24- Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı.
25- Onlardan seni dinleyenler vardır; oysa biz, onu kavrayıp anlamalarına (bir engel olarak) kalpleri üzerine kat kat örtüler ve kulaklarında bir ağırlık kıldık.(17) Onlar, hangi 'apaçık-belgeyi' görseler, yine ona inanmazlar. Öyle ki, o küfretmekte olanlar, sana geldiklerinde, seninle tartışmaya girerek: "Bu, öncekilerin uydurma-masallarından başka bir şey değildir" derler.(18)
26- Onlar, hem ondan alıkoyarlar, hem kendileri kaçarlar. Onlar, yalnızca kendi nefislerinden başkasını yıkıma uğratmazlar ama şuurunda değildirler.
27- Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık."
28- Hayır, önceden saklı tuttukları kendilerine açıklandı.(19) Şayet (dünyaya) geri çevrilseler bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kâfirlerdir.

AÇIKLAMA

17. Burada Allah, onlardaki anlama, görme ve işitme bozukluklarının nedenini kendisine vermektedir. Çünkü, Tabiat Kanunu adı altında dünyada olup biten her şey gerçekte, bu Kanun'un yazanı olduğundan Allah'ın emriyle olmaktadır. Bu yüzden, bu Kanun'un işlemesi sonucu ortaya çıkan etkiler Allah'ın emri ve iradesiyle meydana gelir. İnatçı kâfirler, Elçi'nin mesajını dinler de görünseler, inatları, önyargıları ve isteksizlikleri tabiat kanununa göre melekelerini işlemez hale getirdiğinden gerçeği anlamaz, duymaz ve görmezler. İnada binen ve doğru, müttakî insanların tavrını benimsemeyen bir kişinin kalbinin tüm kapılarını tutkularına aykırı gelen her türlü gerçeğe karşı kendiliğinden kilitleneceği bir kanundur. Bu tabiî işlem insan diliyle tanımlandığında şöyle denir: "Şu falanca veya filancanın kalbinin kapıları kilitlenmiş." Fakat, emri ve izni olmadan hiçbir şeyin meydana gelemeyeceği Allah aynı olguyu," Falanca veya filancanın kalbinin kapılarını kilitledik" şeklinde tanımlayacaktır. Çünkü, insan bir şeyi meydana geldiği şekliyle tanımlarken, Allah meydana gelişin gerçek niteliğini ifade eder.
18. Bu aptal insanların mesajı red için ileri sürdükleri özür budur. Onlar, "Elçi'nin bizi çağırdığı mesaj'da yeni hiçbir şey yok. Bu daha önce de işitip durduğumuz mesaj'ın aynısı" derler. Bu aptal kişilere göre, eski, gerçek olamayacağından, gerçek olması gereken mesajın, yeni olması gereklidir. Oysa, mesaj her zaman için birdir, aynıdır ve böyle olmaya devam edecektir. İnsanların hidayeti için en eski zamanlardan beri gelen Allah'ın Elçileri daima aynı mesajı iletegelmişlerdi; aynı şekilde Hz. Peygamber de (s.a.) aynı eski mesajı sunuyordu. Kuşkusuz, yalnızca İlâhî Işık'tan yoksun olanlardır ki, bu sonsuz hakikati göremezler, yeni şeyler icat edebilirler ve uydurdukları teorileri "bizden önce kimsenin iletmediği yeni bir mesajımız var" diyerek gerçekmiş gibi sunabilirler.
19. Yeniden dünyaya dönebilirlerse Mesaj'a inanacakları şeklinde ortaya koydukları arzu, herhangi bir doğru düşünme ve akıl yürütmenin veya kalplerinde ve zihinlerinde herhangi bir gerçek değişimin değil, artık en inatçı kâfirin bile inkâra yeltenemeyeceği hakikat'e şahit olmanın sonucudur.