler. Onların bazı kalıntıları Hz. İsa'nın (a.s.) doğumu öncesi yıllara kadar mevcut idi. Roma tarihçilerine göre bu kabileye mensup kişiler Roma ordusuna katılmış ve düşmanları Nebatîlere karşı savaşmışlardı.
Semud kabilesi, günümüzde el-Hicr diye bilenen Arabistan'ın kuzey-batı kısmında yer alan topraklara varis olmuş idiler. Başkenti, halen Medine-Tebûk Demiryolu üzerinde bir istasyon olan Medain-i Salih idi. Eski ismi Hicr'dir. Bu kavmin, tepe ve yamaçlarda oydukları taş evler bugün bile büyük bir alana yayılmış haldedir. Bu ölü şehre, şöyle bir üstünkörü bakıldığında, nüfusunun o zamanlar yaklaşık beşyüzbin civarında olduğu tahmin edilebilir.
Kur'an'ın nüzulu sıralarında, Hicaz'dan gelen ticaret kervanları Semud kavminin bu arkeolojik kalıntıları arasında geçmekte idi. Yüce Peygamber (s.a) Tebûk'e doğru ashabını sevkederken bu harebelere doğru işaret ederek onlardan, düşünen bir gözlemciye bu gibi şeyler nasıl bir ders veriyorsa öyle bir ibret dersini akıllarında tutmalarını istedi. Arkadaşlarına, Hz. Salih'in dişi devesinin su içtiği kuyuyu gösterdi ve onların da o kuyudan su içmelerini söyledi. Daha sonra bir tepe geçidini gösterdi ve Salih Peygamberin (a.s.) devesinin su içmek için kuyuya bu geçitten geçtiğini anlattı. O geçit halen Feccu'n-Nâka: (Dişi Devenin Geçidi) diye anılır.
Daha sonra kalıntılar arasında bir gezinti yapmak isteyenleri bir araya toplayarak, şöyle söyledi: "Burası, Allah'ın cezasını başlarına geçirdiği, helâk ettiği bir kavmin arazisidir. Bu yüzden, buradan olabildiğince nefret ederek, tiksinti duyarak geçin. Burası eğlenilecek bir yer değil, aksine hüzünlenecek, matem tutulacak bir yerdir."
58. Ayetin üslubu açıkça gösteriyor ki, "Allah'ın bu dişi devesi" bir "açık delil"dir. Bir sonraki ayette ise "bir ayettir" denilmekte. Şuara suresi 154-158 arası ayetlerden öğreniyoruz ki, bu kabile insanları, Salih peygamberden, eğer Allah'ın gönderdiği bir elçi ise kendilerine açık bir delil getirmesini talep etmişler ve bunun üzerine Salih peygamber dişi deveyi bir delil olarak onlara sunmuştur. Bu, o dişi devenin doğumunun mucizevî bir şekilde meydana geldiğini ve tıpkı diğer peygamberlerin gösterdikleri mucizeler nev'inden bir mucize gibi zuhur ettiği gerçeğinin ispatıdır. Mucizevi doğuşunun diğer bir kanıtı ise Salih peygamberin (a.s.) onu, bir mucize hususunda dikkat çekerek inanmayanlara sunuşudur. "Sizin hayatınız doğrudan bu dişi devenin hayatı ile bağlantılıdır. Salıverin özgürce bayırlarınızdan otlasın, sırayla birgün yalnızca o içsin kuyularınızdan su, ertesi gün de sığırlarınız içer. Eğer ona bir kötülük ederseniz, Allah'ın azabı aniden size çarpacaktır" demişti. Aşikârdır ki, dişi deve örneğinin böyle canlı bir biçimde sunuluşu, insanların onun olağanüstü bir hayvan olduğunu görmeleri içindir. Bu yüzden de, kendi bayırlarında serbestçe otlamasına, kuyularından bir gün de onun su içmesine müsaade ettiler. Fakat gönülleri bir türlü razı değildi bundan. Sonuçta o kadar korkmuşlardı ki, onu öldürebilmek için, günlerce müşavere edip sonunda da gizli bir plân kurmuşlardı. Bunu yaparken de Salih peygamberin, kendilerine mani olacak dünyevi bir güce sahip olmadığını biliyorlardı. Dişi devenin öyle istediği gibi, bir başına, her yerde dolaşabilme cesaretini göstermesi onun arkasında bazı gizli güçlerin olduğunu göstermekteydi.
Kur'an, bu devenin fiziksel yapısı ve nasıl vücuda geldiği hususunda bir şey söylemiyor. Ayrıca onun mucizeleri hakkında da mevcut hiçbir sahih hadisde de bir işaret yok. Bu yüzden, müfessirlerin devenin doğuşu vs. hakkında anlattıklarına inanma zorunluluğu yoktur, kabul etmeyen de olabilir. Her ne olursa olsun Kur'an'ın kesin delilidir ki, o dişi deve mucizelerden bir çeşit mucize idi.