148- Şirk koşanlar diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz şirk koşardık, ne de atalarımız ve hiç bir şeyi de haram kılmazdık."(124) Onlardan öncekiler de, bizim zorlu-azabımızı tadıncaya kadar böyle yalanladılar. De ki: "Sizin yanınızda, bize çıkarabileceğiniz bir ilim mi var? Siz ancak zanna uymaktasınız ve siz ancak zan ve tahminle yalan söylersiniz."
149- De ki: "En 'üstün ve apaçık' delil Allah'ındır. Eğer o dileseydi elbette tümünüzü hidayete yöneltip-iletirdi."(125)
150- De ki: "Gerçekten Allah'ın bunu haram kıldığına şehadet edecek şahidlerinizi getirin." Şayet onlar,şehadet edecek olurlarsa sen onlarla birlikte şehadet etme.(126) Ayetlerimizi yalan sayanların ve ahirete inanmayanların heva (istek ve tutku) larına uyma; onlar (birtakım güçleri ve varlıkları) Rablerine denk tutmaktadırlar.
151- De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım:(127) O'na hiç bir şeyi ortak koşmayın,(128) anne-babaya iyilik edin,(129) yoksulluk-endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin.-Sizin de, onların da rızıklarını biz vermekteyiz- Çirkin-kötülüklerin açığına da, gizli olanına da yaklaşmayın.(130) Hakka dayalı olma dışında, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı kimseyi öldürmeyin. (131) İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki akıl erdirirsiniz."

AÇIKLAMA

124. Yani, "Müşrikler suçlarını ve yanlış davranışlarını haklı göstermek için her çağda zalimlerin ve canilerin tekrarladığı aynı eski özürleri ileri sürecekler ve "Bizim şirk koşup bazı helâlleri haramlaştırmamız Allah'ın dilemesi sonucudur; çünkü, eğer Allah böyle dilememiş olsaydı biz hiçbir zaman bu tür şeyleri yapamazdık. Bunları Allah'ın iradesiyle uygunluk içinde yaptığımızdan, demek ki yaptıklarımız doğrudur. Ve eğer yaptıklarınız doğru değilse, bu durumda suçlanması gereken biz değil, Allah'tır. Allah'ın dilemesi dışında biz hiçbir şeye güç yetiremeceğimizden, yaptığımızı Allah'ın dilemesine bağlı olarak yapıyoruz" diyeceklerdir.
125. Müşriklerin sakat özürlerine verilen bu kesin karşılığın anlamını kavramak için onu tahlil etmemiz gerekiyor.
1) Her çağın suçluları şerli davranışlarını ve yanlış yollarını haklı çıkarmak için özür olarak her zaman 'Allah iradesi'ni öne sürmüşlerdir. Bu onları öylesine yanlışlara sürüklemiştir ki, gerçeği reddetmişler ve sonunda gerçeğe karşı savaşanları yere batıran helâkle karşılaşmışlardır.
2) Sizin ileri sürdüğünüz özür bilgiye değil, zan ve tahmine dayalıdır. Deliliniz bütünüyle Allah'ın dilemesi hakkında onun bunun söylediğinden kaynaklanmaktadır. Siz Allah'ın insanla ilgili dilemesinin anlamını kavramıyorsunuz. Bu nedenle de, sözgelimi bir hırsız, hırsızlık yapsa bunu Allah'ın dilemesiyle yaptı diye onun hırsız sayılmayacağına inanıyorsunuz. Oysa gerçek şudur: İnsan kendisi için hangi yola seçerse, Allah bu yolu ona açar; ister şükür, ister nankörlük, ister hidayet, ister delâlet, ister itaat, ister isyan yolu olsun. Sonra Allah insana iyi veya kötü, istediğini yapmasına izin verir ve bunun için de evrensel plânlarına uygun düşen aracı sağlar. Bu yüzden, eğer size ve atalarınıza şirk koşma ve Allah'ın dilemesi altında helâlleri haramlaştırma izni verilmişse, bu hiçbir zaman Allah'ın yapılanları onayladığı anlamına gelmez ve dolayısıyla sonuçlarına katlanılacaktır. Yanlış seçiminiz, kötü niyetleriniz ve şerli eylemlerinizden sorumlusunuz ve hesap vereceksiniz.
