35- Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsan (öyle yap) .(23) Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.(24)
36- Ancak dinleyenler icabet eder. Ölüleri (ise,) (25) onları da Allah diriltir. Sonra O'na döndürülürler.
37- "Ona Rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: "Şüphesiz Allah, ayet indirmeye güç yetirendir." Ama onların çoğu bilmezler.(26)

AÇIKLAMA

23. Ne zaman Hz. Peygamber (s.a.) sürekli tebliğine rağmen kavminin mesajı kabul etmediğini hissetse, o zaman mesajı kabul etmekten başka bir seçenekleri kalmasın diye Allah'ın açık bir ayet göndermesini arzulardı. Bu ayette Allah Resulü'nü (s.a.) uyarmakta ve şöyle demektedir: "İnatları karşısında sabırsızlık gösterme, görevini bizim çizdiğimiz yolda ısrarla yerine getirmeye devam et. Eğer bu görev mucizelerle yerine getirilecek olsaydı, bunu bizzat kendimiz yapamaz mıydık? Fakat, istenilen zihni ve ahlakî devrimin gerçekleşmesi ve senin oluşturmak üzere bir elçi olarak atandığın müttaki toplumun kurulması için bu yöntemin uygun olmadığını biz biliyoruz.
Bununla birlikte, eğer kayıtsızlıklarının ve inkârlarının yol açtığı gönlünün acısına katlanamıyorsan ve kabul edebilecekleri apaçık bir ayetin onların zihinlerindeki katılığı kırabileceğini düşünüyorsan, o zaman kendin öyle bir ayet getirmeye uğraş; gücün yeterse yer katmanlarını del geç veya göklere çık. Fakat sünnetimizde böyle bir şeye yer olmadığından bu arzunu yerine getirmemizi Biz'den bekleme."
24. Bu, Allah'ın amacının tek tek her insanın şu veya bu şekilde hidayet'i kabule zorlanması olmadığını vurgulamak içindir. Allah'ın amacı böyle olmuş olsaydı, o zaman insanları melekler gibi, ta doğumlarından muttakî olacak şekilde yaratırdı. Peygamberler ve kitaplar göndermeye, Allah'ın Yolu'nun yavaş yavaş yerleşmesi için müminleri kâfirlerle çatışmaya sokmaya hiç gerek kalmazdı. Allah Hakk'ın, insanlara akli yoldan sunulmasını ister. Öyle ki, akılları Hakk'a yatanlar onu zorlanmadan kabul etmeli ve sonra kâfirlere karşı ahlakî üstünlüklerini kanıtlayacak şekilde Hakk'a (Gerçeğe) uygun olarak karekterlerini oluşturmalıdırlar. Hakk'ın bağlıları bu yolla insanlar içindeki en iyileri Hakk'a çekerler ve yüksek idealleri, en güzel hayat prensipleri, temiz karakterleri, güçlü delilleri ve kâfirler karşısındaki yılmaz mücadeleleriyle Yol'u kurmayı başarırlar. Sonra Allah hidayeti kendilerine garanti eder ve muhtaç olup hak ettikleri her aşamada da yardımını gönderir. Buna karşın, bu tabiî süreç yerine Allah'ın tabiatüstü bir yöntem benimseyip, halkın zihninden bâtıl fikirleri çıkararak, yerlerine doğru olanları getirmesini ve böylece şer medeniyeti yerine hayır medeniyeti kurmayı isteyen varsa bilmelidir ki, böyle bir istek, Allah'ın insanı yaratma düzeninin hikmetine aykırı olduğundan yerine gelmeyecektir. O insanı sorumlu bir varlık olarak yaratmış, kendisine eşyayı kullanma gücü bahşetmiş, hem iyi, hem kötü yolda davranma özgürlüğü vermiş, imtihanına hazırlanması için belli bir süre tanımış ve imtihanın sonucunu ameline göre ceza veya mükâfat şeklinde açıklama zamanını da belirlemiştir.
25. "İşitenler", vicdanları uyanık olanlar, doğruyla yanlış arasındaki aklî yargıda bulunmaya çalışanlar, kasden ve inatla kalplerinin kapılarını kilitlemeyenlerdir.
"Ölüler" ise, körü körüne bir yola girip, onu bırakarak, apaçık olduğu halde Doğru Yol'u izlemeye hazır olmayanlardır.
26. Burada, "Ayet" apaçık bir mucize demektir. Gücü yetmediğinden değil, fakat anlamadıkları bir hikmetten dolayı Allah'ın bir ayet göstermeyeceği ifade olunmaktadır. (Bkz. an: 6)