"Eğer (Allah) dilemiş olsaydı, sizin hepinizi hidayete erdirirdi" şeklinde gelen son ayet sorunu kesin bir surette çözmektedir. Burada denmek istenen şudur: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, biz şirk koşmazdık" şeklindeki deliliniz tam değildir. Şöyle söylenseydi tam olurdu: "Allah dilemiş olsaydı, sizin hepinize doğru yolu gösterirdi." Bir başka deyişle, "Siz kendiniz doğru yolu seçme niyetinde değilsiniz; siz Allah'ın sizi melekler gibi sapmaz yapmasını istiyorsunuz. Fakat bilmelisiniz ki, eğer Allah böyle dilemiş olsaydı onu da yapardı. Şu kadar ki, O'nun dilemesi bu yolda değildir. Dolayısıyla, kendi seçtiğiniz yanlış yolda sapıp gitmeye bırakmaktadır sizi."
126. Yani, "Eğer onlar ağır şahadet sorumluluğunu anlar ve insanın yalnızca hakkında bilgi sahibi olduğu şeye şahitlik yapması gerektiğini kavrarlarsa -aralarında yaygın olan ve şu veya bu yiyeceği, şu veya bu kişi yiyemez veya yiyebilir gibi- yiyecekler üzerine bizzat kendilerinin koyduğu sınırları Allah'ın belirlediğine asla şahitlik etmeyeceklerdir. Fakat, eğer bu kişiler şahitlik etmenin sorumluluğunu kavramıyor ve akılsızca Allah adına yalan şahitlikte bulunuyorlarsa, onların bâtıllarına sakın ola ki karışmayasınız. Onları şahitliğe çağırmanın gerçek amacı, eğer varsa doğru kişileri içlerinden seçip ayırmaktır, yoksa onların bâtıl şehadetlerini kabul etmeniz için değildir. Şahitlik çağrısına cevap olarak, aralarındaki doğru kişilerin, yaptıklarının gerçekten Allah tarafından öngörülüp görülmediği üzerinde ciddice düşünmeleri ve bunların Allah tarafından gönderildiğine dair herhangi bir delil bulamazlarsa, onları bırakmaları umulmaktadır."
127. Yani, "Rabbinizin koyduğu sınırlar kendi üzerinize sizin koyduklarınız değildir. Rabbinizin getirdiği sınırlamalar, insan hayatının düzeni için Allah'ın belirlediği çizgilerdir ve bunlar tüm İlâhî Kanunların esas temeli olagelmiştir." (Bunları Çıkış, Bl. 20'dekilerle karşılaştırın) .
128. İnsan şu durumlarda şirk koşmuş demektir: (a) İlâh olarak Allah'tan başka bir şey daha kabul ederse; (b) Her bakımdan ve tüm kapsam ve kuşatıcılığıyla yalnızca Allah'a ait olan sıfatları bir başka şeye daha verirse; (c) Güç ve kudretinde Allah'a bir ortak daha tanırsa; (d) Hakları konusunda Allah'a bir başka ortak daha tanırsa.
a) Şıkkına göre, Zatında Allah'a ortak tanıyan tüm inanç şekilleri -Hristiyanların Üçlemesi, müşrik Arapların, meleklerin Allah'ın kızları olduğuna inanmaları ve kendi tanrı, tanrıça ve yönetici ailenin üyelerine ilâhlık vermeleri gibi- şirktir.
b) Şıkkına göre, Allah'tan başka bir kimsenin bütünüyle ve tüm kuşatıcılığıyla Allah'a ait sıfatlardan birine veya birkaçına, ya da tamamına sahip olduğuna inanan herkes şirke düşmüş olur. Sözgelimi, herhangi bir kişi şu veya bu kimsenin 'gayb' dahil herşeyi bildiğine veya herşeyi duyduğuna, ya da her kusur ve zayıflıktan uzak bulunup, Allah gibi yanılmaz olduğuna inanırsa, bu kişi, Allah'a şirk koşmuş olur.
c) Şıkkına göre, Allah'tan başka bir kimsenin, yalnızca Allah'a ait güçlerden birine veya tamamına sahip olduğuna inanmak da şirktir. Sözgelimi, Allah'ın yanısıra bir başkasının daha tabiatüstü bir yolla yarar veya zarar verebileceğine, ihtiyaçları giderip yardım edebileceğine, koruyup gözetebileceğine, çağrıları duyup kaderi tayin edebileceğine veya engelleyebileceğine, ve insan hayatı için kanun koyabileceğine inanan müşriktir. Bütün bunlar İlâhlığın nitelikleri olduğundan böylesi inançlar şirktir.
d) Şıkkına göre, Allah'a ait hakların birini veya tamamını bir başka kişiye daha vermek şirktir. Sözgelimi, huzurunda insanın elleri bağlı ayakta durması, eğilip secdeye varması, adına adakta ve sunularda bulunması ve yüceliği karşısında şükür işareti olarak kurban kesmesi Allah'ın insan üzerindeki haklarındandır. Yine, sıkıntı ve güçlüklerin giderilmesi için yalvarılma hakkına sahip olan da yalnızca Allah'tır. Aynı şekilde, ibadet edilmeye, yüceltilmeye ve bağlanılmaya lâyık olan yalnızca Allah'tır, bir başka kişi ve şeyden daha çok sevilme hakkı da yine yalnızca Allah'a aittir.
Tüm diğer sevgiler O'nun sevgisine feda edilmelidir. Yalnızca O'ndan korkulmalı, açık ve gizli O'na karşı gelmekten kaçınılmalıdır. Şartsız olarak yalnızca O'na itaat edilmeli ve doğruyu yanlıştan ayırmanın tek ölçüsü olarak yalnızca O'nun hidayeti kabul edilmeli, başkalarına ancak Allah'a itaatin sınırları içinde itaat edilmelidir. Eğer bu haklardan biri bile Allah'tan başkasına tanınacak olursa, bu başkasına tanrı ünvanı verilsin-verilmesin, böylesi bir durum Allah'a ortak koşmaktır.
129. 'İhsan' saygı gösterme, onurlandırma, itaat etme ve anne-babayı sevindirip kendilerine hizmet etme vs.yi içine alır. Anne-babanın bu tür hakları Kur'an'ın çeşitli yerlerinde hemen Allah'ın haklarından sonra anılmaktadır. Anne-babanın haklarının yalnızca Allah hakkından sonra geldiğinin ve tüm diğer insanî haklar karşısında önceliği olduğunun açık bir kanıtıdır bu.
130. Arapça 'fevahiş' kelimesi çirkinliği açık olan her türlü kötü ve çirkin davranışı ifade eder. Kur'an zina, eşçinsellik, çıplaklık, üvey anne ile evlenme gibi davranışların 'fevhiş'ten olduğunu açıklar. Bunların yanısıra, rivayetlerde (nakledilen hadislerde) hırsızlık, içki ve dilencilik de fuhuş olarak nitelendirilmiştir. Aynı şekilde, tüm diğer çirkin işler de 'fuhuş' olup, İlâhî Hüküm böylesi işlerin açıktan ve gizliden yapılmamasını emreder.
131. Allah'ın temel bir ilke olarak çiğnenemez kıldığı insan hayatının kutsallığının ilânıdır bu. Bu ilkenin çiğnenmesine yol açan 'hak'lar Kur'an'da üç tane olup, Hz. Peygamber'de (s.a) bunlara ikisini daha eklemiştir. İnsan hayatına kıymayı Kur'an şu üç durumda helâl tanır:
1) Bir başka insanı kasden öldürmek.
2) Savaş dışında bir seçenek bırakmayacak şekilde İslâm'a karşı çıkmak; İslâm'ın hakimiyet ve yerleşmesini engellemeye çalışmak.
3) İslâmî yönetimin sınırları içinde karışıklık çıkarmak veye İslâmî hükümleri devirmeye girişmek.
Hz. Peygamber (s.a) bunlara şu iki durumu da eklemiştir:
4) Evliyken zina etmek.
5) İmanından sonra küfredip (irtidat) İslâm toplumunu terketmek. İnsanı öldürmenin helâl olduğu yollar yalnızca bu beşi olup ister müslüman, ister zımmî (İslâm devletinin müslüman olmayan uyruğu) veya kâfir olsun, bu beş durum dışında insanın canına kıyılamaz.